1

4 0 0
                                    


Boş, havasız, sanki yıllardır girmemişim gibi özlem duyduğum ama sadece birkaç gündür gelmediğim, dünyada en çok güvendiğim ikinci insanın hayatım dediği kafenin kilidini açarken, içim saçma bir endişeyle doldu. Uzun zamandır izleniyor düşüncesiyle irkilmem bir yana, içimde şu an yeşeren his bana yıllardır açmadığım kutuyu az sonra açacakmışım gibi hissettiriyordu. İçinde ne olduğunu biliyordum ama sanki bilmiyormuşçasına kilidi hızlı hızlı açmaya çalışıyordum. İnsan en çok içinde sakladığına yeniliyordu, insan neden hep aynı hataya yeniliyordu?

Kafenin kapısını açtım. Camları açtım, sandalyeleri düzelttim, deniz kokusunu içime çektim, gerekli şeyleri hallettim ve saat dokuza on kala, kapıdaki kapalı yazısını açıkla değiştirdim. Bir kaç dakika sonra küçük olmasına rağmen her gün tıklım tıklım olan ve evimden daha çok benimsediğim kafenin sahibi geldi. Altmış yaşlarında, eşini on sene önce kaybetmiş bir kadındı Yıldız teyzem. Ve beni her zaman ölen kızına benzetirdi. Arada bana bakarken yakalardım, gözleri dolmuş, yutkunamaz. Öyle zamanlarda ne yapacağımı bilemediğimden öyle panik olurdum ki, kendimi hızla yok ederdim küçücük kafede.

Günün ilk müşterisi olan iki öğrenciye poğaca ve çaylarını verirken içeri bir çocuk girdi. On altı yaşlarında, üstünden anladığım kadarıyla lise öğrencisiydi. Ama asıl dikkatimi çeken yanıma gelip bana beni sorması oldu. ''Merhaba abla,'' dedi. ''Tuğsem diye biri burada çalışıyormuş. Rica etsem şu kutuyu ona verir misin?''

''Benim,'' dedim tezgaha ilerlerken. ''Kim gönderdi?''

''Adını söylemedi. Sadece, korktuğu zaman...'' Kaşlarını çattı. ''Püf, bir şeyler işte. Kağıtta yazıyormuş. Bu arada abla, poğaça sıcaksa alayım bir tane...''

Ve hayatım o günden sonra hiç eskisi gibi olmadı.

Gün bitmişti. Hava kararmış, Yıldız teyze yarım saat önce evine gitmişti. Ben ise, sabahki çocuğun bana gönderdiği kutuyu almış ve evime doğru ilerliyordum. Apartmana hızla girip asansöre bindim ve en üst kata bastım. Asansörden indim ve çantamdan anahtarımı çıkarıp evime girdim. Sessiz, yalnız ve karanlık evimde ilerlerken elimdeki kutuyu yere bıraktım ve üzerimdekileri sıyırdım. Yarı çıplak vaziyette, abimin aldığı plağa bir şarkı koyup koltuğa oturdum. Bembeyaz, yere koyduğum için hafif tozlaşmış kutunun bantlanmış yerinden dikkatlice açtım. İçinde, bir kitap ve bir not vardı. Kitabı aldım. Haftalardır müşterilerle konuştuğum, bahsederken yüzümün gerçek bir gülümsemeye ev sahipliği yaptığı kitap, ilk baskısıyla elimdeydi. Elimde olmadan kaşlarımı çattım. Bu da neydi? Biri benimle dalga mı geçiyordu?

Notu alıp seslice okudum.

Korktuğun zaman arkana bakmak yerine önüne bak. Ölü ruhuma bir toprak da sen atma. Ve bana bir daha lütfen öyle güzel gülme. Her müşterine aynı muameleyi yaptığını bilmek canımı acıtıyor.

-S

''S mi?''

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 04, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KUTUWhere stories live. Discover now