Bölüm 1

41 4 0
                                    

"Bir düşünce her zaman özgürce açıklaya bildiklerimizden ibaret midir?

Yoksa içimizde tutsak olarak yaşattığımız bir nefes gibi mi."



Gözlerimle görmesem inanmazdım her hal. O kadar öve öve bitiremediği ve benim düşüncemle de fazlaca abartılı kelimelerle tanımladığı bu okul gerçekten de dediği kadar vardı. Ağzımı açık bırakması da bunlardan biriydi. Bilmem zihinlerinizde düzgün canlandırabilecek miyim.. ;

Aslında ilk dikkatimi çeken şey, dış kapının 7-8 metre uzağında başlayıp da  okul önüne kadar boylu boyunca uzanan bu geniş kaldırım yolun açık kahvemsi grimsi bir renge sahip olmasının yeşilin her tonunu barındıran çimenler ve güzelim ağaçlarla müthiş bir uyum sağlamış olduğuydu. Pekâla sizin için sıradan görünse de ben şuncacık hayatımda bir kere olsun adamakıllı bir okul görememiştim. Yani demek istediğim okul görmemiştim. Ve kaldırım yolun dikkatimi çekmesi ise benim bir okulu düz, sade bir okul olarak düşünmemdi. Girdiğimde direkt olarak okulun iç kısmına ulaşabileceğimi sanıyordum lâkin bu okulun bahçesi adeta bir köşkün bahçesi gibiydi. Her şeyi ile kusursuzdu. Okul da bir o kadar güzeldi. Tabi ben gerçek bir saray okulundan bahsetmiyorum. Umuyorum aklınızda bu şekilde canlanmamışdır. Ben havalı bir liseden söz ediyorum. Yani havalı tabiri uygun ise. 

Eveet nerede kalmıştım... Banklardan söz ediyordum. Ne iyi! İnsan yorulur tabii, biraz oturup dinlenmek ister. Ve bende öyle yaptım. Okulu gezmekten dizlerim uyuşmuştu. Fakat okul sıraları vardı zaten. Üstelik bu okulda kantin de bulunur. Orada oturmak için masa ve sandalyeler de vardır. Yinede iyi düşünmüşler.. 

Uzun bir süre öylece etrafı izledim ama sonra vaktimin azaldığını düşünerek, daha durmak istemedim. Etrafı daha iyi gezmek istiyordum. Bir hızla yerimden kalktım. Yorgundum Fakat fazla meraklı idim. Hafif hızlanarak gezintime devam ettim. Ama aklıma bir şey takılmış idi. Yalnız bu aklıma takılan şey etrafıma dikkat ve ayrıntılı bir şekilde bakmama mani olamadı. Sonbahar yakındı. genede güzelim çiçekler etrafa renk vermekten ve bahçeyi güzelleştirmekten mahrum değillerdi. Biraz ileride futbol sahası ve bu sahanın belli bir kısmını kaplayan voleybol bölümü vardı. Tenis kortunun üstü kapalı idi. Evet tenise ayrı bir ilgi duymuşumdur. Lâkin yurtta kaldığım zamanlarda beni oynatmıyorlardı. Genel de beni bir bücür olarak hep itip kakarlardı. Ben yinede orada oturur, onları izlerdim. Belki de onlardan birşeyler kapmışımdır. Ah! kim bilir..

Fazlaca yürüdüm ama çok gezemedim. ve gezdiğim esnada da çoğu şeyleri aklımda tutamadım. İlk dersime dakikalar kala ben halen sarhoşlar gibi aylak aylak yürüyordum. Bir yandan da kimse ile iletişim kurmamaya özen gösteriyordum. zaten eski okulumda da pek sevilen bir tip değildim. Bi aralar okulda ha boyna dedikodular çıkıyordu. Yalan hepsi yalan! Ben sinirimi içimde yaşayamazken(Doğrudur çok manyağım)  birine çarptım. Küt!!

O ne anam. duvar mübarek.. Tam bu esnada yine sinirden "Yalan! hepsi yalan" diye sesimi yükseltmiştim. Yaptığımın farkına varınca bir adım gerileyip Karşımda bana tuhaf tuhaf bakan gence çevirdim yüzümü. Ardından hemen yere... Tam af dileyecekken kelimelerin boğazımda kalmasının sebebi onun sesi idi. Gayet sakince "neymiş bu yalan olan?" diye bir sual soruverdi. Meraklı melâat sana ne kardeşim ya! tabi içimden dedim bunu. Dış sesim diye bir şey yok artık. Tabii hem suçlu hem güçlü. başka ne desin susacak tabi. (o kişi benim şeker) . O ise cevap alamayınca biraz-çok az daha yüksek sesiyle " Hey orada mısın? sana diyorum" dedi. Ben başımı hafif kaldırarak "Şey hiiç önemli bir şey değil. Bir de özür dilerim.." dediğim gibi son sürat koşmaya başladım. Koş anam koş. nereye kadar? hem üstelik nereye doğru gittiğime bakmadım. Bana doğru bağıran sesi de duymadım.. Rabbim bu ayakları vakti gelince koş diye vermiş demi ama. bende koşuyorum. durduğum kabahat olur. Fazla koşamadım da birisinin beni kollarımdan yakalaması ile (artık  kim ise) yuvarlanıverdik çimenlere. Ben anca kendime gelmişim zaten. Başım bir süre döndü öylece. Sırtım da felaket acımıştı. Artık beni kim tuttuysa elimden çekeceği var. Bu aklımdaki ile çatık olan kaçlarımı daha da çatarak yanımdaki şahısa baktım. Vay anam güzel anam!

O da gözlerini bende buluşturdu. benimkinin tam aksine sırıtan bir ifade yerleşmişti yüzüne. bu beni kızdırdı ama çok değil. aslında bilakis benim de çok gülesim gelmişti. O kendini tutamayarak hafif bir kahkaha kopardı. ben de ufaktan güldüm. ve sonra özlem duyan bir sesle "Senin buralarda işin ne?" dedim biraz da sorgularcasına. Berke gene sırıtarak cevap verdi "ben de bundan sonra senleyim kankiğ. daha ne istiyorsun ! estireceğiz burada var ya aman aman" .

"öf aman ben hadi neyse de sen nabıcan". ?

"ben manita yapar geçimimi sağlarım bi şekilde de.. sen napacan hiç bilemem artık şu köşede dilencilik yaparsın"

"ahahahaa ne komik dimi -.-"

"yes beybi. hadi bah zil çaldı. şimdi izin veriyom kanatsız melek uçabilirsin!"

Yine keskin öldürücü  bakışlarımı üzerine doğrulttum fakat bu sefer pek iş görmedi bu bakışlar. Özellikle Berke kaşıntısı ise bu kişi. Laf etsem gene bana çarpıyor. Ona ne etsem bana paket ettirilip yanında hediyesi ile geri dönüyor. Neyse artık bence çok düşündüm beynim acıdı. biraz koşsam hatta uçsam iyi olur.

Aradan geçen bir yarım saat sonra...

"Berke bak işte kaybolduk! ne akılla sana uyuyor isem ben." nalet nalet nalet.

 "ne alakası var. sen bir susmadığın için kafam karıştı işte."

Aahah eceline susamış bir iguana mı görüyorum ben... vallahi dalacağım. Tabii yinede okulu biraz gezdik pozitif düşünelim azıcık. Zaten hayaller ülkesinde gidip geliyorum. o gidip gelişim de erke yüzünden.( ay! ne erke si Berke yahu. )Yoksa  her şey harkulade -eheh-

Biraz daha gezemeden duruverdi Berke . Bir "ben olmak aynştayn" bakışı fırlatıp önündeki kağıttan bir şey göstererek parmağı ile solumuzda kalan kapıyı işaret etti. "burası bizim sınıf işte eminim kankağ"

"peki girelim madem ama bi kapıyı tık-"

tam diyordum öküz ün ebesi gibi dalıverdi. Ben girmeye korktum. Berke ise aldırmadan:

"Hocanım biz geç kaldık pardin ve çok mersi" 

Hoca şaşkın bir surat ifadesi ile bize baktı ve sonradan kendine gelerek:

"ama bu mümkün değil yoklamayı aldım ve sınıf tam" dedi emin bir edayla.

Berke tekrar kağıda baktı ve zavallımın beti benzi attı.  süt dökmüş kedi gibi oldu ya. anam daha ne olsun. sonra da hafif kısık bir sesle:

"Pardin hocanım bir yanlışlık olmuş." dedi biraz tırsıkça.

Hoca surat ifadesini dakkada mutasyona uğratıyordu.

"Oğlum ne hocanım'ı? Kaçıncı yüzyılda yaşıyorsun çocuğum sen!?" biraz sinirlenmişti sanki. 

Ben de Berke'yi geriye çekiştirerek hocaya döndüm konuyu burda kapatmaktı tek çabam.

"hocam çok biz çok özürdileriz. dersinizi böldük kusura bakmayın. izninizle" deyip kısa kestim.

Tam çıktıçıkacağız arkadan bir ses "siz rahatsız olmayın hocam ben arkadaşlara yardımcı olurum" diye çıkıştı o ara. hoca da memnun bir ifadeyle kafasını salladı. Ardından tanımadığım arkadaşa bakınca utancımdan yerin dibine girdiğimi geç de olsa anlamıştım.



Ben bu kitabı aman çok okunayım veya takipçilerim artsın sevileyim tanınayım maksadıyla yazmıyorum. daha doğrusu hiçbir hikayemi bu amaçla yazmıyorum. Bu bir zevk meselesi sonuçta. Lakin benim kitaplarımı okuyup beğenenlere teşekkür ederim. Kötü eleştirilerde bulunmayın yüften kırılırım...












MASALIMDAKİ SERSERİWhere stories live. Discover now