285 38 15
                                    

-Final-❂

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


-Final-

Genç oğlan, ağlamaktan kızaran gözlerini kırpıştırıp ürkek adımlarla çıkmaya başladı merdivenleri.

Attığı her adımda, sanki yıllar önce öylece arkasını dönüp giderken ardında bıraktığı çocukluğuna daha fazla yaklaşıyor gibiydi.

Kollarının arasında kanlar içinde kalan çocukluğuna, adım adım daha da fazla yaklaşıyor gibiydi.

Derin bir iç çekip son basamağını çıktığı merdivenin ardından, önünde durduğu kapıya baktı bir süre. Evin bir çok yeri yeniliklerle değişmişti ancak bu kapı hâlâ aynı duruyordu. Kırık beyaz rengi solmaya başlamış kapının pervazında ki kurşun kalemle çizilmiş boy ölçümleri, kapının ortasında ki kırmızı boyadan el izleri.

Her şey tıpkı yıllar önce ki gibi duruyordu.

Mark asla anılarına ihanet etmek istememişti. Onun, sevdiği çocuğun bir gün ona geri gelecek olma düşüncesi çok uzak ancak bir o kadar da yakın geliyordu ona. Sırf bu yüzden bu odada ki hiç bir anılarını kaybetmek istememişti.

Ona ihanet etmekten ziyade, sevgisine ihanet etmekten korkmuştu.

Donghyuck gözünden akan yaşları durdurmaya çalışmadan titreyen elini kapının kulbuna götürdü, kapı ufak bir gıcırdama ile açılırken genzine dolan koku, ona da hatırlatmıştı unutmaya çalıştığı ancak zihninden asla silinmeyen geçmişini.

Usul adımlarla girdi içeriye, odanın her bir santimi Mark doluydu ona göre. Duvarda asılı şiirlerle süslenmiş kağıt parçaları, beyaz çarşafının hâlâ dağınık durduğu yatağı, duvarda ki büyük raflarda dizili kitapları. Hepsi ona her ayrıntısı ile unutmaya çalıştığı o çocuğu hatırlatıyordu.

Karşı komşusunu, çocukluk arkadaşını, tek arkadaşını, onu deli gibi seven o çocuğu.

Donghyuck üstü her zaman ki gibi derli toplu olan çalışma masasına doğru attı adımlarını. Masaya yaklaştıkça gözüne çarpan kitap daha da çok ağlamasına neden oldu.

Küçük prens.

Diğer bir çok şey gibi aynı duran ahşap sandalyeyi çekip oturdu masaya, titreyen parmakları kapağı yıpranmış kitabı sarıp sarmalarken Mark'ın o hiç bir zaman kıyamadığı incileri yuvarlandı usulca.
Parmakları tek tek gezerken sayfaları, altı çizili her cümleyi okurken pişmanlık dolu gözleri; kalbi titriyordu.

'Ne yaptımsa sevgimden yaptım,' diyordu diğer cümlelerin aksine altını mavi kalemle çizdiği cümlede. 'Beni aptal yerine koyabilmen bile, seni sevdiğimdendi.'

O cümlenin devamı da geliyordu ancak Mark çizmemişti gerisini. Eğer bir gün olur da bu kitap yine Donghyuck'un eline geçerse diye, kendini suçlu hissetsin istememişti.

Onun 'Al şimdi bunu, diğer kendini avuttuğun haklı sebeplerinin yanına koy' cümlesinden ne kadar haz etmediğini biliyordu çünkü Mark. Onun sevdiği her şeyi ve sevmediği her şeyi, her bir ayrıntısına kadar biliyordu.

Başka bir sayfayı daha çevirdi acele etmeden. Her cümleyi okudukça gözünün önüne geliyordu çocukluğu, çocukluğuna sığdırdığı o çocuk.

Gözleri tek bir cümleye takılıyor o an. Sadece o cümle yetiyor genç oğlanın hıçkırıklara boğulmasına.

'Asıl sorun büyümek değil ki,' diyor o cümlede, 'asıl sorun unuttuklarımız.'

Sonra bir anı peydah oluyor aklına, diğer her şeyin aksine o anı o kadar net ki. Sanki o güne dönmüş gibi hissediyor kendini.

'Ben asla unutmam,' diyor Mark, 'Söz veriyorum, büyüsem bile ne bizi ne de seni asla unutmam' sonra usulca gülümsüyor ona. Kollarını cılız bedenine doluyor.

Ancak o an ne Mark biliyordu, Ne de Donghyuck.

Büyümek başlı başına unutmaktır her şeyi. Zamanla geçtiğin sokakları, baktığın mamzaraları, hayatına girip çıkan insanları. Her birini sen istemesen de unutuyorsun aslında.

Donghyuck usulca kalktı oturduğu masadan, elinde ki kitabı göğsüne sıkı sıkıya bastırırken bu sefer adımları dağınık yatağa gitti, usulca uzandı yatağa.

Ona her zaman yakıştırdığı o hafif mentol kokusu doldurdu genzini, gözyaşları ateşten bir yol çizerken yüzünde öylece uyuyakaldı orada.

Onunla ve onun anılarıyla.

İnsan bazen değerini bilmeli aldığı her nefesin, attığı her adımın veyahut; yoldan gelip geçen insanların.

İnsan anlamalıydı önemini, başkalarının yaşattığı her bir şeyin aslında hayatı için çok önemli bir ders olduğunu.

Donghyuck eğer kitabın son sayfasını çevirseydi anlayacaktı hayatında aldığı en büyük dersin ne olduğunu.

'Gün ışığım,' diye başlamıştı söze Mark, 'ışığının gölgesinde de kalsam, seviyorum seni.'

Sevgiyi görmek erdem isterdi, sevgiyi hissetmek gerekirdi.

Ufak bir çiçeğin yaprağınının arasına saklanmışcasına, güneş ışığının değdiği her bir noktada ararcasına.

*
*
*
*

01.02.2021

-beatris-

✪Starry Night'✪

Sun Shine † Markhyuck ✔Where stories live. Discover now