Genç kadın buz gibi havada, denizin karşısındaki bir banka oturdu. Oturdu, oturdu, oturdu... Ne kadar süredir oturduğunun farkında bile değildi. Ellerinin soğuktan kızarmış olduğunu gördü. Fakat üşümüyordu. Hayır üşüyemiyordu. İçinde böylesine güçlü bir yangın varken üşüyemezdi. Gözlerinden yağmuru utandıracak şekilde damlalar akıyordu. İşin aksi genç kadın da durdurmak için bir çaba göstermiyordu. Ne çok ağlıyordu bu aralar. Ama gözyaşları içine aksa ne güzel olurdu. Belki içindeki yangını bir nebze söndürürdü. Karanlıkta, geceyi aydınlatan ,buraya oturduğundan beri inatla bakmamaya çalıştığı ,dolunaya baktı. Aklına sevdiği adam gelmişti. Zaten hiç çıkmıyordu. Birden o son sözü kulaklarında yankılandı: ''Dolunay'ım...'' Genç kadın delirmişçesine kulaklarını kapattı. Onun sesini duymak istemiyordu. O adamı, sevemezdi. O adama, aşık olamazdı. O adamdan, hoşlanamazdı bile. Çünkü o adam, ona yasaktı. Çünkü o adam, şeytanın ta kendisiydi...