50. Dünya ♠

49.1K 3.6K 631
                                    

Hafif çiseleyen yağmur, Dünya’yı henüz terk etmeyen ilkbaharı müjdeliyordu. Bulutların ardına saklanan güneş şimdilik mahcuptu. Ancak çok değil birkaç ay sonra yüzsüzlüğü ele alarak tüm ihtişamıyla gösterecekti kendini. Yaz gelecekti, yaz geçecekti. Sonra sonbahar gelecekti, sonbahar da geçecekti. Belki bir kış daha onsuz tükenecekti, belki tüm baharlar yokluğuyla sınanacaktı bundan sonra. Sakin mahallenin dar sokaklarından geçip giden insanlar, neşeyle gülüşen çocuklar, hatta evlerinin önünde toplanıp dedikodu yapan teyzeler, hepsi aynıydılar. Hepsi yerli yerinde duruyorlardı. Peki ya turuncu saçlı kızı neredeydi?
Figen Hanım son aylarda elinden düşürmediği sigarasını aheste aheste yaktıktan sonra evinin geniş balkonuna geçti. Şişmiş ela gözlerini kısarak derin bir soluk çekti sigarasından ve bakışları yine yola kaydı. Zaruri ihtiyaçları dışında eve girmiyordu aylardır. Belki kızı gelirse diye daima yoldaydı gözleri.

Sabah erkenden uyanıyor, geceleri ise evlatlarının zoruyla giriyordu artık tek uyuduğu yatağına ve dakikalarca ağladıktan sonra ancak uykuya dalabiliyordu. İçi yanıyordu, Hare’nin odasının önünden geçerken bile yüreği sızlıyordu. Başına bir şey geldiğinden öyle emindi ki. Asla başını alıp çekip gidecek bir kız değildi. O evladını tanıyordu, peki ya babası?
Hare’nin gidişinin ardından “Kim bilir hangi şerefsizle kaçtı gitti kızın,” dememiş miydi? Oturup ah edeceğine, harıl harıl her yerde aratacağına, kızına bin bir türlü pervasız düşünceyi yakıştırmamış mıydı? İşte o zamanlar canına tak etmişti Figen Hanım’ın. Kaptığı gibi antika vazoyu, yılların acısını bir çırpıda parçalamıştı adamın kafasında. Eşyalarını ise balkondan savurup atmıştı. “Bir daha bu kapının önünden geçersen seni öldürürüm adam! Yemin ederim öldürürüm.”

Yıllardır aynı yastığa baş koyduğu adama son sözleriydi bunlar. Ölesiye sevdiği, ihanetini bile sineye çektiği adamı böyle defet- mişti hayatından. Sigarasının henüz yarısı bile bitmeden çalan zille ayağa kalktı. Hare’den bir haber alabilir diye her kapıya umutla koşuyordu ama karşısında Yasemin’i görünce zaten çökük olan omuzları iyice düştü.

“Hoş geldin kızım, geçsene,” dedi eliyle salonu işaret ederken.

Yasemin eskiden gelin olarak girmeyi hayal ettiği eve artık ürkek adımlarla girerken “Onlar yok değil mi?” diye sordu Hakan ve Alya’yı kastederek. “Yoklar kızım, rahat ol.”

Yasemin sıkı sıkıya kavradığı çantasının sapını aldığı cevapla rahatlamış bir şekilde bıraktı. Aslında Hakan kendisini terk ettikten sonra evine adım dahi atmazdı, ancak bir zamanlar anne dediği kadını en acılı zamanında yalnız bırakmak istemiyordu.

“Bir haber var mı Figen An-” Duraksadı, yutkundu. Alışkanlıklardan kolay vazgeçilemiyordu. “Bir haber var mı Figen Abla?” dedi hatasını düzelterek.

Figen Hanım kendini koltuğa bırakırken çaresizlikle başını iki yana salladı. Turuncu saçları dağılmış, her daim makyajlı olan yüzü solgun görünüyordu. “Yok Yasemin.”

“Ben inanıyorum, bulunacak,” derken aslında söylemlerine kendisi de inanamıyordu. Zira Hare’yi en az annesi kadar iyi tanıyordu. Başına bir şey gelmese asla müşkül duruma düşürmezdi ailesini. “Bazen tüm bunların kötü bir rüya olduğunu düşünüyorum. Yasemin. Hare’min aniden ortadan kayboluşu, Hakan’ın bir çırpıda seni bırakarak Alya’yla evlenmesi…” Gözlerinin önüne hâlâ boşanmadığı kocası geldi ama adını telaffuz etmek istemediği için sükûtu yeğledi.

“Ben de inanmıyorum,” derken çoktan dolmuştu genç kızın siyaha çalan gözleri. Çocukluk aşkıydı Hakan, her zaman hayatında ve kalbinde olan tek adamdı. Ona “Evet,” dediği gün gözlerindeki ışığı gördüğü için inanamıyordu belki de hâlâ terk edildiğine.

HİS 🔥 +18 (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin