painting ✦ first and last

367 28 12
                                    

totobio'ya ithafenTüm kurguyu aynı şarkıyı dinleyerek yazmış bulundum, pişman değilim.

Gökyüzünü kaplamakta olan yağmurun toprağa düşerken camlara çarpısı sonucu kulağa müzik gibi gelen sesler, toprağa dökülen damlaların havaya ulaştırdığı kokuyla birleşip insana huzur verecek bir tabloya dönüştürüyordu bu minik kasabayı. Sanki bir sanatçının elinden çıkmış gibi yeşillik ve birkaç tanecik evle süslenmiş, çoğu sanat galerisinde yayınlanacak bir tablo. Tek farkı çoğu hayal dünyasından farklı olarak buranın gerçekten var olmasıydı. Şehirleşme akımından uzak, kendini içine kapatmış olan bu minik yer dünyada nadir yeşil alan merkezlerinden biri olarak görülür, nadir ormanların bulunduğu bu çölün içinde bile kendisine has dört farklı ormanıyla burnun içine hoş kokular veren bir yer olarak bilinirdi. Koruma altına alınmış bir yer olarak yerleşim yapılmasına fazla izin verilmezdi. Başından beri burada olan beş farklı aileden sadece beş tane ahşap ev kalmış, bundan fazlasının da yapılması yasaklanmıştı. Bu küçük köyde yaşayan ailelerde hastalıklar çıkması ve büyük şehirlere taşınmasının zorluğu üzerine yeni atama bekleyen doktorlar buraya yönlendirilmeye bile başlanmıştı. Ama onlar için bir ev yapılmamış, yerlilerin evlerine yerleşmeleri sağlanmıştı. Belki de bu yüzden bir senelik görevlerini tamamladıktan sonra arkalarına bakmadan çekip giderlerdi hepsi. Çok sevilen bir ortam değildi burası insanlar tarafından. Çünkü kendini izole eden yerliler yeni insanlardan çok korkardı. Onların arkasından, eğer gerçekten nefret etmişlerse önünden tüm düşüncelerini dışarı vurarak o kişinin hayatını cehenneme çevirirlerdi. Bu tip insanlara ev sahipliği yapmasına rağmen aslında dünyada cennet olarak nitelendirilebilecek nadir yerlerden biriydi. Turist ağırladığı olmazdı özellikle yabancı ülkelerden kimse uğramazdı ama bazen şehirden insanlar gelir, biraz temiz hava alıp evlerine geri dönerlerdi. O yüzden şu an küçük evlerden birine girmiş, insanların tuhaf bakışlarının odağı olmuş uzun boylu, yapılı vücutlu, koyu kahverengi saçlarına uyumlu aynı renk gözleri ve sert bakışlarıyla küçük minderlerden birine oturtulmuş adam buranın insanları için fazlasıyla yeni bir durumdu. Yabancı olduğu belli oluyordu çünkü kendisine ne sorulsa telefonu konuşanın ağzına tutuyor, sonra kendi kulağına dayayıp olayı ve soruları anlamaya çalışıyordu. Bakışları köy halkını korkutacak kadar sertti ama kendilerine dinletilen tüm cevaplar gerçekten yumuşak, saygı çerçevesinde çıkıyordu. Tüm herkes bu yabancıyı kahverengi bir oyuncak ayıya benzetmeye bile başlamıştı. Dıştan hafif korkutucu ama dokusunun pofuduk olması ve içinin de pamuktan yapılmış oluşunu bildiğin kocaman kahverengi bir oyuncak ayı betimlemesi aynı bu genç oğlanı tanımlıyordu.

