2

92 14 27
                                    

Bölüm İthafı roseraly_

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayalım.^-^

------------------------------------

Bir günahın meyvesiydim ben. 4 yıl sır gibi saklanan ben, annemin ölümüyle bu şatafatlı hayatın bir parçası olmuştum.

Param vardı. Kullanmadığım bir evim ve arabam. Her şey gelecekte onlardan ayrı yaşamam için hazırlanmıştı. Sonra bir hastalık tüm planları mahvetti ve ben bu eve, bu aileye mecbur kaldım.

Nergis Hanım ve Görkem Bey'in dört  yıl çocuklarını saklayıp geçen dört  yılın sonunda sürpriz yumurtadan çıkar gibi bir çocukla belirmeleri kimseyi inandırmazken hasta beni terk etmeleri, şüpheleri güçlendirip skandal yaratırdı.

Gerçi ben başlı başına bir skandaldım.

"İlaç saati İris."

Başımı onaylar anlamda salladım. 15 yaşındayken konuşmaktan, şarkı söylemekten, dans etmekten ve müzik aletleriyle ilgilenmekten zevk alırdım.

Bu konuda ablam Elmira'dan daha iyi olduğumu gören Nergis Hanım önce ablam için en iyi öğretmenleri buldu. Ablam buna rağmen gelişme göstermeyince müzik odasının kapısını kilitledi, odamda önünde dans ettiğim büyük aynamı parçalara ayırdı ve eğer sesimi yerli yersiz duyarsa dilimi koparacağını söyledi. On beş yaşındaydım. Sadece on beş! Yirmi bir yaşındaki bir kızın beceriksizliği beni bağlamazdı ki.

O gün korkudan dizlerimin nasıl titrediğini hatırladım. O günden beri zorunda kalmadıkça konuşmuyor, sadece etrafı izlemekle yetiniyordum. Öyle ya bir süre sonra aslında sessizliğin en güzel melodi olduğunu görmüştüm. Bir süre sonra da izlemenin ne kadar değerli olduğunu anlamıştım.

Ablamın mimiklerinden yalanlarını, Barkın ağabeyimin beden dilinden günü nasıl geçirdiğini, duygularını gizleyen Asrın ağabeyimin hareketlerinden duygularını anlayabiliyordum.

Nergis Hanım'ın anlaşılacak bir şeyi yoktu. Gözleri hep şefkatle bakardı.

Bana dönene dek. Bana döndüğünde gözlerinin içinde tilkiler görürdüm. Beni yok etmek isteyen ama bir nedenden oraya bağlı olan tilkiler.

Babamsa tahmin edilebilecek bir adam değildi. Hep net bir adamdı. Bir olay olduğunda kıyamet de kopsa, dünya başına da yıkılsa susardı. Hep susardı. 

Onun bu susmalarıydı zaten beni yakan da yıkan da.

"İris?"

Düşüncelerimden çeken Gaye oldu. Elindeki ilaç kutusunu gösterdi. Her kapakta farklı bir ilaç adı ve kullanım saati yazıyordu. Bu kutudan farklı renklerde yedi tane vardı. Beyaz, mavi, pembe, yeşil, sarı, kırmızı, turuncu. Özellikle canlı renkler seçilmişti. Canlı renkler seçilmişti ki ben daha istekli içeyim ama her gördüğümde midemin bulanması işe yaramadığını gösteriyordu.

Gaye bu renkleri kendisi seçmişti ve bu ilaç kutularını öyle bir hevesle hazırlıyordu ki renkleri beğenmiş gibi yapmaktan başka çarem kalmıyordu. Hatta bazı günler eğer yeteri kadar iyi bir oyunculuk sergilersem ilaç içmeye istekli gibi davranıp Gaye'yi mutlu ediyordum. Gaye'yse bu küçük oyunuma her defasında inanıyor belki de inanmak istiyordu ta ki ilacı içtikten sonra içim dışıma çıkacak hale gelene kadar kusana dek.

Her şeye rağmen Gaye her hafta başı bunları özenle hazırlar ve odamın çekmecesine üstünde yazan haftanın yedi gününe göre sırayla yerleştirirdi. Saatlere baktım. 10.00'da içmem gereken üç ilaç vardı. Üç ilacı çıkarıp Gaye'nin uzattığı su yardımıyla yuttum.

Ben İrisحيث تعيش القصص. اكتشف الآن