Babalar, kızlarının ya kahramanlarıdır ya da yaraları. Benim babam benim yaramdı.Neden normal bir baba-kız ilişkimiz yok diye hiçbir zaman sorgulamamıştım. Neden kocaman etli par- maklarının bir kez olsun saçlarımla buluşmadığına ya da alnıma sıcak bir öpücük kondurmadığına kafa yormamış, bunun altında sebep aramamıştım. Ta ki üç yıl önce, okuluma çok yakın bir ka- fede onu genç bir kadınla sarmaş dolaş görene kadar.
Kalbimin üzerine koca bir bardak kaynar su döküldüğü o sani- yelerin devamında, onları takip ederek kendimi çok daha büyük bir acıya sürüklediğimi elbette bilemezdim. Lüks bir sitenin B blok ve üçüncü katına, tam olarak daire dörde gittiler; burası, bir metres ve ondan peydahlanan dokuz on yaşlarındaki bir çocuğun adresiydi.
Babamın bizden sakladığı, sevgisini ve şefkatini tükettiği ikin- ci yuvasıydı burası. O küçük çocuğun ağzından çıkan “baba” kelimesini duymamla gözyaşlarımın sicim gibi aktığını asla unutamazdım. Sırtımı asansöre dayayıp, bedenime hâkim olan artçı depremlerle mücadele etmeye çalıştım uzun süre. O çocuk, bize asla babalık yapamayan babama “baba” demişti. En çok acıtan da buydu.
Sırtımda okul çantamla dakikalarca koşup nefes nefese kalmış bir vaziyette büyük bahçeli müstakil evimizin önünde durdu- ğumda, terden tenime yapışan külotlu çorabımı paramparça etmek istiyordum. Karnımda bir sancı vardı; kıvranıyordum.
Titre- yen bacaklarımı verandanın merdivenlerine çıkmaya zorlayarak, okul çantamı her iki kolumdan da sıyırdım ve topuklarımın dibi- ne düşmesine izin verdim.
Annemin itinayla süslediği kapımızı, sanki her şeyin sorumlu- su benmişim gibi mahcup bir edayla çaldım. Hemen açıldı. Hiç bekletmezdi annem bizi kapıda, elim tokmağa ikinci kez gitme- den açardı kapıyı. İçeri girerken mis gibi yemek kokuları ve güler yüzü karşılardı bizi, o gün de öyle olmuştu.
“Hare! Neyin var kızım? Kıpkırmızı olmuşsun.” Bükülen dudağım beni ağlamaya teşvik ederken sıkıca sarıl- dım anneme, hem ağlıyor hem anlatıyordum.
“Anne,” dedim dudaklarım titrerken. Nasıl anlatabilirdim ki bunu? Nasıl söylenirdi ki böyle bir şey?
Eli saçlarımı bulduğunda konuştu. “Söyle bebeğim, söyle kur- tul.”
Sesinde boy gösteren manidar ifade bir nebze acıyla harman- lanmıştı. Ondan aldığım cesaretle dudaklarımı araladım ve içim- dekileri kusarcasına anlatmaya başladım.
“Babamı başka bir kadınla gördüm anne, çocuğu da var. Ba- bam seni aldatıyormuş!”
İçimi çekip boğazımı sıkan bu acıdan kurtulmaya çalıştım. “Bizi aldatıyormuş!”
Beni anında kendinden uzaklaştırırken o da ağlamaya başladı. Ahşap masada duran peçeteliğe uzanırken bembeyaz teni kırmı- zıya dönmüştü. Ela gözlerini kuruladıktan sonra bakışlarını pen- cereye dikti ve kanımı donduran o sözler döküldü dudaklarından.
“Demek öğrendin...”
İkinci darbeyi de annemden aldığım o yaz günü, harlı ateş- te bekletilmiş demirden bir kalemle zihnime kazınmıştı sanki; unutmam mümkün değildi. Annem yıllardır aldatıldığını biliyor- du, babama olan sevgisinin ardına sığınarak bunu kabullenmiş- ti. Anneannem ve dedemin ona kucak açacağını, onu asla ortada bırakmayacaklarını bildiği halde, pasif kadın rolünü yakıştırmıştı kendine güçlü sandığım annem. Gözyaşları içinde, bunu kimse- ye söylemeyeceğime dair benden söz aldıktan sonra da derin bir nefes almıştı üstelik.
![](https://img.wattpad.com/cover/123601623-288-k855111.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİS 🔥 +18 (Yeniden Yayınlanıyor)
FantasyFantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştünüz mü? Hare düştü.. Ruh onu parmak boğumlarına hapsetti, ve oraya sakladı.. 'Aklın almadığı, mant...