Final.

135 24 87
                                    

12 Aralık

Tık tık tık.

Üç saniyelik duraksamanın ardından içeriye giren beden ile ikna olmuştu yeni günün başladığına.

"Bunlara bakmanız gerekiyormuş." Önüne uzatılan dosyalarda gezinirken gözleri, beyni hala ayık değildi.
"Yeni stajyer ilanları Bay Hanbin." başıyla yanındaki bedeni onayladıktan kısa bir süre sonra artık odada yalnızdı.

Koyu tonların hakim olduğu oda tamamen ona özeldi. Genelde burada sabahlıyor, aklına dolan fikirleri yan odadaki stüdyosunda kaydediyordu. Binanın geri kalanından izole oluyordu bu sayede.

Belki de sadece yanlış anlaşılmaktan korkuyordu.

Gözleri kağıttaki şekillerde gezinirken tanıdık bir isimle duraksadı.

Ion Jiwon.

En yakınından tanıdığı ismi görünce kalbi istemsizce hızlandı. Soyadını görene kadar gözleri dolmayı başarmıştı bile. Tek kelimeyle elleri titrerken ikinci kelime hayallerini söndürmüş, geriye parçaları bırakarak yok olmuştu.

Kağıdı masasına bıraktı, kaydetmesi gereken bir şarkısı vardı. Ancak ilham perisi ona küsmüş olacak ki günlerdir stüdyosuna adım dahi atmamıştı.

Yerinden kalkıp sakin ama seri adımlarla pratik odalarına ilerledi. Sektörün kötülüğünden haberleri dahi olmayan masum bedenleri süzdü kendince. Onu görenler minik bir baş selamı veriyordu. Sevmemişti hiç doksan derecelik saygı eğilmesini. Özür dilerken karşısına bakmaktan korkmuştu. Onu aşağılayan insandan..

Şimdi kendisi bu hatayı yapmamayı seçiyordu. Kimse korkmayacaktı ondan. En iyi olanı, kendini kanıtlayanı alacaktı. Bunu hayatta kalma programlarıyla bölmektense kendi seçimleriyle yapacaktı.

Bir pratik odasından tanıdık melodi dolarken kulağına, gün boyu fazla duygusal olduğunu fark etti. Saçma sapan şeyler unutuluyordu tabi. Akılda kalan güzel anılar, şarkılar oluyordu.

'My check 1 2
My name is B.I.'

-

22 Ekim

"IOK Comp. hisselerigün geçtikçe değerine değer katıyor."
"IOK Comp. yeni erkek grubu bir rekora daha imza attı."

Önünde duran yedi çocuğa gülümsedi. Kısacık zamanda bir sürü güzel şeye imza atmışlardı.

"Tatile gidiyorsunuz." Bunu hak etmişlerdi.

Selamlaşmanın ve birkaç gurur dolu sözün ardından dağılma vakti gelmişti-ki elektrikler gidene kadar.

Hanbin telefonunu odasında bıraktığı için kendine bir küfür savurmuştu. Karanlıktan korkuyordu. Ah pardon, kendi söylemiyle 'sevmiyordu'.

Eliyle çaktırmadan nabzını yoklarken kameraların burada olmamasına minnet ediyordu. Çünkü her an saçma sapan haber çıkarmak için tetikte oluyorlardı.

Nabzı hızlanırken nefesi de daralıyordu. Biradan acilen çıkması gerekiyordu. Tek yapabildiği ışıkların açılmasını beklemekti.

Ya da..

İçeriye mumlar ve maytaplarla giren bir ekip yollamıştı Tanrı ona. Sadece insan topluluğu değildi onlar. Senelerdir ailesinin yanında, öylesine gelmiş, birileri de değillerdi.

Onlar ailesiydi.

Arkadan açılan şarkılar, söylenen doğum günü şarkısı, çıkarılan sevinç sesleri... Hiçbir şeyi duymuyordu kulakları. Gözleri dalmış, kulaklarındaki uğultuyla öylece duruyordu sadece. Uzun süredir görmediği bedenler de aynı onun gibiydi. Aralarındaki tek fark, onların kocaman gülümsemesiydi.

Odada sadece yedisi kaldığında ışıklar çoktan gelmişti. Hepsinin gözlerinde aynı burukluk, aynı umut ışığı, aynı sevinç vardı.

Korkudan hızlanan kalbi, yerini heyecanın adrenalinine  bırakmış, bacakları da titremeye başlamıştı. Kaybolmuş senelerin acısı, onca mutsuzluk, özlem ve başarı hissinin ağırlığına dayanamayan cılız bacakları düşmek için hazırlanırken altı çift kol sardı etrafını.

"Seni bırakmayız." dedi Chanwoo. İri kıyım olmasına rağmen minicik olan beden.

"Düşmene izin vermeyiz." dedi Donghyuk. Birini daha kaybedemem diyordu içinden.

"Düşsen de burada olacağız." dedi Junhoe. Kalın sesi, şimdi tiz bir tonda çıkıyordu.

"Seni koruyacağız." dedi Jinhwan. Senelerdir onu koruyamamış olmanın verdiği suçluluk duygusu şimdi yavaş yavaş terk ediyordu ruhunu.

Jiwon mu? O ağlamaktan konuşamıyordu. Eh, bizim sert görünümlü Jiwon'umuzun yumuşak yürekliliğini bilmeyen var mıydı?

Hıçkırma seslerine karşın huzur dolulardı.

"Seni kim aç bıraktı?" Yun bağırmadan önce, huzur dolulardı.

-

3 Nisan

Birlikte Jeju adasında ramen yiyorlardı şimdi.

Tabi keyifli değildi bu yemek faslı. Biraz geç kalmışlardı.
-Yun nemlendiricisini bulamamıştı da-

"Son 3 dakika! Hazırlanın."

Junhoe kalan yemeğini ağzına teperken Jinhwan kolyesini düzeltiyordu. Bir yandan Jiwon rapine çalışırken aynı yandan Donghyuk sesini açmaya çalışıyordu. Chanwoo uyuyordu -minik bebek yorgun düşmüştü-

Hanbin mikrofonlarıyla içeri girdiğinde herkes toplanmış, ikonik yüzükleri ve uzun zamandır ellerine almadıkları kan kırmızısı mikrofonlarıyla instagrama atmak üzere fotoğraf çekinmişlerdi. İyi açı yakalayamayan Jinhwan mızırdansa da sahneye çıkma vakti gelmişti artık.

Sırayla  Yun, Junhoe, Jinhwan, Hanbin, Jiwon, Chanwoo, Donghyuk olarak dizilmiş, birbirlerinin ellerinden tutmuşlardı.

"Uzun zamandır bekliyorsunuz."
Kalabalık coştukça coşuyordu. Sunucu çekilmiş, ikonik o şarkı çalmaya başlamıştı.

"Showtime"





-

Merhaba.

Uzun bir ara oldu, bunun için fazlasıyla üzgünüm.
Uzun zamandır saçma sapan şeyler yazıp çizdim buralara. Kimi zaman atacak gibi oldum kimi zaman da sildim. Genellikle sildim ama, ehe.

Bu zamana kadar beklediğiniz için gerçekten çok teşekkür ederim.

peaxeout.

6 LattersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin