GİRİŞ

19 1 1
                                    

"Oh, üzgünüm Kimura-san, seni görmedim!" Kaba bir şekilde bana çarpmalarından ardından içlerinden biri özür diliyor. İç çekiyorum ve kendimi gülümsemeye zorluyorum.

"Sorun değil, endişelenme." Uzaklaşmadan önce cılız, tatlı bir sesle söylüyorum.

Benihime Kimura, memnun oldum. Çoğu insan için neredeyse görünmezim. Fark edilmeme konusunda iyiyimdir. Yani insanlar varlığımı sıkça unutuyorlar ve beni fark etmiyorlar— bu yüzden insanlar her zaman üstüme geliyor. Bunun çok kısa olduğumdan mı, yoksa görünmez olmama neden olan bilinmeyen bir süper gücüm olduğu yüzünden mi bilmiyorum. Her iki şekilde de, umurumda değil. Arkadaşlarım da yok, ortaokulda vardı ancak lise için yollarımız ayrıldı ve hiç yeni arkadaş edinmedim. Yalnız olmayı sevdiğimden arkadaş edinmemeyi tercih ediyorum.

17 yaşımdayım ve en zeki insan olduğumu söyleyemem. Pekâlâ, zekiyim, ama notlarım aksini söylüyor. Son derece tembelim bu yüzden ödevlerimi tamamlamıyorum ve ders sırasında uyuyorum. Eskiden çok çalışırdım, ta ki şimdiye dek. Çoğu ergenler gibi çalışmak için motivasyonumu kaybettim. Ailem de bu durumdan memnun değil, evlatlık olduğumu öğrendiğimden beri aramızda işler pek iyi gitmiyor.

Koridordan geçerek okul binasından ayrılıyorum ve evime doğru yöneliyorum. Ailem evde olmayacak, her zaman işteler. Bu cidden  berbat ama masamızda yemek olmasını sağlayan şey bu. En azından bir aileye sahibim, daha kötüsü de olabilirdi. Hiç kardeşim yok, ebeveynlerim bir çocuğun yeterli olduğunu düşündüler. Yapayalnız olacağım. Ben her zaman yalnızım, bu yüzden buna alışkınım.

Arkadaşının olmamasının iyi yanıysa, eve daha çabuk ulaşmam. Anime için daha fazla zaman, yey. Her ne kadar bazen yavaş yürüyen bir grubun arasında sıkışıp kalsam da.

Hızlıca bir grup insanı solluyorum ve köşeyi dönerek bir nebze de olsa daha sakin bir yola geçiyorum. Yolun aşağısında genellikle insanların köpeklerini gezdirdiği küçük bir park var. Yolu yarılamışken  aniden tökezliyorum.

Evet, biliyorum. Tökezlemek denilen şey zaten aniden olurdu ama 17 yaşındaydım. Her zaman belli bir yaşa ulaştığında dengeni bulabildiğini ve artık düşmemen gerektiğini düşünmüşümdür. Anlaşılan denge işi henüz oturmamıştı.

Derin bir nefes veriyorum ve güçlükle ayağa kalkarak eteğimdeki tozları silkeliyorum. Her neyse, beyaz bir şeyin köşesi gözüme çarpıyor. Bakmak için yavaşça çeviriyorum. Boş, beyaz bir defter.

''Bu da ne?'' Diye mırıldanarak defteri elime alıyorum. Ön kapağında kalın, siyah harflerle ''Life Note'' yazıyor. Kaşlarımı çatarak ilk sayfayı çeviriyorum. Ne isim, ne adres var. Yani iade edemem.

Her neyse, ilk sayfa baya spesifik olduğuna inandığım bir takım kurallar içeriyordu.

-Deftere ismi yazılan kişi yeniden dirilecek

-Yazan kişi, ismini yazdığı kişinin yüzünü aklında canlandırmadığı sürece defter işe yaramayacak. Yani aynı ismi paylaşan kişiler etkilenmeyecek.

-Yazan kişinin birinin ismini yazabilmek için o kişi öldükten sonra 40 saati var.


Ne- bu gerçek mi? Daha önce Life Note'u hiç duymamıştım. Bu, o garip şakalardan biri olmalıydı. Gerçi baya spesifikti. Bunu yapan kişi her kimse baya boş zamanı vardı anlaşılan. Biri neden böyle bir şey yapardı ki?

Kurallara bakmaya devam ediyorum, her yerde ''shinigami'' ve ''gami'' yazıyor.

''Tuhaf'' Nefesimin ardından mırıldanıyorum.

Etrafıma bakıyorum ve her zaman ki gibi (çoğu insanın işte olduğunu varsayarak) parkın boş olduğunu görüyorum.

Defteri çantama tıkıyorum ve eve yürüyorum. Onu sonra kontrol edeceğim, evdeyken internette bunu daha önce birisi daha görmüş mü diye aratabilirim. Belki de kitap animeden veya başka bir şeyden falandır.

"Hah, insanları ölümden geri getiremem. Bu imkansız." Evin yolunu tutmadan önce, kısa bir kahkahayla söylüyorum.

Death Note: Life NoteWhere stories live. Discover now