1. BÖLÜM

282 79 476
                                    

Her zaman kalbini dinle, sol yanında olsa da her zaman doğruyu söyler.

Her gün gittiğim ve artık nefessiz kaldığım yerdeydim. Belki kaderime yazılmıştı. Her gün acı çekiyordum, boğuluyordum. Ailem fazlasıyla üzerime titriyor ve korkuyordu. Bahsettiklerimden anlamamış olabilirsiniz ama ben size, kısa ve her şeyi anlatan bir şey söyleyeceğim.

BEN ÖLÜYORUM...

Her gün daha da yaklaşıyorum, kayboluyorum. Her zaman pozitif olmaya çalışsam da yaşadığım kolay bir şey değil. Gençliğinin en güzel günlerini, hastanede geçirmek...

Bu sözümün devamını gerçekten getiremiyorum. Ölüme adım adım yaklaşıp, gülemiyorsun. Kötü anımda yanımda olan onlarca insan var! Bunları takmamaya çalışsam da hayatın en büyük darbesiyle beraber ağır geliyor bana.

"Linda, kolunu uzatır mısın?" diyerek sarsmıştı beni. Kötüyü düşünürken bu da ağır gelmişti. Evet, hastanenin kemoterapi kısmındayım. On yedi yaşımdan bu yana, ikinci evim olmuştu. Peki, ben bu evi seviyor muydum? Cevap çok belli değil mi, bence evet!

Şuan yirmi üç yaşındayım ve kemik (tümör) kanseriyim. Altı yıldır kanser değilim merak etmeyin. On dokuz yaşında kanseri yenip, hayata geri tutunmuştum. Genç yaşta yakalandığım bu illet, hayattan soğutmuştu. Dışarıya çıkmaz, insanları kendimden uzaklaştırırdım. Bana acıdıklarını ve yanımda olduklarını düşünürdüm. Hayatıma hiçbir erkeği almadım, almayı da düşünmüyordum. Gördüğüm tedavi sonrası fazlasıyla zayıf ve saçsız bir kıza dönüşmüştüm. En acısını anlatmamı ister misiniz? Kanseri yendiğim o iki yılda her şey güzel giderken, hastalığım tekrar nüksetmişti. Hayatımı düzene koyup, her şeye alışmışken neden tekrar ben?

Cevabı maalesef ki yok...

Araya laf sıkıştırıp, gözyaşlarıma hâkim olamasam da kötü olanı söylüyorum; hazır mısınız? Vücudum hastalığa yenik düştü ve ben tedaviyi erteledim. Kendime yediremedim; tekrar aynısı olmamalı dedim. Sonucundaysa bir bacağımı kaybettim.

Gözyaşlarım, yanağımda bulunan gamzede birikmeye başlamıştı. Ağlamaktan, hastaneden, hastalıktan; kısaca her şeyden nefret ediyorum. Bazıları gamzeyi çok seviyor değil mi? Peki, onun sadece gözyaşların biriktiği bir çukur olarak düşündünüz mü?

Gözyaşımı elimin tersiyle sildikten sonra etrafı izlemeye başladım. Her ne kadar burayı sevmesem de konuştuğum birkaç kişi vardı. Onlar hayatın bu oyununa alışmışken, ben sadece izliyordum onları. Etrafa göz gezdirirken gülen kişileri izliyordum. Kafamı iki yana salladığımda yanağımda bir el hissetmiştim. Kaşlarımı çatıp baktığımda, mavi bir okyanusa düşmüş olabilirdim. Benim gibi gözlerinden yeni yaşlar süzülmüş ve mavi okyanusta buluşmuştu. Bunu anlamak zor değildi aslında. Yanağımdaki elini yavaşça ittirip;

"Tanışıyor muyuz?" dedim. Kafasını iki yana salladı ve sadece gülümsedi. Bu beni rahatsız etmiş olsa da kafamı çevirip umursamamaya çalıştım. Ben bir şey umursamayacak mıydım?

"Ağlayan insanlardan nefret ederim ve siz ağlamayı çok seviyorsunuz?" dediğinde yönümü ona geri çevirmiştim. Beni ne kadar tanıyor olabilir ki?

"Bu seni ilgilendirir mi? İzlemek yerine, başka şeylerle ilgilenebilirsin." dediğimde gülerek konuşmaya başladı. Bense kafamı önüme eğip, parmaklarımla oynuyordum.

"Seninle ilgilenmiyorum ama hıçkırıkların beni rahatsız ediyor." demişti. Az önce gözyaşı pınarları, ondan bağımsız mı akmıştı?

"O zaman gözünün kenarında bulunan, o akıntıyı silmeyi dene!" Fazlasıyla asabi birine neden bulaşır ki insan? Ben kendime bile tahammül edemezken, başkalarını dinlemek zorunda mıyım?

SİYAH GÖKYÜZÜM Where stories live. Discover now