Birkaç gün burada olacağını, buranın resmini çizmek istediğini belirtmiş ve kalacak bir yer aradığını söylemişti. Gence herkes kendi evinin kapısını açmıştı daha doğrusu açmak zorunda kalmışlardı çünkü burada misafir ağırlamak için hiçbir yer yoktu. Normal şartlarda yabancı insanları hiç sevmeyen bir halk olsalar da genç oğlanın koyu kahverengi gözlerindeki tüm gerçek düşüncelerini gösteren parıltılar ona güven duymalarına ama aynı zamanda nefret hissetmelerine yol açmıştı. Çünkü her zaman dürüst olan insanlardan korkmak gerekir. Sizin için ne gibi düşünceleri olduğunu bilirsiniz ve bunun sizin hayatta yüksek yerlere gelmek için bir sürü yalan söyleyerek oluşturduğunuz kumdan kalenizi sanki sadece bir dalga uğramışcasına minik parçalara ayırırlardı. Bahçelerinde çilek yetiştiren bir çiftin evine gitmesi karar verilmişti en sonunda. En geniş yere sahip olanlar bu ikisiydi çünkü ve bu yapılı adamı küçük bir yere koyarak onu rahatsız etmek istemiyorlardı. Çilek bahçesinin güzelliği bile sanatçı oğlanın içinde farklı farklı duyguların coşmasına sebep olmuştu. Güzel görüntüye dayanamayarak tek dizini kırıp eğildi toprağa doğru. Kokladı güzel kokuyu, okşadı her bir kökünü bu güzel meyvenin. Ona ikram edilen bir tanesini yediği an ağzının içinde eriyip verdiği tatla uzun zamandır yaşamadığı hazlardan birini yaşayışının mutluluğunu duydu tüm hücrelerinde. Mutluluğun verdiği enerji ile tüm eşyalarını misafir odası olarak adlandırılan ama bir yatak ve küçük bir çekmece hariç hiçbir şey bulunmayan odaya taşındı. Yine de bu odanın kendisine verilmiş olduğu için seviniyordu. Arkadaşlarının hepsinden buranın sakinlerinin ne kadar kaba insanlar olabileceğini duymuştu ama şu ana kadar kendisine gösterilen muamelenin gayet normal olduğuna inanıyordu. Seyahatin verdiği yorgunluk ile soğuk bir duşun ardından direkmen kendini yatağa attı. Sabaha kadar kesintisiz uyuyabilirdi ve bunu yaptı da. Güneşin ışınlarını suratına çarparak kendisini rahatsız ettiği sabahın erken saatlerinde pencereye neden perde takılmadığını sorguladı. Kendi kendine düşünmeleri bittiğinde yavaş adımlarla mutfağa indi bir kahvaltı bulma umuduyla. Tabiki de istediği şeyi bulamadı. Dolabın boş olması da midesi için hiç iyi işaretler vermiyordu. Belki birini bulup kahvaltılık herhangi bir şeyin nereden alınabileceğini sorabilirdi. Ya da dolap boşsa bu sabah ne yediklerini... Telefonunu her ihtimale karşı cebinden çıkarıp saçlarının rengine eşlik eden ayakkabılarını büyük ayaklarına geçirdi. Kapıyı açtığı an karşısına çıkan minik beden ile ise bir an gerileme ihtiyacı hissetti. Siyaha yakın koyulukta olan tellerin üstüne eklenmiş birkaç karamel renge sahip tutamlar kahverengi gözleri ile birleşip ortaya küçük bir sanat eseri çıkarmıştı sanki. Tanrının varlığını gördüğü bedenle bir kere daha hatırladı. Bu kadar güzel bir beden normal bir canlının elinden çıkamazdı. İçinde kamçılanan bu kentin manzarasını çizmek yerine bu güzelliği resmetmek isteğini bastırmaya çalıştı. Hoş bir durum olmazdı muhtemelen onun için. 
Elinde tuttuğu çilek kovasını taşıyan kollarına baktı. Küçük bir bedeni olmasına rağmen gayet yapılı bir oğlandı. Sonrasında bu kadar birini süzmenin kabalık olduğu dakikalar sonra zihninin bir köşesine oturmuş, kendisine bağırmaya başlamıştı. Ama bu düşünce dudağının köşesinde duran sigarayı görünce tekrar ücra köşelere çekilmişti. Bir an sormak istedi neden sigara içtiğini. En sonunda kafasını sallayarak kendine gelmeye uğraştı. Ona doğru yaklaşan ve bir anda elini uzatan bedenle ise tekrar rüyada olup olmadığını sorgulamaya karar vermişti. İnce dudakların açılıp içinden bir cümle veya birkaç kelime çıktığını duymuştu. Anında telefonunu aldı ve kulağını dayadı onun bu güzel dudaklarının ev sahipliği yaptığı ağzından neler çıktığını öğrenmek için tutuşan yüreğiyle.

painting ✦ asanoyaWhere stories live. Discover now