Uyku

201 2 0
                                    

Gün ağarmaya başladığında, yer ile göğü birbirine bağlayan bağ da kopmuştu. Bu çift birbirine kadimden bu yana âşıktı. Zaman fırçası onları yalnız geceleri aynı renge boyuyor, boyamakla kalmayıp sımsıkı birbirine bağlıyor; onlarda bütün gece koyun koyuna yatıyorlardı. Saat ilerleyip fecir yaklaştı mı, o kadim aşk da birden mahmurlaşıp tembelleşiyor, güneş doğduğunda ise bir dahaki geceye kadar derin bir uykuya gömülüyordu.

Uyku!

Uyku nasıl bir şeydi. Neye benzer, ne işe yarardı? Kimler uyurdu? Bir uyur-gezer ile Yedi Uyuyanların ya da ayakta uyuyan ile mışıl mışıl uyuyanın bir benzerliği var mıydı?

Uyku, bazısı için bir yenilenme istasyonu, bazısı için unutma vasıtası, bazısı için ise her şeyi içinde barındıran sihirli bir ada gibiydi. Herkesin üzerini saran bu esatiri örtü, bir ruh da taşıyordu. Uykunun ruhu, tüm rüyalardan bir parça alıyor, gittikçe güçleniyor ve tam seher vakti mucizeleri, nasipleri ve ismi bu âlemin isimlerine hiç benzemeyen bir sürü güzelliği, seher yelinin belindeki kuşağa bağlıyordu. Seher yeli de sabahın ilk anlarında insanlık üzerine eserken, yanlışlıkla yapmış gibi utangaç bir tavırla belindeki kuşağı çözüyor, mucizeleri insanoğlunun üzerine boca ediyordu. İşte bu sebeple, seher yeli, erbabınca kaçırılmak istenmez, o vakitlerde nasibini arayan herkes uyanık kalır ve onun gelmesini beklerdi.

* * *

Fevziye Teyze de bu nasipten kararınca istifade etmeye çalışan köyün yaşlılarından biriydi.

Köylünün sabah namazını kılıp camiden çıkmasına yakın, küçük odasının camlarını açtı ve seher rüzgârının evin içine dolmasını bekledi. Her sabah bir ses, ona camları açmasını fısıldıyor, Fevziye o sese kutsiyet atfederek açma ile açmama arasında kalsa da eli pencerenin koluna gidiyor ve camı aralıyordu. Eniştenin öldüğü günden beri o camlar her sabah açılırdı. Sundurmasında Kur'an tilavet edilir, Ümmet-i Muhammed'e dualar yollanırdı. Niyeydi bilinmez, Fevziye Teyze sanki duasının sonunda "Ümmet-i Muhammed'in Cem'i Cümlesi" diye içinden geçirmezse duası kabul olmayacak zannederdi.

Bugün de camı açmak için pencereye yaklaşmış, tülbendini camdaki yansımasına bakarak düzeltmiş, sokağı süzmeye başlamıştı. Az sonra sokağın sonundaki bir karaltının, ona doğru sallana sallana geldiğini gördü. Uzaktan uzağa, bir çift ayakkabının birbirinin benzeri olmayan sesler çıkardığı duyuluyordu. Kim olduğunu çıkaramadı. Acaba namazdan gelen biri mi diye düşünürken karaltı da iyice yaklaşmış, yavaş yavaş yüzü seçilir olmuştu. Hafif aydınlanan simayı tanıyan Fevziye'nin birden kaşları çatıldı; "Hah, boyu devrilesi geliyor", deyiverdi.

Gözlerini hafifçe kısmıştı. Karaltı ona yaklaşırken yıllar öncesine gitti. Harman yerinde köylüye laf anlatmaya çalışıyor, bir yandan da yeldirmesindeki kan izlerini temizliyordu.

"Allah'ım, Sen ıslah et şu çocuğu" diye iç geçirdi. Lafını tamamlayamadan göğsünün derinliklerinden derin bir geğirti gelmişti. Eşi öldükten sonra gerildiği zaman içinden bir geğirti geliyordu. Sağlık ocağı doktoru 'sinirsel' demiş, çok üstünde durmamıştı.

Bu sırada sokağın başından da bir "Höst" sesi yankılandı.

Yürüyen Rasim'di. Kör Salih'in torunu Rasim! Elinde bir sopa, ortancalara, onların pembe çiçeklerine vura vura geliyordu.

O sırada Fevziye'nin evinin ilerisindeki camide sabah namazı bitmiş, cemaat çıkmaya başlamıştı. Kapıda ilk görünen Selami'ydi. Sanki kaçıyordu. Takkesini çıkarmış elinin tersi ile alnındaki teri silip, takkeyi hızla arka cebine koymuştu. Ayakkabılarını dolaptan çıkardı, yere atıp topluklarının üstüne basıp adımını atacaktı ki Rasim'i gördü.

UYKUحيث تعيش القصص. اكتشف الآن