54. Vezinsiz ♠

48.4K 3.4K 404
                                    

Kanın kirli gölgesi parmak boğumlarımı süslemişken usulca kapattım gözlerimi. Başımı arkama yasladım ve tüm olgulardan bir an için men edilmek istedim. Olmuyordu. Zihnimde kalabalıklaşan düşünceler kördü ve benliğimdeki birbirinden farklı tüm noktalar, en savunmasız yanımla çarpışarak kısa devre yapıyordu. Altından kalkamayacağım yorgunluklarım her geçen gün biraz daha artıyor, sığınaklarım birer birer kuşatma altına alınıyordu.

Ateş Karan; hissiz, düşüncesiz, sığınaksız kaldığım anda kurduğu tek bir cümleyle, zemine çakılı kalan tüm düşüncelerini tepetaklak etti.

Uyu, uyandığında evimizde olacaksın. Ait olmadığım bir şehirde, hiç görmediğim bu adama kalbimi ait kılmıştım. Üstelik nasıl olduğunu dahi anlayamadan, sorgusuz sualsiz.
Açılıp kapanan sürücü kapısı Ateş’in hemen yanıma oturduğunu fısıldadı kulağıma, çok geçmeden dar alana yayılan mistik kokusu bu fısıltıyı onayladı. Sezgin’in de arka koltukta yerini al- masından hemen sonra araba çalıştı. Donuk bakışlarım hâlâ ön camdayken, zihnim hiç bilmediğim köhne yerlerde unutulmuş gibiydi. Dakikalar önce içinde olduğum arabaya nazaran ağır ağır yol alıyorduk. Bu denli ağır gitmek onun tarzı olmasa da hırpalanan bedenime bir darbe de kendisi indirmek istemiyordu. Gay- riihtiyarî enseme götürdüğüm elim kurumuş kalın kan tabaka- sına denk geldi, sonra aşağı doğru süzülen kanın zaman aşımına
uğrayarak sertleşen yüzeyinde tur bindirdi parmaklarım. Aslında acımıyordu. Kanamış ve kurumuştu. Tıpkı defalarca kanayan, kanayıp kurumaktan yalama olan, ruhumu mesken tutan yaralarım gibi.

Cıvık çamuru döven tekerlek sesi dışında bir sese rastlamaksızın süren yolculuk, dış cephesi siyaha boyalı evin önünde sol buldu. Açmak üzere kulpa giden elimle birlikte, oraya ilk geldiğim anın yansıması can buldu bitap zihnimde. Aslında ilk geldiğimde kendimde değildim ancak bu kapıdan ilk çıkışım Ateş’le birlikteydi. Devasa siyah kapı iliklerime kadar korku salmıştı aylar önce, artık bakıp geçtiğim tuhaf bir ayrıntıdan ibaretti. Belki artık kırgınlıklarım, özlemlerim, hatta içimi yiyip bitiren Ateş’e duyduğum aşk bile tuhaf bir ayrıntıdan ibaret olarak kalacaktı. Tıpkı sayılı zaman sonra yokluğa karışacak bedenim gibi…

“Yürüyebilecek misin?” diye sordu. Ne zaman yanıma geldiğini anlamamıştım. Sükûtun tırpanları telaffuz edilmemiş kelimelerimi eşelerken başımı hafifçe salladım ve aşağı indim.
Ağır adımlarıma eşlik eden adımları, varlığının soğuk hissini sırtımda hissettiriyordu. Onu yok saymaya veyahut somutluğa kafa tutan zevahirini geri plana atmaya çalışmak imkânsızdı. Aslında tek istediğim biraz yalnız kalıp uyumaktı, ölürcesine uzun uzun uyumak.

Açılan kapıdan dümdüz ifademle içeriye geçtiğimde, Derin’e tek kelime etmeden etrafa şöyle bir göz gezdirdim, ellerimi ceplerime sıkıştırarak ayaküstü birkaç dakikamın katili oldum. Her şey aynı düzeninde yerli yerindeydi, muhtemelen Ateş’in öfkesinden nasibini alan bazı eşyalar hariç. Birkaç parça kaba eşyaya ev sahipliği yapan büyük salonun basık havasına ve kasvetine her zaman olduğu gibi anlam vermeyi es geçerek, yanan sobaya doğru ilerledim. Üzerimdeki siyah kumaş pantolon ve aynı renk kalın kazağın tozlandığına aldırmadan minderlerin üzerine oturdum. Haftalardır aradığım sıcaklık artık yanı başımdaydı ve bedenimin arzuladığı ısıdan çok daha fazlasını veriyordu.
“Aç mısın?” diye sordu, oturduğumdan dolayı sadece bacaklarını gördüğüm Derin. Bir kez daha ona bakmadan başımı iki yana salladım. Konuşmak istemiyordum, sanki biri konuşma yetime gemici düğümü atmıştı.

“Peki iyi misin?” derken görüntüsünün aksine yumuşak çıkan sesinin bana acımasından kaynaklanmadığını umdum içten içe. Öte yandan nasıl olduğumdan kendim bile bihaberken, ona ne söyleyebilirdim ki?

HİS 🔥 +18 (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin