33. Oyun ♠

42.3K 3.5K 309
                                    


Oy ve yorum bırakmayı unutmayın olur mu?
Her gün bölüm gelmeye devam edecek.

🔥

Ruhlar Şehrinde, tekerlekler saatlerdir engebeli toprak zemini eşeliyordu. Uzayıp giden yollar bitmek bilmezken, gözlerimi her kapattığımda o korku dolu anları tekrar tekrar yaşayarak sıçramalarıma mani olamıyordum. Zihnime yer edinen dakikalar silinecek gibi değildi. Üstelik evden çıkarken Derin’in bana sorduğu ve yanıtlayamadığım sorularla sınanmıştım. Kime çağrı gönderdiğimi üzerine basa başa sormuştu. Sorusunun karşılığı yere düşen bakışlarım olurken bana yaklaşan adamın avucunda ne yazdığını ise korkudan okuyamadığımı söylemiştim. Ancak onun gibi akıllı bir kadın elbette bana inanmadı. Belki de zihninde mimliydim artık.

Sallanan arabada, tüm gün bir şey yiyememenin verdiği rahatsızlıkla açlık sinyalleri veren midemi ovaladım. Bakışlarımı arada müzmin sessizliğin mesken tuttuğu Ateş’e çevirdiğimdeyse tek muhatabım kendiliğinden dönen direksiyon oluyordu. Sıkıntıyla camdan dışarı baktım bir kez daha, uzun süredir yoldaydık ve yaklaşık on dakikadır hiçbir mimari yapıya rast gelmememizin yanı sıra tek bir ağaç bile görmemiştim.

“Az kaldı,” dedi her zamanki donuk konuşmasıyla. Saatlerdir direksiyon sallıyor olmasından mütevellit en az benim kadar gergin olmalıydı. Belki de tıpkı benim gibi yemek yemek istiyordu.

“Şey, bir şeyler alsak olur mu? Ben çok acıktım.” Konuşmasından cesaret alarak zorlukla kurduğum cümlenin ardından kendiliğinden açılan torpido gözüyle yerimden sıçradım.

“Bunu söylemek için mi dakikalardır kıvranıyorsun? İhtiyaçlarını söylemekten çekinme, seni aç bırakacak değilim.”

Torpido gözünde duran şeffaf torba havalanıp dizlerime bırakıldı. Akabinde torpido kapağı tekrar kapanırken gözlerimi bu doğaüstü olay karşısında kırpıştırarak “Peki,” dedim.

Torbayı aralayıp bisküviye benzer yuvarlak yiyecekleri mideme göndermeye başladım. Tatsız tuzsuz olmasına rağmen öyle lezzetli geliyordu ki iştahla yemekten kendimi alamadım. Oldum olası açlığa dayanmazdım. Uzun süre yemek yiyemediğim zamanlar midem ağrır, halsiz hissederdim. Böyle olduğum bir anda Hakan Ağabeyimin “Kan şekerin düştü yine,” diyerek ağzıma kâğıt helvayı tıkıştırdığını hiç unutamam mesela. O anlar aklıma gelince gayriihtiyarî kıvrıldı dudaklarım, sonra bir daha tekrarlanmayacağını düşündüm. Burnumun direği sızladı.

“Kafanın içinden neler geçiyor?”

Beni mi izliyordu?

“Hiç,” dedim ruhuma sabitlenen boş vermişlikle. Ona anlatabileceğim bir şey değildi bu, anlatsam da anlamazdı zaten.

“Boş verdiğim için mi boş veriliyorum?”

“Ha?”

“Boş ver.”

Onunla kelime oyununa girmeye niyetim yoktu. Başımı arkaya yaslayıp tıkınmaya devam ettim. Oyun! Çok değil birkaç saat önce bana detayları muamma bir oyun teklif etmişti ve ben de her zaman yaptığım gibi balıklama atlamıştım. Düşünmeden gerçekleştirdiğim her eylemin ayağıma dolanacağını bile bile bu lanet huyum bir türlü yakamı bırakmıyordu. Araç dik bir yokuşu tırmanmaya başladığında yoğun sis kapladı dört yanımızı. İlerledikçe görüş açımız kapanıyordu. Karambole gidiyorduk resmen. “Ateş.” Bir şeyler görebilirim ümidiyle etrafıma bakındım, her yer bembeyazdı, tek bir varlık seçebilmek bile imkânsızdı. “Durdursana arabayı, hiçbir şey görünmüyor. Kaza yapacağız!”

HİS 🔥 +18 (Yeniden Yayınlanıyor)Where stories live. Discover now