düşer oldum pencerelerden

409 40 40
                                    




düşer oldum pencerelerden

İnsanlar günlük yaşantılarında durmadan birbirlerini öldürmezler, boyuna kendilerini asmazlar, durmadan birbirlerine âşık olmazlar, hep akıllıca konuşmazlar. Daha çok yerler, içerler, gevezelik ederler, saçma sapan şeyler konuşurlar. İşte bütün bunlar sahnede de gösterilmelidir. Bir oyun öyle yazılmalı ki, insanlar gelsinler gitsinler, yemek yesinler, havadan sudan konuşsunlar, kağıt oynasınlar. Yaşam nasılsa öyle olmalıdır; karmaşık ve aynı zamanda basit... Fakat bütün bu olaylar sırasında mutlulukları yaratılmakta ya da hayatları paramparça olmaktadır, diyor Çehov.

Öyle çok sanatla, tiyatroyla ilgilenen biri değilim, keşke öyle olsaydım, keşke müzik zevkim harika, okuduğum kitaplar herkesin anlayamayacağı, sadece belli bir seviyeye ulaşmış entelektüeller tarafından tartışabileceğim kitaplar olsaydı, büyük ihtimalle Çehov'un bu sözünü de üniversite sınavına hazırlanırken deli gibi paragraf testi çözdüğüm o zamanlardan aklımda tutmuş olmalıyım. Ama bunu ilk okuduğumda ne hissettiğimi hatırlıyorum, beni hem düşündürmüş hem de gülümsetmişti, normal olan bendim, aşk kitaplarında okuduğum gibi her zaman insanlar büyük şehirlerde, o kocaman topuklularda toplantılardan toplantıya koşmuyorlardı, büyük ihtimalle kara sevdaya tutuşup kendilerini öldürmüyorlardı ya da her gün, mutlu bir şekilde plazalarda dolaşmıyorlardı. New York'da hayat böyle miydi? Zannetmiyorum. Çehov da öyle olduğunu düşünmüyor, ama okuduğum dandik aşk hikayelerinde her zaman böyle oluyor, insanlar hiçbir zaman "offf, çok yoruldum eve gidiyim de kıçımı devirip fossur fossssur uyuyayım," demiyor. Tek dedikleri şey, "gözlerine baktığımda, karnımdaki kelebekler uçuşuyordu," oluyor. Karnındaki kelebek de ne demek istiyorum, tanrı aşkına? Alt tarafı bir çocuk gördüğün için ıslandım demiyorsun da her şeyi hep havalı hale getirmedik istediğiniz için, şu iğrenç kelebeklerden bahsediyorsunuz.

Okuduğum kitabı kapatıp, yaslandığım ağaçtan sırtımı ayırıyorum. Sırtım ağrımış, esnemek için saçma sapan hareketleri yapıp doğruluyorum. City Lights, öyle çoğu zaman her şeyi yapabileceğiniz bir yer değil. Küçük ve arada kalmış bir yer burası. Dedem, ki o buradan asla dışarıya adımını atmamış biri, buradan cidden nefret ediyor. Yixing, diyor, buradan ayrılmak istiyorsan tek yapman gereken o koca kıçını zengin bir adama satmak. Burdan kaçabilmenin tek yolu bu. Dedem çatlağın tekidir, oğlancı olduğumu hep biliyordu, bununla bir problemi yok. Buradaki insanların aksine. Yıl olmuş 94 ve hala homofobik insanların olduğu bir yerde yaşıyorum. Ergenlik yıllarımın başında dışarı çıktığımda, arkamdan ibne diye bağıran orospu çocukları olmuştu. Hepsini Baekhyun'la beraber pataklamıştık, ağızlarını bir daha açamayacak üzere gayet güzel pataklamıştık hem de.

City Lights, işte öyle harika bir yer değil. Büyük değil, güzel değil, insanları anlayışlı değil, bilgili değil, müzik zevkleri harika değil ya da HER NE GÜZEL ŞEY VARSA ondan asla değil. Yani biraz da benim gibi işte. On dokuz yaşında aptal bir üniversite öğrencisinden başka bir şey değilim. İlginç zevklerim yok, aptal pop şarkılarını dinlemekten zevk alıyorum ve derslerim de idare eder işte. City Lights da tam benim gibilerin yaşadığı, ne çok tuhaf ne çok normal bir yer. Ama ben de dedem gibi buradan nefret ediyorum.

Büyük şehirler görmek istiyorum, asla ama asla buradan başka bir yere adım atmadan ölmek istemiyorum. Başka insanlar görmek istiyorum, deli gibi eğlenebileceğim konserlere gitmek, büyük büyük binalar görüp ağzımı sonuna kadar açmak istiyorum. Saçlarımı rengarenk boyadığımda insanların bana aptalmışım gibi bakmasını değil, beni umursamamalarını istiyorum. Dikkat çekmekten ziyade, harika bir hayatım olsun ama ASLA AMA ASLA tamamen normal biri olmak istemiyorum. Büyük şehirleri sadece kitaplardan okumak artık gerçekten sinirimi bozuyor. Yirmi beş yaşındaki kızların sürekli beyaz atlı prenslerini beklediği filmleri izlemek de sinirimi bozuyor. Aslında burada, sadece ayda yılda bir harçlığımı biriktirip sinemaya gidebiliyorum ya da Hera babasından gizlice arabasını çaldığında, o herkesin arabasıyla sadece yiyişmek için gittiği açık hava sinemasına gidiyoruz. Baekhyun ve Hera, arabada kalmayı tercih ederken ben her zaman arabanın üstünde oturup, hava soğuk dahi olsa filmi öyle izliyorum. Öyle daha özgür ve daha filmin içindeymişim gibi hissetmekten kendimi alamıyorum. Zhang Yixing diyorum bazen de kendime, sen burada sıkışıp kaldın. Hayat bu, sadece 90'larda olmasına rağmen 50'lerden bir farkı olmayan City Lights'da doğdun, burada büyüdün ve başka bir şehir, başka hayatlar, başka aşklar göremeden burada öleceksin. Bundan kaçışın yok.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 05, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

düşer oldum pencerelerden - xingsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin