ilk| günün birinde bir ayyaş

612 32 235
                                    

bin yedi yüz on yedinci orend yılı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bin yedi yüz on yedinci orend yılı

Scorpius Malfoy; her gece, gökyüzünün ürkütücü dipsizliğinin karanlıkla yoldaş olduğu bir vakitte, ihtişamlı Potter Malikanesi'nin batı cephesinde kalan bahçe katındaki Fransız penceresine bir taş atardı. Taşının büyüklüğü ve onu atarkenki şiddeti geçirdiği günün niteliklerine bağlıydı. Pencerenin ardındakinin de kendisininki gibi endişe dolu bir gece geçirmesini isterdi. Yaşadığı her saniye onun mutsuzluğunu dilerdi, tüm kalbiyle!

Ancak o gece Potter Malikanesi'ne çıkan yola sapmadı. Bunun yerine uzun kuytu bir sokağa doğru yürüdü. Adımları onunla birlikteyken, alışılmış eylemini gerçekleştirmeyişinin altında yatan sebebin ne kadar mantıksız olduğunu düşünmeyi denedi bir süre fakat zihnindeki başka mantıksızlıklar derhal bunun üstesinden geldi.

Sessizlikle mühürlenmiş sokağın sonuna gelip kalabalık bir caddeye gireceği sırada kaliteli bir kumaştan yapılmış olduğu kuşkusuz olan paltosunun yakalarını kaldırdı ve başını öne eğdi. Arnavut kaldırımıyla kaplı o loş caddeden geçerken onu görenler, üzerindekileri çalmış olduğunu düşündüler. Haksız sayılmazlardı, zira genç adam az önce mağruriyet ile taşıdığı kıyafetlerinin içerisinde şimdi öylesine eğreti duruyordu ki bu pahalı kıyafetlerin ona ait olduğuna inanmak zordu. Öyle ki ona ait de sayılmazlardı ancak ölmüş bir babanın eşyalarını oğlunun sahiplenmesi çok da yabancı bir durum değildi.

Muhtemeldir ki Scorpius'u o paltonun içerisinde asıl tuhaf gösteren şey kambur bedeni ve öne eğik başıydı. Bazen öyle küçük hissederdi ki kendini koca insan kümelerinin arasında, tüm dünyada yapayalnız olmayı arzulardı.
Kalbini tırmalayan en büyük şey kimsesizliğiyken aynı zamanda yalnızlığa böylesi bir ihtiyaç duyması -gariptir ki- kendisinde şaşkınlık duymadığı şeylerdendi. Çünkü, genç adama göre kendini kimsesiz olarak tanımlayan biri için diğer insanlar yalnızca çıkar gözeten birer yaratıktı.

Yine de kalabalıktan aldığı rahatsız edici bakışlara karşı, artık kendinde alışılagelmiş bir savunma olarak, her zaman yaptığı şeyi yaptı; aslolanı kendine hatırlattı: "Sen bu toprakların gerçek lordusun. Aristokrasi basamağının bir üyesisin, soylusun. Büyükbaban bir lorddu ve sen de öylesin." Lakin hemen sonra, düşünceleri kendine karşı koyamayarak her zaman etkilerini tattığı başka bir şeyi daha hatırlattı ona: "Hiçbir şeyi, hiç kimsesi olmayan Lord!" Hiç kimsesi olmadığı konusunda hep tereddütte kalırdı gerçi. Annesi vardı. Hiçbir şeyleri olmayışının onu delirttiği bir anne... Scorpius bazen öyle kızardı ki bu duruma, annesini kolaylıkla yok sayabilirdi. Aslında artık aşmış sayılırdı bu durumu, belki de büyümüştü biraz?

Nihayet caddenin sonuna ulaştığında karşısına çıkan uçsuz bucaksız deniz onu ürkütmüşken tam saçlarına düşüp onu aydınlatması gereken ay ışığının nerede olduğunu merak etti. Oysa kitaplarda hep parlak olurdu ay ışığı... Belki de onun hikayesindeki ay, kasıtlı olarak kaçınıyordu onun bedeninden? Hak verirdi, kim olsa hoşlanmazdı ondan. İyi ya zaten bir hikayenin kahramanı olmak da pek ona göre değildi. Huysuz herifin tekiydi Scorpius. Böyleydi o, her şeyi saniyeler içerisinde öylesine çekilmez bulurdu ki... Bulutlardan haz etmezdi mesela. Hangi insan bulutlara kin beslerdi ki? O yapardı. Çünkü küçük bir çocukken annesinin ona anlattığı gibi onlarda harika şeyler göremezdi. Yalnızca buluttu onlar Scorpius'un gözlerinde, daha fazlası değil. Bunu bir eksiklik olarak görür, onlar dahi benden hoşlanmıyor diye düşlerdi. Kendine söz vermişti, onu sevmeyeni o hiç sevmeyecekti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 11, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

penthos » scorpius malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin