Hisler

648 34 7
                                    

#EROS#

Kahvesinden bir yudum alarak bardağı önündeki cam masanın üstüne koydu ve geniş deri koltuğun üzerine yayılarak oturdu. Deli gibi uykusu varken bir türlü uyuyamıyor sürekli kızı düşünüyordu. Güvende olduğundan emindi. Uzun zamandır onları takip ediyordu ve Orkay' ın kızı canı pahasına koruyacak birisi olduğunu biliyordu ama sorun bu değildi. Kızı kendisi koruması gerekirken lanet herif onu koruyordu! Onunla tüm vaktini geçirerek hayatına bir anlam katabilecekken kendisi yerine yanında herifin teki vardı. Kızı kendisi korumak, kızın yanında olmak, aklını karıştırmak, tenini teninde hissetmek istiyordu. Dudaklarından öpmek, her şeyiyle kendisinin ulaşabileceği birisi olmasını sağlamak istiyordu ama yapmazdı. Onu rahatsız etmeye hakkı yoktu. İstediği kişi yanındayken yanlarına gidip onu rahatsız bir duruma sokamazdı. Buna hakkı olmadığını biliyordu ama zihnin derinliklerinden gelen sese de engel olamıyordu. O ses, yani içindeki benliği lanet olasıca herifle onu öylece bırakmak istemiyor; onun sadece kendisinin ulaşabileceğini, başka kimsenin ona dokunamayacağını hissettirmek ve öğretmek istiyordu ona.

Sinirle masasının üstündeki kahvesinden bir yudum alarak aynı yere bıraktı. Kahveden hoşlanmazdı bile! Neden içtiğini kendi de bilmiyordu. Kız tamamen tepe taklak ediyordu kendisini. Tüm kişiliği yeniden oluşuyor gibiydi. Hele kaç zamandan buyana kızın Orkay' la olan birlikteliklerini izlerken içindeki kızışan boğaya zar zor engel oluyordu. Orkay' ın, kıza her dokunuşunu gördüğünde, kızın ona karşılık vermesinde, en önemlisi de gözlerinin içine bakarak adama gülümsediğinde içinde bir ağırlık hissediyor, boğuluyor gibi oluyordu ve bu durumlarda ayakta durabilmek için çok fazla güç sarf etmesi gerekiyordu. Ah... O Orkay' ın, kızın her tenine değen hücresini yakmak, bu dünyadan, hatta diğer dünyadaki varlığından bile yok etmek istiyor, sonsuza kadar ondan kurtulmak, tamamen olmayan bir yokluğa çevirmek istiyordu.

Yüzünü ekşiterek saçlarını karıştırdı. Sevmediği o insanlara benzemeye başlamıştı ve bundan, yavaş yavaş insanlığın bir parçası olmaktan iğreniyordu. İnsanları insan yapan tüm o saçma duygulardan, her şeylerinden nefret ederdi. Birçok insan, şeytana suç atarken aslında şeytandan daha beter, ateşten yapılmış başka bir varlık gibi olduklarından haberleri bile yoktu. Cehennem bile onlara sunulmuş naif bir yerdi günahlarına karşı. Bu asla bitmeyen bir hastalık gibiydi ve bu hastalık kendine de bulaşmıştı. Sinirle içindeki şeytanı bastırmaya çalışıyordu, eğer bastırmazsa neler yapabileceğini tahmin bile edemiyordu, özellikle çok ufak bir anlığına kendini kaybettiği o zamandan sonra en ufak bir fikri bile yoktu buna dair. İşte bu yüzden kendini zapt etmek için büyük bir çaba sarf ediyordu, sırf yanlış bir yerde yanlış bir şey yaparak kızı üzmek, kendinden nefret etmesini sağlamamak, kaçmasını önlemek için. Hem şuanda gidip, onun iradesine bırakmadan başkasının yanından, istediği ilişkisinden tümden çekip almakta ne haddineydi? Yanında istediği seçme hakkı sadece kızındı. Kimsenin hayatını kendi düşünceleriyle yeniden oluşturma hakkı yoktu. Bir kişiye değer vermenin en önemli kanıtı, ne olursa olsun kararlarını kendilerine bırakmak ve buna saygı duymaktı. Yoksa hiçbir anlamı kalmıyordu. Bir kişinin hayatını sadece kendi kararlarınla yönlendirmekle, kendine bir mal almak dışında hiçbir fark yoktu. Hem kendisi de bir sürü kişiyle yatıp kalkarken kızdan sadece kendisiyle ilgilenmesini isteme gibi bir hakkı yoktu ama bu onunla hiçbir şey yaşamayacağı, fikirlerini değiştirip kendine tümden çekemeyeceği anlamına da gelmiyordu. Bu düşüncenin etkisiyle bile tüyleri diken diken olmaya yetmişken... Ah gerisini düşünmek bile istemiyordu. Heyecanla yerinde doğruldu. Kızın ellerinden kayıp gitmesine izin vermeyecekti. Ona zarar verecek olan ne kendisi ne de başka birisi olacaktı. Böyle bir duyguyu bulmuşken salak gibi ortalığa atamaz, kızdan öylece vazgeçemezdi. Ne olursa olsun; iradesinin, gücünün yettiği yere kadar onu koruyacaktı. Lakin kızı her şeyden önce koruması gereken şey kendi içindeki iradesiydi. İradesi bu kadar güçlüyken nasıl olacaktı bilmiyordu ama bir yolunu bulacaktı. Yaşadığı tüm sene boyunca hiçbir şeyden hiçbir zaman savaşmadan vazgeçmemişti ve şimdi, senelerden beridir ne için yaşadığını anladığını, ne için yaşadığının cevabını bulup boşluğu doldurmuşken ne olursa olsun bu kız için evrenin gelmiş geçmiş en büyük savaşına girecekti. Ah... Kızı düşünmek bile vücudundaki tüm hücreleri deli gibi hareketlendirerek o tuhaf iğnelenmeyi her yerinde hissetmesine neden oluyordu. Şimdi üst kattaki yatak odasında, kendi yatağında kızı uyurken kabarık, karışmış saçlarıyla oynamak, sadece sarılarak kokusuyla birlikte günlerce uyumak istiyordu ama diğer tarafıysa...

