20:00

919 60 35
                                    

'Makul bir toplum ya beni öldürürdü ya da kitaplarımı geri verirdi.'

Keskin sessizliği görevlinin hızlı adımları böldü. Şimdi odaya sadece nefes alışverişleri ve ayak sesleri hakimdi. Bir yılan misali boynumu sıkmaya başlayan atkıyı bir kere daha düzelttim. Sıcağın daha da arttığını ve beni daha çok boğduğunu hissedebiliyordum ve bunun odanın sıcaklığından da olmadığını biliyordum. Birkaç ter damlası şakağımdan aşağı doğru süzülüyor, gözlerimi yavaşça açıyorum. Bakışlarım dizimin üstündeki ellerimde. Kafamı kaldırmaya ceserat edemiyorum. Bir an burada olmamın ne kadar saçma olduğunu fark ediyorum. Buraya ne diye gelmiştim? Odada ki diğer herkes burada bu andan zevk almak için gelmişti. Geçmişlerinin intikamını böyle alabileceklerini düşünerek. Onu aşağılanmış hissettirmek için. Peki ya ben?

'Hiç pişmanlığın var mı?' Gözlerimi gözlerine sabitliyorum. Hiçbir mimiğini kaçırmak istemiyorum. Maskesini takınmış olsa bile.
'Her seçimin özünde olası bir pişmanlık yatar. Ancak, bir şeyi yapmamayı seçersem; bunun genellikle iyi bir sebebi vardır.' Abigail için de hiç pişmanlık duyup duymadığını sormak istedim.
'Ben pişmanlıklarla doluyum.' diye devam ettiriyorum. O gece silahımı ona doğrulttuğum için pişmandım. Bu kadar kör olduğum için pişmandım. Abigail'i kurtaramadığım için.
'İçinde pişmanlık olmayan bir hayat, bomboş bir hayat olurdu.'

Gözlerimi sımsıkı kapatıp geri açıyorum. Zihnim, böyle durumlarda hiç yardımcı olmuyordu. Geçmişimden görüntüler asla peşimi bırakmayacak gibi, aldığı nefesin düzenine kadar hatırladığım o anlar. Unutmak için çabaladığım, yıllarımı harcadığım ama bir şekilde her zaman gün yüzüne çıkmayı başaran pişmanlıklar. Düşüncelerimi bölen görevlilerden birinin sesi olmuştu. Görevlinin sesi kulaklarıma ulaşıyor ama orada kalıyordu. Söylediklerini zaten biliyordum. Onu dinlemedim. Karşıma bakmamaya çalışarak kafamı kaldırdım. Çünkü ona bakarsam göz göze geleceğimizi biliyorum. Ne yapacağını bilmeyen bakışlarım benden biraz uzakta sağ ön çaprazımda oturan Jack'in gözlerini buluyor.

'Hannibal'ı yem olarak kullanmayacağız.' Bana karşı çıkması beni şaşırtsada ellerim cebimde cam engelin gerisinden içeri bakmaya devam ediyorum.
'Şuan elimizde ki en iyi şans bu, Jack. Başka bir planın var mı?' Yüzümde engelleyemediğim bir kendini beğenmişlikle ona dönüyorum. Eninde sonunda kabul edecekti. Kızıl Ejder'i durdurmanın başka bir yolu yoktu. O Hannibal'ı istiyordu ve biz de ona istediğini verecektik.
'Evet. Plan B' diye cevaplıyor beni. Tek kaşım istemsizce kalkıyor. Anlamadığımı belli eden gözlerle ona bakmayı sürdürüyorum.
'Mahkeme kararı elime ulaştı, Will. Olumlu.'
Ellerim ceplerimden düşüyor, dikleşiyorum. Onaylanmayacağından neredeyse emindim. Duygularımı bir an için kontrol edemediğimi hissediyorum. Şaşkınlık ve endişe vücudumu etkisi altına alıyor. Böyle olmamalıydı. Böyle planlamamıştım. Jack yüzümdeki endişeyi fark etmişçesine bana bir adım yaklaşıyor. Bense bir adım geriliyorum. Kısa, sessiz bir bakışmanın ardından hızlı adımlarla yanından geçip, gidiyorum. Ben odadan çıkmadan son kez konuşuyor.
'Onun zamanı doldu.'

Ciddi suratının altında her an zevkle gülümseyecekmiş gibi bir ifade takınıyor. Çünkü o da intikam için burada. Hızla gözlerimi ondan çekiyorum. Gittikçe burada oluşum saçma geliyor. Sandalyeler de oturan insanlarda geziniyor gözlerim. Bedelia, Alana, Margot, Miriam ve geri kalanlar da yetkililer. Hatta Jimmy ve Brian bile buradaydı. Arkadaşlarının intikamı için. Üç sıra olan sandalyelerin en sonunda ben varım. Herkesten uzakta. Bir an burada onlarla oturduğum için kendimden iğreniyorum ama bir yanım hala durmak istiyor. Evet, yaptıkları için ondan nefret ediyorum. Hem de delicesine. Belki fırsatım olsa onu bir kere daha öldürmeyi denerdim ama işe yaramayacağını bilerek. Biz böyle yapıyorduk. O beni defalarca öldürmeye çalıştı, ben onu. Bir gün birimizin kazanacağını biliyorduk fakat bu şekilde değil ya da henüz değil. İstediğim bu değildi.

•Regrets•Where stories live. Discover now