1: "Ben yanarken, seni gördü gözlerim."

4.9K 298 509
                                    

Sırt kemiğim kırılıp, bel oyuğuma aktığında sen onu bacak arama kullanıp girişini kolaylaştırdın.

Yağmurun altında kalan tenin üzerinden akan sıcak sıvı dişlerimi birbirine bastırmama sebep olurken, titreyen vücudumu göz ardı ederek bedeni, kazdığım çukura tekme atarak düşürdüm. Ağrıyan belime inat küreği alıp yağmur sayesinde çamurlaşan toprağı, cesetin üzerine atmaya başladım. Kuru toprakla cesetin yeri, daha doğrusu bir şeyin buraya sonradan kazılarak eklendiği belli oluyordu. Ama şimdi, çamur belli etmeyecekti.

Sigaramı son kez içime çekip ağacın üzerinde söndürdüm. Dudağımın ıslattığı yeri elimle koparıp cebime attıktan sonra, sigaranın yanan kısmını cesetin üzerine fırlatıp, toprak atmaya devam ettim. En sonunda kürekle üzerine vurarak düz bir alan görüntüsü vermiştim.
Siyah Impala 67'ye doğru ilerledim. En sevdiğim karakterin, en sevdiği aksesuarı diyebildiğim için ilk bunu seçmiştim. Kendim gibi görüyordum yüce Dean Winchester'ı.

Tek farkı onun uğruna ölebileceği veya kendini şeytanlara satabileceği kadar sevdiği biri veya birileri varken, benim kimsem yoktu hayatımda. Biri tarafından sevilmek veya sahip olunmak güzel hissetirirdi ama eskindendi bu düşüncelerim. Kan zihnime ve tenime nüfus ettiğinden beri tüm duygularım körelmiş ve yozlaşmıştı. Birinin karşılıksız sevgisi bana oldum olası imkansız gelmişti.

Nasıl bir insan, bir insanı kâr gütmeden sevebilirdi ki? Tanrıyı siktir etmiş, kendime Tanrı arıyordum. Bu bir erkek veya bir kadın olabilirdi. Haz ve zevk almak için cinsiyetine önem vermezdim. Birinin beni sertçe sevmesine ihtiyacım vardı. Hatta altında ağlatmaya veya canımı yakmaya, ne gerekiyorsa yapmasına ihtiyacım vardı. Düzgün zevk ve fantezi anlayışım yoktu. Kan ve vahşet seviyordum.

Daha doğrusu günah çıkartmak istiyordum.

Birilerini öldürmek hobi veya ihtiyaç değildi. Zamanında yapılanların ve bana sunulanların hesabını sormalıydım. Bunu yapmak kendime ve çocukluğuma olan borcumdu. Olay zamanla amacından şaştı ve ben azılı bir katil olmuştum. Ya da kimilerine göre kurtarıcı bir melek. Aslında her ne kadar inkâr etsemde ben, onlarca atılamayan çığlığın sesiydim.
Siyah deri eldivenlerimi çıkartıp poşetin içine attım.

Ardından poşeti camdan yere atıp biraz üzerine alkol döküp, yanan kibriti üzerine bıraktım. Yanan poşetin yaydığı iğrenç koku genzimi talan ettiğinde, yüzümü buruşturup gözlerimi kapattım. Acı ve kan kokusu ciğerlerimi hapsettiğinde farkına bile varmadığım, ölümün kıyısı sayılacak kadar şiddetli olan öksürük krizim, yine ve yine tutmuştu. Bana radyodan çalan en sevdiğim grubun şarkısı eşlik ediyordu.

Deri ceketimin iç cebine elimi atıp, siyah deri kaplama defterimi çıkarttım. Kalemle öldürdüğüm ismin üstünü çizdim. Zifiri karanlıkta arabayı yavaşça sürüp, açtığım camdan temiz havayı ciğerlerime çektim. Yol kenarına çekip biraz mola vermek zorundaydım. Bu defterden birinin daha ismini ruhsuzca silip atmıştım. Gözlerimi kapatan, metalden oluşan maskeyi iplerinden çözüp torpidoya fırlattım. Maske sanki yüzüme yapışmış ve derimden can alıyormuş gibi çıkıyordu her seferinde.

Yüreğimin ortası ziyan, aklım cehennem odalarındaki ateşin külü.

Soğuk ve ölüme ev sahipliği yapmış uzun ve çelimsiz parmaklarımı yüzüme bastırdım. Sanki ölümü sırtlamış ve onca cesedin yorgunluğunu taşıyordu yüreğim. Öyleydi. Ölümün adresi parmaklarım emir; beynimin içindeki vizdansızlığın dolandığı, kana susamış damarlarımdaydı. Camı yavaşca indirdim. Busan kasabası yine her zamanki karmaşası ile bana normal yaşama döndüğümü gösteriyordu.

Evilest ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin