-

194 40 5
                                    

inancını kaybettiği gün döndü geriye
tekrar, bakarken kendi ardından arkasına.
boynunu kırarken geçmişi,
acımanın yanından geçmeden bağırdı
kafam nerede?
kafası neredeydi be?!
yazmasını isterlerken diğerleri acımasızca
küfürleri duymazdan gelemiyordu koca kulaklarıyla.
ağaçların arasından gelen yarım gürültü
daha da büküyordu boynunu.
boynuyla birlikte kırıldı
inançsızca..
nasıl olur demek zorundaydı yere düşerken
inanamamak hep kaderindeydi zaten.
adaleti ararken ölecekti madem,
şimdi ne olabilirdi külden başka?
tek bir soru işaretinin üzerinden üç kez gitmesi gerekti artık.
uykunun ve ölümün ihaneti için kimseyi suçlayamazdı emniyetsizce.
kelimeleri hakkıyla karıştıramayacaktı artık,
sevmesine fırsat vermeyenlere kızamayacaktı.
boynu kırılmıştı, nasıl yapsın?
beyninden vurulmuşa döndü sonra
"vurulmuş!" dedi, sen yaşıyorsan ben de yaşarım belki.
sayıyla 3 kişi ağlardı ardından,
onun bulunduğu geçmişlerine bakmazlardı bile belki.
ölmek istemedi, onların unutuşlarının nesnesi olmak istemedi
 boynu kırık.
geçmişin bulutunu ne kadar sevse de,
onu bulmayacaktı artık hiçbir zaman.
inanmadığı yalancılarla birlikte mi yankılanacaktı şimdi sesi?
bu muydu inançsızın ölümü?
karşılıklı duvarlarda,
o kapıya, kapı ona,
nasıl yürüyecekti?
yontulduğu günleri hatırlayıp kızdı,
rüzgara, yağmura, güneşe.
madem ölecekti sonunda,
neden olduğu gibi bırakmamışlardı ki?
aynı rüzgar savurmaya çalışıyordu küçük taşlarla onu
hatırladı, taşların üstünden kalkan bulutlar da onun üzerinde birikmişti hep.
pencereleri çok yağmur tutmuş olsa da içerde,
asla unutmazdı yontanlarını.
mavi değil gri olan gözleri hatırladı sonra o son milivakitte.
sarılamadıkları, eksikliğini hissetmeyeceklerdi hiç.
omurgaları bu düşüncelerle zorla tutunuyorlardı birbirlerine,
toz olmanın hayaliyle yanıyorlardı,
hala nasıl ölmedi bu diyordu en üstteki, bir alttakini bırakırken.
istediği bu değilse ne vardı önünde?
bardaklar taştı, annesi gibi "bak taşıyor!" diyeni olmadı hiç.
pişmandı boynu kırık.
yavaş konuşan diğer ölümlüleri hatırladı,
beş karış havadaki aklıyla gerçekten bir farkı yoktu onlardan.
düşünmenin laneti onu da bulmuştu birkaç sefer,
bu kez ondan kurtulurdu en azından belki ölerek.
delirmediğini, sadece ölümünün uzun sürdüğünü düşündü
tüm bu düşünceler arasında.
sorumlu tutmak için hep fazla sevmişti kendini,
yine başkalarını suçlardı fırsatı olsa.
tüm allahlarına sövdü inananların,
pencerelerini duvar yapacaktı artık.
yeniden yaratılmak istediğinde,
zamanlarına kıyamayan sevenleri geldi aklına.
diğerlerinin neden yaşamaya bu kadar hevesli olduğunu anlamadan,
kavgaları oyun sanan bebekler gibi hissettiği zamanları hatırladı.
gülemiyordu artık trajedilere.
gülemiyordu ölürken.
sınırlarını öğrenmişti sonunda.
öldü, inançsızca.

boynu kırıkWhere stories live. Discover now