10: hayalet

647 141 19
                                    


"Efendim!"

Minho az önce el arabasına -kesilişlerinden yakılmak için oldukları belli olan- odunları yükleyen yaşlı adama seslenirken kafenin bahçesinde ona doğru ilerliyordu.

"Hey, sen.. Geçen seferki çocuk. Yine mi geldin?"

Adam el arabasının kollarını bırakıp geniş bir gülümsemeyle Minho'ya bakıyordu. Hava epey soğuk olduğundan onu hemen içeriye sokmuş ve kahve getireceğini söylemişti.

Minho oturtulduğu masada gergince birbirine geçirdiği ellerine bakıyordu. Dakikalar uzadıkça uzuyordu sanki onun için. Fakat sonunda elinde iki fincanla dönmüştü yaşlı adam.

"Teşekkürler."

Minho'ya her zamanki gibi sıcak bir gülümsemeyle karşılık verirken karşısına oturmuş ve önündeki fincana bakmıştı.

"Tadı bugün nasıldır pek emin değilim."

Adamın bu cümlesinden sonra ikisi de aynı anda birer yudum almış ve memnun bir tebessümle birbirlerine bakmışlardı.

"Hâlâ güzel." Minho'nun belli kalıpları kullanmadan teşekkür edişi karşısında adam gülümseyerek yeni bir yudum için fincanı geri almıştı.

Nasıl lafa gireceğini bilemeyen Minho adamın fincanı ile ilgilenişini fırsak bilebilmişti ancak. Başka bir yolu yoktu, şimdi söyleyemezse daha çok zorlanacağına emindi.

"Yine de, efendim.. doğruyu söylemek gerekirse," derince yutkundu Minho cümlesini bitirmeden. "Ben bir hayaletim."

Bu şekilde tanımlamayı sevmiyordu fakat Jisung gibi diğer tüm insanların da bu şekilde algılayacağına emin olmuştu artık, bu yüzden boş verdi.

Karşısındaki adam kahvesinden aldığı büyük yudumdan hafifçe öksürerek ayrıldığında anlamadığını bildiren bakışları Minho'ya dikilmişti bile.

"Ne?"

"Benim keçileri kaçırdığımı düşünüyorsunuz, değil mi?"

Adam elindeki fincanı tabağına geri bırakırken istemsizce gülmeye başlamıştı. "Şey, birazcık?"

"Size gerçeği söylüyorum."

Adam karşısında gülüyor da olsa yüzündeki gergin ifadeyle önündeki kahve fincanına sarmıştı parmaklarını Minho.

"Ama şu an tam da önümde oturuyorsun."

"Normal insanlar beni göremez."

Adam gülen ifadesine biraz kınayıcı bir ifade katmışken işaret parmağıyla kendini işaret etti.

"O zaman benim normal olmadığımı mı söylüyorsun?"

Buraya kadar bir şekilde gelmişti fakat buradan sonrasını nasıl açıklayacağını bilmiyordu Minho. Gergindi ve en az bunu yapmaya karar verirken zorlandığı kadar zorlanıyordu şu an.

"Sadece sevdiklerini kaybeden insanlar beni görebilir."

"Yalnızca onlar." diye tekrarladı sonra kendini, başını öne eğmişti.

Karşısındaki adam önce inanmak istemediği için gülmüş, sonra Minho'nun mimiksiz yüzünü incelemeye koyulmuştu.

"Neden buraya geldin?"

Minho oturduğu yerde saygıyla eğildi karşısındaki adama doğru. "Özür dilerim, efendim."

"Biricik oğlumun ölümünden duyduğum acı yüzünden diyelim, ölen oğlumla konuşabilmek için bir yol.. Ama bir hayalet gelecek olsa bu benim oğlum olmaz mıydı? Neden daha önce hiç görmediğim biri geldi ki?"

Adam haklıydı, bu cümle ve sorulara verecek herhangi bir yanıtı yoktu Minho'nun. Tekrar başını eğdi sadece. "Gelen ben olduğum için üzgünüm."

"Hayır, her neyse.. sorun değil."

Birkaç dakika sessizlik içinde geçti. Minho parmaklarının arasındaki fincana bakmaya devam ederken ilk konuşan olmuştu.

"Hoşlandığım biri var."

"Ah, hiç tereddüt etmeden konuşuyorsun.." Adam az önce duyduklarını henüz sindiremediği için böyle söylüyordu fakat Minho adamdan kendine karşı sıcaklığı hissetmese buraya hiç gelmez ve bunları da anlatmazdı. Gerçi, başka nedenler de vardı tabii.

"O, bu dünyada yaşayan bir insan. Bana yardım eden ilk kişi."

Adam Minho'nun fincandaki kahveye dalan bakışlarını süzdü bir süre. Fincan hemen önündeydi fakat Minho çok uzaklara gitmiş gibi görünüyordu.

"Senin yerinde olsam hemen duygularımı ona söylerdim. Sevdiklerini kolay kolay kaybetmeyeceğini düşünsen de günün birinde ölüp gideceklerini fark edersin."

Minho dinlediği uzun cümlelerle kesik bir nefes verdi. Adamın söylediklerinin hiçbiri onun içinde bulunduğu duruma hitap etmiyordu aslında. Ama haklılık payını göz ardı edemediği için sessiz kalmaya devam etti.

"Bunu bir hayalet ile konuşmak.. Buda'ya dua etmek gibi bir şey."

Minho hâlâ sessiz kalmaktan yanaydı. Birkaç saniyelik pişmanlığı hissetti. Sadece birkaç saniye. Fakat sonra bunu yapmak zorunda olduğunu hatırlattı kendine. Söylemek zorundaydı. Adam onu sorgulamaya devam etse bile kaçıp kahvesini içmeye odaklanabilirdi.

"Hayaletim derken yalan söylüyordun, değil mi?"

3.41

haven's postman│minsungWhere stories live. Discover now