Aklına gelen kirli fikirlerle yan yan sırıtarak kahveye uzandı.

"Adamımızda buradaymış."

Tüm işi yetmiyormuş gibi ciddi ciddi o da yanına gelmiş olamazdı. Her zamanki gibi iğrenç, alaycı gülümsemesi suratındaydı.

"Hoş geldin demek yok mu? Suratın her zamanki gibi kırk karış Eros."

Karşısında duran koltuğa kendini atarak ayaklarını masanın üstüne koydu. Umursamazlığıyla pişkinliği en sakin insanı bile sinir edecek şekildeydi. Aksi gibi bir de işlerine burnunu sokar, işleri berbat edip ortadan kaybolurdu. Ama bu sefer buna izin vermesi gibi bir lüksü yoktu. Lanet olasıca şu kızdan da daha haber yoktu. Onu göndermek yerine gidip kendisi bakmalıydı. Ne halt yemeye onu göndermişti ki zaten. Tartaros' un başına bir şey geldiyse kurtaramazdı bile. Yorgunluktan ne yapacağını şaşırmıştı resmen.

"Ne halt yiyeceksen ye ama ne kendi işerine beni dâhil et ne de benim işlerime burnunu sok. Bu sefer her hangi bir hatanı göz ardı etmeyeceğimden emin olabilirsin."

Masada duran telefonunu sinirle alarak yerinden kalktı. Varlığı bile sinirlerini alt üst ediyordu. Üstüne üslük lanet olasıca bir haber dahi alamamıştı daha numarayı tuşlayarak çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. Telefon konuşmasının bittiği anda kızın evine gitmesi gerekirdi. Şu anda yanında olup gözlerine bakarak uykuya dalmış olabilirdi ama hayır. Kaç günündür uykusuzluğun getirdiği salaklıkla eve gelmişti! Kapı kolunu tutup indiriken hala açması için bekliyordu. Bir telefona bakmak bu kadar zor olmamalıydı. Kapıdan dışarı çıkıp hızla adımlarla iki metre önünde duran arabasına giderek kapıyı açtığı sırada telefon nihayet açılmıştı.

"Kızı bulmaya çalışıyorum."

"Ne demek bulmaya çalışıyorum?" kendini sürücü koltuğuna zar zor bıraktı. Karnından vücuduna doğru yayılan tarifsiz sıcaklıkla birlikte nefes aldı.

"Evin önünde öylece oturuyordu. Dikkat çekmemek için kısa bir süreliğine uzaklaştım ve geri döndüğümde ortada yoktu. Zili çaldım ama bakan da olmadı. Endişelenmene gerek yok, sanırım biraz kendini iyi hissetmiyor gibiydi ve yüzü solgundu. Büyük ihtimalle hava almak için yürüyüşe çıkmıştır."

"Sen bakın geliyorum ben."

Telefondan nefes verişi duyuldu. Rahatladığı anlaşılabiliyordu.

"Gerek kalmadı şimdi bahçeye giriyor, yalnız sırılsıklam olmuş ve rengi solgun gözüküyor, baya ağır hasta olur büyük ihtimalle."

Gözlerini kapatıp kafasının geriye yaslayarak sakince nefes verdi. İçindeki o kötü ağırlık bir nebze de olsa kalkmıştı. Şimdi üşüyen bedenine sıcak suyla banyo yaptırıp havluyla sarılıyken küçücük bedenini kollarının içine alıp sarılarak hasta olmaması için narince onunla ilgilenebilirdi. Bünyesi zaten bu aralar zayıfken bu karda ne vardı da dışarıdaydı ki! Zaten zamanı geldiğinde çok acı çekecekti hem fiziksel hem de ruhsa... Aklına gelmesiyle gerilerek telefonu biraz sıktı.

"O da orada mı?"

Yanında kendi olması yerine Orkay' ın olması sinirini bozuyordu. Elinde olmasa, daha doğrusu Tartaros' un ona değer verdiğini bilmese çocuğu boğazlardı. Bu saçma sapan kıskançlık duygusu içten içe kendini yiyordu. Ona dokunduğu düşüncesini bir türlü hazmedemiyordu. Onun yerine kendisi olması gerekiyordu.

"Evet, burada şimdi sarılmış eve girdiriyor."

Bu böyle olamaz, her şeyi oluruna bırakamazdı. İpleri eline alması gerekiyordu. Bunu zorbalıkla filan da yapamazdı. Sadece Tartaros'un kendine olan hislerini, aralarındaki bağın gerçekliğini ve büyüklüğünü daha da fark ettirerek kendine çekecekti olması gerektiği gibi. Aslında sadece duygularını fark etmesini sağlayacak ve sevdiği için, hissettiği için kendisine gelecekti. Ona hiç bir baskı veya zorbalık uygulamayacaktı. Tabi hayati bir durum olmadıkça... Her şey olabildiğince onu kırmadan, kendi kararlarını verebilmesini sağlayaraktan olacaktı ama eninde sonunda onunla birlikte olacaktı. Başka türlüsü de düşünülemezdi, düşünemezdi zaten.

"Sen gidebilirsin ben geliyorum oraya."

Ne de olsa her evin bir misafire ihtiyacıvardı!

Ateşlerin Şehri   (+18) I Devam Eden HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin