GİRİŞ

232 66 32
                                    

   Artık zamanı gelmişti. Hissediyordu. Olacaktı. Bu geceden itibaren sadece bu işe odaklanacaktı. Bunca yıldır bu günü bekliyordu. Başlayacağı günü. Başlangıç gününü. Kendini yıllardır bugün için hazırlıyordu. İşte o gün nihayet gelmişti. 

    Bacakları oturduğu sandalyede istemsizce sallanıyordu. Genç adam tüm bedenini saran bu hissin ne olduğunu anlayamadı. Sanki yıllardır tatmadığı bambaşka duygular tadıyordu. Damarlarındaki kanın ısındığını hissediyordu. Sessizce oturduğu yerde gözü karşısındaki duvara dalmış öylece bakıyordu.   

   Bu durum karşısındaki ihtiyar , bir o kadar da heybetli duran adamı endişelendirmişti. Ortada gözle görülür şekilde bir ölüm sessizliği mevcuttu. Adam içi içini yese de konuşmaya kararlıydı:

  ''Bak evlat, emin misin? Bu iş belki 10 yıl, belki 20 yıl sürecek, belki de dilim varmıyor daha fazla. Gençliğin gidecek, zamanla gücün tükenecek belki intikam isteğin, hırsın bile dinecek. Bırak her zaman ki yollarla halledelim olmaz mı? Ha ne dersin?''

   Genç adam tek nefes soğuk bir gülümseme yolladı karşısındaki ihtiyara.

  '' Dinecek mi? İntikam isteğim, hırsım öyle mi? 20 yıldır dinmeyen şey bu önümüzdeki yıllar içinde mi dinecek? Sorsana bir şimdiye kadar neredeymiş? Niye dinmemiş de beni yakmış. Asıl gençliğimi almış, uykuyu bile esirgemiş benden. Hırstan gözümü kör edip deliye çevirmiş, acıdan sızım sızım sızlatmış, yediğim ekmeğin içtiğim suyun tadını almış benim elimden, ha sorsana... ''. 

    Karşısındaki adamın boğazı düğümlenmiş gözleri dolmuştu. Tek kelime edemedi .Sadece başını aşağı yukarı yavaşça birkaç kere salladı. İşin aksi konuşamadığı gibi yutkunamıyordu da.

   Oğlu gibi sevdiği, gözünün önünde büyüdüğü bu genç adamın acısını göremediği için kendine lanet ediyordu. Onun da sonunun babası gibi olmasından korkuyordu. Hayatından olmasından. O yaşamalıydı. Ondan alınanlara inat yaşayıp gülmeliydi. Ama o bu zamana kadar, genç adamın bu soğuk, alaycı gülüşleri dışında gülümsediğini görmemişti.

   İşte onu çaresiz bırakan da buydu. Oğlu olarak gördüğü bu adamın, artık canının yanmasını istemiyordu. Bir an önce mutluluğa kavuşması ve hayata dönmesi gerekiyordu. Ama onu vazgeçirmeyeceği gün gibi ortadaydı. 

   O yüzden yapması gereken tek şey onun yanında, yanı başında olmaktı. Ona bir baba olamazdı belki ama arkasında yıkılmaz bir dağ gibi durabilirdi. Bu adamı asla kurda kuşa yem edemezdi, etmeyecekti de. Onu havadan, sudan bile sakınarak büyütmüş, çakı gibi yetiştirmişti. Ne olursa olsun ona destek olacaktı.

   20 yılın nasıl geçtiğini genç adamdan başkası bilemezdi. Çocukluğunun nasıl elinden alındığını, o küçücük bedenin acılarla nasıl baş ettiğini kimse anlayamazdı. Tıpkı gençliğinin nasıl zehir oluşunu anlamadıkları gibi. Zamanla yaşayan bir ölüye döndüğünü fark etmedikleri gibi, zamanla alıştığını sandıklarını gibi. Vazgeçtiğini sandıkları gibi...

   Ancak Tuna bir gün bile vazgeçmemişti. Vazgeçemezdi. Çok sevdiği, kendi gibi yüreği de güzel olan annesine, her zaman örnek aldığı o yiğit babasına asla ihanet edemezdi. Hem onların hem de diğer tüm masum insanların, çocukların intikamını almalıydı.

   Yemin etmişti. O gün anne ve babasının mezarı başında daha 10 yaşında bir çocukken yemin etmişti.

   O Tuna Zamiroğlu'ydu. Yürekliydi, vicdanlıydı. Bunu yapanların yanına asla bırakmazdı. Bırakmayacaktı...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

   Kurgunun oluşturulduğu tarih: 01.03.2020

   Başlangıç tarihi: 01.01.2021

''Herkese merhaba :)

 ilk hikayemi sizlerle paylaşmaktan gurur ve mutluluk duyuyorum. Umarım beğenir ve oylarsınız. Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Sizleri seviyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere... <3 ''

İKİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin