terk edilen

1.7K 118 52
                                    


Bugün çok erken kalktım.

Sarı saç tutamlarımı gözümün önünden çektim ve aynaya baktım. Biraz somurttum ve saçlarımın gözlerimi kapamasına izin verdim. Muhtemelen bana kızacaksın çünkü saçlarımı toplu severdin. Utanınca pembeleşen yanaklarımın ve gözlerimin saçlarımı topluyken daha güzel gözktüğünü söylerdin hep.

Şimdi ise benim saçlarım yerine başkasının saçlarını okşuyorsun ve bu pek adil değil. Ben,saçlarımı okşadın diye kestirmeye kıyamıyorum.

O da bu kadar güzel bakıyor mu saçlarına? Sırf sen okşadın diye.

Umarım bakıyordur. Umarım o da kestirmeye kıyamıyordur saçlarını. Gerçi kestirse bile sen yine okşarsın değil mi onun saçlarını? Ne tatlı.

Her neyse. Konu saçlarım değil. Zaten saçlarımı pek sevdiğim de söylenemez. Sen gittiğinden beri abim bile bir kere kapımı çalıp okşamadı saçlarımı. Ben de saçlarımdan nefret etmeye karar verdim, belki böylelikle seni de kolayca unuturum ve senden de nefret ederim diye. Ama aynaya her baktığımda ve saçlarımı her gördüğümde tekrar kızardı ve buğulandı gözlerim. Neyse. Bunu söylemeden geçmek istemiyorum. Artık eskisi kadar agresif ve fevri değilim insanlara karşı. Umursamıyorum. Çünkü anladım ki insanlar onlara sesimi yükseltmeme bile değmeyecek kadar değersizlermiş. Hatta üstünü karaladığım bu kağıt bile onlardan daha değerliymiş. Kağıtlar bir gün uçup gitse bile üstüne yazdıklarım silinmiyor, ama insanlar gittiği zaman bir anda bütün o güzel anıları unutuveriyorlar. Bir de kedilere nankör derler. Asıl nankör olan onlar.


Kediler demişken, geçen gün hastaneden çıktığımda bir kadın sokakta araba çarpmış bir kediyi veterinere götürdü. Birkaç gün sonra aynı kadını kucağında minik kedisiyle eve giderken gördüm. Öylesine mutluydu ki. Bir de o gün hastanede yan odamda kalan kadın yoğun bakımdan çıktı. Oğlu öyle sevindi ki. Mutluluktan ağladı, ben de onun sesini duydukça daha çok ağladım.

Evet, istisnalar vardır belki de. Herkes nankör değildir.

Uzun konuştum biraz değil mi? Asıl konuya geçmeden biraz içimi döküyorum ben de. Belki buraları okumadan atlarsın ama okuyacağına dair içimde olan o küçük umut daha çok yazmama sebep oluyor. Biraz sen gittikten sonra neler yaptığımdan bahsetmek istiyorum.

Senden sonra müzik yapmayı bıraktım. Onun yerine yüzünü unutmamak için bir resim kursuna başladım. Şimdi de seni çiziyorum. Evet resimlerin var ama onlardan kokunu alamıyorum,sanki kendi çizdiklerime bakınca, bana sarılıyormuşsun ve her yerim sen kokuyormuş gibi hissediyorum. Yüzünü unutmamak için seni çiziyorum. Ama sesin için yapabileceğim bir şey yok. Zamanla gidiyorsun, önce sesin gidiyor, biliyorum biraz zaman geçtikten sonra da kokun gidecek. En son yüzün gidecek ve bana senden kalan tek şey gitmeden önce bıraktığın hırka ve resimlerimiz olacak. Sahi, beni bilerek mi unutmaya çalışıyorsun yoksa giderken yanına birkaç resmimi aldın mı? Özleyince bakıyor musun onlara sen de?

Gerçekten merak ediyorum, ben böylesine yanarken sen nasıl öylesine ifadesiz kalabiliyorsun. Gerçi sen hep böyleydin pek dışa vurmazdın duygularını. Bazen abimin senin hakkında konuştuğunu duyuyorum. Hayatında pek bir şey değişmemiş beni bıraktığından beri. Hala sabah kahvaltısını atlıyormuşsun, ve yatağını da toplamıyormuşsun. Ben de yokum şimdi, kim kızacak sana öğünlerini atlıyorsun diye?

Uzattığımı biliyorum ama bağışla beni, karşımda oturduğunu hayal ettikçe yüzüne söylemek istediklerimi döküyorum kağıda. Sürekli aklıma yeni bir şeyler geliyor. Ama eminim ki gerçekten karşımda olsan ağlamaktan konuşamazdım.

Tamam bu kısım son kısımdı. Daha fazla uzasın istemiyorum bu mektup.

Evleniyormuşsun.

Abim telefonda konuşurken duydum. Gerçekten ciddiymişsin beni bırakırken, benim yerime saçlarını okşadığın kadınla evleniyormuşsun. Belki başkası olsa daha az canımı yakardı. En mutlu günü diye bahsetti telefonda.

İnsanların düğün günlerini 'en mutlu gün' olarak adlandırmasını anlayamıyorum. Hayatları boyunca aynı evde tıkılıp kalacak olmalarına hayatlarının en mutlu günü diyorlar, peki bu hastane koridorunda annesinin iyileştiğini öğrenen o çocuğa, ya da sokakta ölmek üzere olan bir kediyi veterinere götürüp yaşayacağını öğrenen kadının sevincine haksızlık olmaz mı, Taehyung?

Beni ilgiye muhtaç küçük bir çocuk olarak gördüğünü kabullendim artık. Belki de bu yüzden gitmişsindir. Sakin kişiliğine iyi gelmemişimdir. Benimle müzeleri gezip saatlerce kitap okuyamadığın için. Keşke söyleseydin ben seninle müze de gezerdim kitap da okurdum.

Önemi yok artık. Geçmişe ve yaralarıma gömdüm bütün yaşanılanları. Dudaklarının izini sildim tenimden, saçlarımı da kestireceğim. Belki tesadüfen kesişir yolumuz, beni eski küçük bir çocuk olarak hatırlarsın. Ben de gülümserim burukça. Çok uzattım yine. Bu kadar yeter.

Umarım okşadığın saçları terk edip soldurmazsın yine. Çünkü terk edilen saçların rengi soluyor Taehyung.

Jeon Jungkook

jeon's scars | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin