Bindik Bi Alamete

16.4K 988 639
                                    


"Yol dediğin yol gibi

Ulaşmalı bir yere

Biz dön baba dönelim

Geliyoz aynı yere

Bu döngü kısır döngü

Başı var da sonu yok

Dönüyom dönemiyom

Sonunda bir çıkış yok !"

Aslında bakarsak her şey tam olarak tabana kuvvet kaçmakla başlamıştı.

Delikanlı nefes nefese marketten çıkıp ara sokaklardan birine saptığında çoktan cadde kalabalığının arasındaydı şimdi.Derin bir nefes vererek sıcak bir yaz günü kalın hırka giymekten terleyen bedenini gevşetti. Duvar dibinde oturup çaldıklarına göz gezdirdi.

Bir kutu Aptamil bebek maması,bir kutu yenidoğan ıslak mendili ve bebek pudrası...

Kendisi için çalmadığı kesin bir gerçekti. Başını öne eğip cebinden çıkardığı poşete koydu. Çaldıklarını poşete yerleştirirken yutkundu. Bir kaç adım sonra kalabalık caddede elleri cebinde ,poşet kolunda sallanarak hiç bir şey olmamış gibi devam etmeye çalıştı. Balık istifi gibi tıklım tıklım bol ter kokulu minibüste etrafına bıkkın bakışlar atarken,nihayet hedeflediği durakta inmişti.

Tarlabaşı.

Bilmeyenler için şöyle tarif edebilirdik,belanın ve pisliğin mihenk taşı olan semt. Birbirine girik,çarpık kentleşmenin sözlük anlamını yaşatan bu semtte doğmuştu Tekin. İstanbul'un en belalı ve en pis semtlerinden biriydi. İzalasyonu bir kenara bırakırsak,doğru düzgün boyalı apartman görmek bile lüks sayılırdı. Genelde tek katlı,tuğlalı ya da gri beton kaplama bu binalar olası bir deprem anında ilk yok olup gidecekler arasında liste başında yerini koruyordu. Bu ilgisiz konutlar birbirine yapışık olarak daracık sokakları işgal ederken,görmeniz muhtemeldi ki evlerin aralarında sokakları süsleyen çamaşır ipleri geçerdi.

Bir evden diğer eve uzanan bu çamaşır iplerini ,çekmeli bir mekanizma yardımıyla hareket ettirdiğinizde iç çamaşırları ve yastık yorgan kılıfları boydan boya mahalleyi bayrak gibi donatırdı. Buram buram yoksulluk kokardı burası,bir kıyafet yırtılsa dahi başka bir çocuğun üzerinde eskirdi yıllarca.

Tekin,kendi çocukluğundan anımsıyordu kimlerin yıllar boyunca giydiği eski kıyafetler varsa onu giyerdi. Artık yıkanmaktan rengi solmuş zaten ucuz polyesterden yapılma olan bu kıyafetler yamalı ve çoğu zaman alacalı göreceli dikiş izi ipli halde gezinirdi çocukluğunda. En çok ışıklı ayakkabılara özenip dururdu ancak bırakın ışıklı cırt cırtlı bir spor ayakkabısını,ilkokuldayken zorunlu tutulan siyah kunduraları zar zor bulmuştu zamanında.

Tekin,tanıdık siluetlerini ezberlediği sokaklardan adım adım geçerken nefesini tuttu. Çalmak istemiyordu,zaten çalmazdı da.Fazlası ile idmanlıydı bu konuda. Arkadaşları bir yere davet etse çoğu zaman bahaneler bulurdu ancak dolmuş parası bile olmadığı için soğukta ve sıcakta,hava muhalefeti fark etmeksizin işkenceler eşliğinde arşınlardı gideceği yerleri.

Liseyi bile bitirememişti zaten. Kafası basıyor olsa dahi ne üniversite okuyacak gücü vardı ne de kazanacak motivasyonu.

Tekin kimsesizdi aslında.
Bir annesi vardı ancak kadın dilsiz ve sağırdı. Bu varoşun yutup gittikleri arasındaydı. Babasını hiç tanımıyordu ancak bir istismarın mahsülü olduğunu da iyi biliyordu. Zavallı kadın o gece yaşadığı travma sonrasında içine kapanmış,herkesten her şeyden korkar olmuştu. En ufak bir temasa tahammülü olmadığı gibi herkesten ürker,kendini eve kapatırdı.

Çalıntı(bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin