Otuz Birinci Bölüm: He He He.

157 18 84
                                    

Lucy üzerinde kırmızı olan kıyafete baktı, elbisesi bu özel gün için seçilmişti ama elbisenin rengi dahil her şey lanetli gibiydi. Üzerine bulaşan kanlar görünmüyordu bile. Ormanda köşede saklanmış, onu takip eden kurttan kurtulmaya çalışıyordu. Etrafın sessiz olması onu daha da korkutuyordu, ses çıkarmamak için duygularına karşı gelmiş, ağlamasını bile yenmişti. 

Hazırladığı piknik sepetini elinde neden tuttuğunu bile bilmezken sessiz bir biçimde koşmaya devam etti, o sırada uluma duyduğunda kalp atışlarını tekrardan kulaklarında duymaya başladı. "Tanrım..." Fısıldamıştı, gözlerinden yaşlar akmaya başladı, artık dayanamamıştı. Bu normal ağlamalarına bile benzemiyordu, bu ölüm korkusunun ona getirdiği bir sessizlikti, sadece göz yaşları akıyor, neyin üzerinden ve yanından geçtiğine bakmazsızın koşuyordu. 

Ormanda evi olan kulübe ne kadar güvenli bilmiyordu, tek bildiği bu yerden gidecek olmasıydı, büyükannesini alacak ve ailesinden ona kalan mirası başka yerde harcayacaktı. 

Kurtların ve vampirlerin kavga seslerini duyabiliyordu, ormanın bir yerinde ulumaları, vampirlerin o çığlıklarını, her şey bu kısa zamanda nasıl bu hale gelmişti? 

Lucy koştu, yeni hayatından kaçmak için. 

Lucy koştu, büyükannesini alıp buradan gitmek için. 

Lucy koştu, peşinde ki koca kurttan kurtulmak için. 

Kulübenin ışığını gördüğünde nefesine hakim olmaya çalıştı ve yavaşladı, içeride şömine yanıyordu. Büyük annesini korkutmadan uyaracaktı, bir şekilde onu aniden buradan götürmenin bir yolunu bulacaktı. Yavaş adımlarla kapıya yöneldi. "Büyükanne..." Kapıya vurmak için elini kaldırdı, vurduğunda kapının çoktan açık olduğunu gördü. 

Bir adım daha attı, ölümün kokusu burnuna doldu. Bir adım daha attı, koridoru döndü ve şömineye baktı. Ateşe odun yeni atılmıştı, kendine engel olamayıp derin bir nefes aldı ve bir şeyin hareket ettiğini duydu. Büyükannesinin odasının kapısı aralıktı. Bir adım daha attı. 

Aniden gelen merak ile kapıya yaklaştı, tehlike çanları onun için çalıyordu. Kapıyı açtığında koca bir gölge üzerine düştü. Büyükannesinin yaşlı, cılız ve küçük bedeni yatağın ortasında cansız bir biçimde duruyordu. 

Yanında ise siyah, büyük, kötü bir kurt vardı.

İki hafta önce 

Lucy 

Lucy garip bir biçimde iyi giden randevusuna bakıyordu Natsu ile, bu sefer ne onları rahatsız eden üçüncü bir aşk vakası vardı, ne de başka birisi, ormanda ikisi de oturmuş piknik yapıyordu. Lucy kendini garip bir şekilde güvende hissediyordu. Natsu onun yanında yarı kurt yarı insan halinde duruyordu, ikisi de rahat hallerindeydi. "Şimdi beni ısırmak mı istiyorsun?" Natsu ısırık kelimesini duyduğunda heyecanına engel olmamıştı ki kuyruğu sallanmaya başladı, Lucy onun bu haline kıkırdadı, utanmış duruyordu. 

"Evet, birden çok anlama gelen bir şey bu, genelde ısırdığımız kişi hayatımızın eşi olarak geçer, insanlara yakınız ama duygularımız daha baskın. Çoğumuz tek eşli, tek eşli derken sevgilisinden ayrıldıktan sonra başka birisiyle olan insanlar gibi demiyorum, hayatımız boyunca tek bir kişiyi severiz, onunla oluruz, ayrılsak bile aklımızda o olur. Bu yüzden insanlar ile eş olurken çok dikkatli olmalıyız, yoksa hayatımızın sonuna kadar büyük bir acı ile yaşarız."

Red Riding Hood [Nalu]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin