13

340 41 39
                                    

"Biz geldik." dedi Osamu gülümseyerek

     Yanındaki de gülümsüyordu. El ele tutuşuyorlardı. Birbirlerine bakıp gülümseyerek karşıma oturdular.

"Rin bu seninle tanıştırmak istediğim kişi. Sevgilim Saya. Saya sen Rin'i zaten tanıyorsun." dedi Osamu.

    Sevgilim mi dedi o? Sevgilisi mi? Osamu'nun mu? Bir kız mı? Biriyle sevgili mi? Burda bir yanlışlık var? Neden?.. Samu lütfen yapma... Lütfen beni sev. Onun yerine beni sev. Benim ne eksiğim var ki? Sanırım Samu da normal, hetero biri. İmkansız değil mi? Keşke beni sevebilseydin... Ama o zaman önceki hayatımda yaşadıklarım. Ama ne anlamı var bu bambaşka bir hayat sonuçta. Koşullar farklı. Bu sefer Osamu beni sevmeyecek...

"Rin? İyi misin?" dedi Osamu. İkisi bir den tuhaf bir şekilde bana bakıyorlardı. Nedeni yüzümdeki tuhaf ifade olmalıydı.

"Ah, iyiyim iyiyim. Şaşırdım sadece. İkinizi tebrik ederim." yüzümdeki acı ifadeyi gizlemek için gerçekten uğraşıyordum. Gülümsemek ne zamandır bu kadar acıtıyordu? "Umarım mutlu olursunuz."

"Haha, teşekkürler Rin."içtenlikle gülümsüyordu. Gerçekten mutlu gözüküyordu. Elini omzuma koyup gülümsedi. Ama bu normal bir gülümseme değildi. Bunu biliyordum. Bu gülümseme ancak çektiği acıyı gizlemeye çalışan birinin gülümsemesi olabilirdi. Ama yine de mutlu görünüyordu. Kıza onu seviyor gibi bakıyordu. Bu durumda ne yapabilirdim ki? Aşık olduğum en iyi arkadaşımın mutluluğunu izlemekten ve onu desteklemekten başka ne gelirdi elimden?

   
       O gün Samu'ya onu sevdiğimi söylemekten vazgeçtim. Bilmesine gerek yoktu. O mutluydu. Samu mutluysa benim için bir sorun yok. En azından ikimizden birinin mutlu olması gerekirdi. Gay olan benim Samu değil. Ve şimdi onun gerçekten güzel bir kız arkadaşı var. Bu sefer de bu pişmanlıktan kurtulamayacağım sanırım. Ben... Ben bir pişmanlığımın kalmamasını çok isterdim. Ama elden bir şey gelmez.

        Bir süre orada oturduktan sonra yapmam gereken bir şeyler olduğunu bahane ederek aralarından ayrıldım. Ayaklarım beni taşımak istemiyordu. Ruhumun her zerresi titriyordu ve ben burada ağlayamazdım bile. Merdivenleri çıkarken dengemi kaybettim. Eğer hızlıca korluluğa tutunup basamağa çömelmeseydim merdivenden düşeceğim kesindi. Ayaklarımdan dizlerime ve onların da üstlerine doğru yoğun bir uyuşma dalgası ilerliyordu. Sanki kemikleri alınmış bir et torbasıymış gibi hissettiriyordu. Ya da etleri alınmış kemik torbası da denebilir. Ne dendiği de pek önemli değil ya. Sadece çok acıtıyordu. Yürüyebilicek duruma gelene kadar orada öylece 10 dakika oturdum. Pek kimse geçmedi yanımdan. Geçenler de umursamadı. Bu benim için iyi oldu aslında.


     Kendime geldiğimde ayağa kalkıp sınıfa ilerledim. Yürümek biraz zordu kabullenmek gerekirse. Üstümde her zamankinden de ağır bir yük taşıyordum. Acaba bu yükü daha ne kadar taşıyabilicektim? Taşımayı daha ne kadar başarabilicektim? Bedenim bunu ne kadar kaldırabilicekti? Daha öncesiyle belirtiler de aynıydı. Acaba ne kadar zamanım kaldı?..

     Gerçi ne önemi var. Eğer birkaç ayım varsa ne önemi var? Eğer bir yılım varsa ne önemi var? Eğer on yıllarım varsa yine ne önemi var? Samu asla beni sevemiycekken ne anlamı var. Çok çocukça bir düşünce değil mi? Ama bu benim bu hayatı yaşamama neden olan pişmanlık değil mi? Ben asla ikimize mutlu bir son yazmayı beceremeyeceğim değil mi?


                                      *

Bölüm yazdım ehe ve çok üzücü yerlere gidiyor gibi oldu ama angst gibi gözüküp mutlu son yapıcak ve aklımdaki son biraz ağlayabilir ama üzüntüden değil korkmayın dün çeviri yapmaktan ve kitap okumaktan bölüm yazamadım tekrardan anca şimdi yazabildim umarım beğenmişsinizdir:))

I Loved You My Past Life-OsasunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin