7

217 39 26
                                    

Hellööö, bu bölüm hiç beklemediğiniz bir şekilde olacak.

Prens, kralın söylediği cümleyi idrak etmeye çalıştı bir süre. Babası bu topraklarda mıydı gerçekten? Hiç görmediği, hakkında küçük bir bilgiye bile sahip olmadığı fakat biyolojik olarak bağı bulunan adam buradaydı. Sinirlendiğini hissetmişti o an güzel çocuk. Yıllardır onu aramıştı. Bakmadığı delik, kaldırmadığı taş kalmamıştı ondan bir iz bulabilmek için fakat kralın sözleriyle tüm çabalarının boşa çıktığını fark edince kalbine bir yük binmişti. Yük öyle ağır gelmişti ki karşısındaki adamın kim olduğunu bile düşünmeden kırgın gözler ve ses tonuyla, "Burada mı?" demişti.

"Evet."

Felix, diğerinin cevabını duyduğu an ellerinin titrediğini hissetti. Sinirden değildi bu titreme. Yıllardır babasını bulmak için attığı her adımda elde tutulacak hiçbir sonuç olmaması prensi çıkmaza sürüklemişti fakat şu an hiç beklemediği yerde, hiç beklemediği anda ondan haber almıştı.

"Lütfen bana onun nerede yaşadığını söyleyin."

Kral, gözleri ışıl ışıl parlayan genci boydan boya süzmüş, "Neden böyle bir şey yapayım?" demişti.

Changbin, dik bir şekilde kendinden emin dururken prensin gözlerinin ışıl ışıl olmasının nedenini akan bir damla yaşla anlamıştı. Onu gördüğünden bu yana hep kendisine karşı sert tavırlara bürünen prensin savunmasız bir çocuğa dönüşmesine şaşırmadan edememişti.

"Sizin isteğinizi yerine getirmek için kendi topraklarımdan ayrıldım ben." Felix, titrek bir konuşma sergilemesini o an hiç düşünmedi. "Doğduğum, büyüdüğüm toprakları bırakıp buraya geldim." Sonlara doğru ses tonunu yükseltmesiyle kral da sinirlendiğini hissetmişti. Karşısındaki çocuk yine tavırlarına dikkat etmiyordu.

"Seni buraya güzelliğine hayran olduğum için mi getirdim sanıyorsun?" Changbin, boş odada gürlemişti adeta. "Sen kendin geldin topraklarını koruyabilmek için."

"Bana başka seçenek mi sundunuz?" Felix, hızla gözlerinden akan yaşları sinirle silmiş ve karşısındaki pişkin krala bakarak, "Topraklarımızı işgal etmekle tehdit ettiniz bizi." demişti.

"Toprakların için kendini feda et diyen ben değildim."

Prens, duyduğu sözlerle delireceğini hissetti. Bu adam kendisini bir çıkmazda bırakmıştı ve sanki kendisi hiçbir şey yapamamış gibi karşısında sorumsuzca duruyordu. Tanrı'ya ne gibi saygısızlık yapmıştı da böyle cezalandırılıyordu bilmiyordu küçük çocuk.

"Size neden gaddar dendiğini şu an daha iyi anladım."

"Neden deniyormuş söyle de bende bileyim."

"Gözünüzü hırs boyamış sizin..." Felix, kralın tam gözlerinin içine meydan okurcasına bakmaya çalışıyordu fakat aklı hala babasında kalmıştı. Bu yüzden ne dediğini ne yaptığını bilemiyordu. "O hırs sizi gecenin en karanlık köşelerine hapis etmiş. Belli ki sevgisiz bir ortamda büyümüş, sevgiye aç bırakılmışsınız."

Changbin, gözlerini sıkıca kapatarak ellerini sıkabildiği kadar sıkmış ve hızlıca yutkunmuştu. Bu çocuk kimdi de kendi hayatı hakkında söz sahibi olmaya çalışıyordu?

"Sevgiye aç kaldığınız için de diğer insanlarında o duygulara sahip olmasını istiyorsunuz. O karanlıkta tek başınıza kalmak sizi korkutmuş olmalı."

"Sus." Gözlerini sımsıkı kapatan kral diğerinin sözlerine daha fazla dayanamadan gözlerini hızla açıp korkutucu bir tonda söylemişti sözlerini.

Two KingdomsDonde viven las historias. Descúbrelo ahora