439 39 35
                                    

[⚠️+18 içerik 🔞]


5 gündür görmemiştim onu. Gerçekten çok özlemiştim ama görmek istemiyordum. Mark'ı görmeye devam ettikçe ondan kopmam daha zor bir hale gelecekti. Davayı açmıştım ancak Mark'ın eline ulaşmış mıydı belgeler bilmiyordum. Muhtemelen ulaşmıştı, hatta belki de açtığım an haberi olmuştu. Aramamıştı, mesaj atmamıştı.. Ya kabullenmişti durumu ya da bir çözüm yolu arıyordu. Muhtemelen ikinci söylediğimdi. İkimiz içinde kolay olmayacaktı ama daha zor olmaması için uğraşabilirdik.. Kapıyı açıp eve girdim. Eve gelmiştim çünkü almam gereken bazı eşyalar vardı, ve bir de artık bende olmaması gereken bir eşya vardı. Mark'ın evde olmayacağını tahmin etmiştim, ki tahminim doğruydu da. Hızlıca yatak odasına geçip boş valizlerden birini aldım. İhtiyacım olan eşyalarımı doldurdum içine, gitarımı da alıp bavulun yan tarafına koydum. Geçen sefer aceleden unutmuştum, artık ihtiyacım vardı ona. Şöylece bir etrafa bakındım almam gereken başka bir şey daha var mı diye, yok gibi görünüyordu. Şimdi sıra artık bende olmaması gereken şeydeydi. Kolyemi çıkardım boynumdan ve komodinin üzerine bıraktım. Küçük kelebek motifleri olan kolyem.. Mark almıştı bana, çok severdim ve hiç çıkarmazdım boynumdan. Ama artık bende olmasının yanlış olacağını düşünüyordum bu yüzden gelmişken onu da bırakmıştım. Gözlerim onu koyduğum yerde takılı kalmıştı, Mark'ın bana bu hediyeyi verdiği an çok özel bir andı ve benim için büyük anlamı olan bir şeyi artık takmayacaktım.. Bakışlarımı komodinin üzerinden çekmek üzereyken duyduğum sesle irkilmiştim.

''Takmayacak mısın artık?''

Mark'tı.. Ona doğru döndüm. En az ses tonu kadar kendisi de kırılmış görünüyordu. Ne zaman gelmişti acaba eve, ne zamandır buradaydı?

''Ne zamandır-''

Tekrarladı sorusunu.

''Takmayacak mısın gerçekten?''

Her ne kadar canımı yaksa da evet anlamında sallamıştım kafamı. Daha fazla durmadan ayrılmalıydım buradan.

''Birkaç eşya almaya gelmiştim. Toparladım da zaten, gideyim artık.''

Bavulumu almak için yönelecekken önüme geçip yolumu kesmişti.

''Gitmesen.''

Öyle bir ses tonuyla söylemişti ki bunu zaten paramparça olan kalbim daha da çok kırılmıştı. Gözlerinin içine bakamıyordum bile, bakarsam kaybolurdum.

''Gözlerime bak Yuta.''

Çenemden kavrayıp hafifçe kaldırmıştı kafamı. Göz göze geldiğim bir an bile yeterdi ondaki duyguları görmeme. Kızgındı, kırgındı, pişmandı. Ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordum, ne kadar canının yandığını. Elini indirmiştim ki bu sefer parmaklarını benim parmaklarımın arasına geçirmişti. İçten içe bana yaklaşmaması için yalvarıyordum çünkü onu deli gibi özlemiştim ve karşı koyabileceğim bir iradeye sahip değildim.

''Çok özledim seni, bize bunu yapma artık.''

İyice yaklaşıp boynumdan bir nefes doldurmuştu ciğerlerine sonra da yavaş yavaş öpücükler bırakmıştı.

''Seni görmeden yapamam ben.''

Öpücüklerine devam ediyordu ve ben asla itiraz edemiyordum. Aksine daha fazla başımı döndürmesini istiyordum, durmaksızın beni öpmesini. Bedenim yatağın yüzeyiyle Mark'ın arasında kaldığında yanlış bir yolda olduğumuzu ama artık geri dönemeyeceğimizi biliyordum. Saçlarıma, kirpiklerime, burnuma, dudaklarıma, yüzümdeki her bir milime bırakmıştı öpücüklerini. Dudaklarımız tutkulu bir şekilde birbirini buluyor, ikimiz de her an daha fazla kaptırıyorduk kendimizi. El çabukluğuyla kıyafetlerimi çıkarmıştı, hem kokusunu hem de izlerini bırakacaktı vücuduma. Ona boşanma davası açmış olan ben şuan sadece tüm bedenimin onunla dolmasını istiyordum. Öpüyordu, emiyordu, ısırıyordu, aldığım haz sürekli artıyordu. Odanın içi nefes sesleriyle dolmuş, ikimizin de teni kayganlaşmıştı. Hafif iniltilerim onu içimde hissetmemle birden artmıştı. Zevk içinde kıvranıyordum ve buna izin verdiğim için pişman olamıyordum da. Mark bir yandan alt bedenimde oyalanırken diğer taraftan sırtıma öpücükler bırakıyordu. Şuan ona ait olmak harika hissettiriyordu ama asıl konuya dönmem birkaç saniyemi bile almıyordu kendi içimde. Yine de erteledim kafamdaki düşüncüleri, sadece onunla olan sevişmeme odaklanmak istiyordum. İçimden çıktıktan sonra kucağına almıştı beni. Sanki en başından aşık oluyordum beni her öpüşünde. O kadar çok öpüşmüştük ki artık dudaklarımı ve dilimi hissetmiyordum. Hiç konuşmamıştık, sadece aşkımızı paylaşmıştık. Beni kucaklayıp banyoya götürmüştü ikimizde yorulduğumuzda. Güzelce yıkamıştı ve kendi de yıkanmıştı. Banyodan sonra yatağın kenarına oturmuştum, Mark, çok değil belki birkaç dakika sonra gelip saçlarımı önce havluyla sonra da kurutma makinesiyle kurutmuştu. Eline bir tarak almış ve arkama doğru oturup saçlarımı taramaya başlamıştı. Mark bayılırdı saçlarımla oynamaya. Halen daha ikimizin de ağzından bir kelime dahi çıkmamıştı. En sonunda Mark tarağı yan tarafa bırakmış, enseme doğru sokulmuştu. Kolları bedenimi sıkıca sarmıştı, parmaklarıyla oynamak istemiştim ama yapmayacaktım bunu. Söylediği sözcüklerle yine darmadağın olmuştum.

''Geri dön, lütfen..''

Keşke.. Dönmeyecektim çünkü biliyordum ki hiçbir şey değişmeyecekti. Bu adama aşık oluşum bu hayatı yaşamak zorunda olduğum anlamına gelmezdi. Her halükarda ondan yoksundum ben. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım.

''Yanımda sen olmayınca çok eksik hissediyorum sevgilim, nefes alamıyorum sanki. Sende öylesin, farkında değil miyim zannediyorsun? İkimiz de kötüyüz işte, yine biz iyi geliriz birbirimize. Bu şekilde yaşayamayız Yuta.''

Bende çok nefessiz kalmıştım ama insan alışıyordu zamanla. Buna alışmama neden olan Mark'tı..

''Alışırız Mark..''

''Sen yokluğuna alışabileceğim bir şey değilsin Yuta.''

Biliyordum, çok iyi biliyordum hem de ama boş yere gerçekleşen bir konuşmaydı bu. Ellerini çektim ve kalktım yataktan. Birkaç eşya alıp üzerime geçirdim, saçlarıma o dokunmuştu ya tekrar düzeltmek içimden bile gelmemişti. Öylece bıraktım bu yüzden.

''Çok geç oldu saat, burada kal.''

''Taksiyle döneceğim.''

''Yanımda kal Yuta, beraber uyuyalım.''

Bir süre önce ona olan yenilişimi tekrardan yaşamak istemiyordum. Bir kere olsun sarılmaya başlarsam yanında kalmak isteyecektim. Ve Mark bana o gözlerle bakmaya devam ederse bu evden asla adımımı atamayacaktım. Hızlıca gitarımı bir omzuma taktım ve bavulumu da aldım. Mark'ta yataktan kalkmış seri bir şekilde üzerine bir şeyler geçiriyordu.

''Kalmayacaksın madem ben bırakırım seni.''

''Gerek yok.''

Çıktım o odadan ve evden. Mark'ta peşimden fırlamıştı ama şans benden yanaydı ki aşağıya iner inmez bir taksi görmüştüm. Bindim hemen, beklemedim onu. Artık Mark'a ihtiyacım olmadığını hem ona hem de kendime kabul ettirmem gerekiyordu. Ona ihtiyacım vardı ama yokmuş gibi davranacaktım. Kendi kendime hatırlattım ''önceden hayatında Mark diye biri yoktu Yuta''. Ama Mark hayatımda öyle bir yer edinmişti ki kendine geçmişim, şimdim, geleceğim.. her şey ona aitti. Sanki ben hiç o olmadan yaşamamışım gibi bütün anılarımda o vardı. Mark'ı ne aklımdan, ne de kalbimden söküp atabilirdim. Yine de en başında da dediğim gibi onun yanında olup ona erişememektense cehennemin dibine gitmeyi yeğlerdim. Bu süreç çok zor geçecekti ya da belki de geçmeyecekti bilmiyordum, buna rağmen ne olursa olsun kararım kesindi. Bütün düşünceler beni yerle bir ederken eve vardığımı ancak fark etmiştim. Ücreti ödeyip indim taksiden. Jungwoo'nun dairesinin olduğu kata çıktığımda kapının önünde dikilmiş beni bekliyordu. Bu azarlanacağımın işaretiydi. Bavulu ve gitarı elimden alıp önden eve girdi, sonrasında bende girip kapattım kapıyı.

''Endişelendim.''

Ses tonu bunu belli ediyordu ayrıca kızmış gibiydi de. Haklıydı, birkaç eşya toparlayıp geleceğim demiştim ama plana katmadığım bir şeyden dolayı gecikmiştim.

''Bazı eşyalarımı bulamadım da o yüzden biraz uzun sürdü. Üzgünüm Jungwoo.''

''Öyle mi?''

Bu imalı ses tonu korkutmuştu beni. Sanırım anlamıştı. Yanıma yaklaşıp taksideyken boynuma aceleyle sardığım fuları aldı ve gömleğimin birkaç düğmesini açtı.

''Bunlar ne Yuta?''

Canımı okuyacaktı şimdi. Jungwoo bir anne gibiydi, bense onun bir daha yapmayacağım deyip yine yapan oğlu..

''Böyle mi boşanacaksın sen Mark'tan? Daha kaç gün oldu onun yanından ayrılalı ve gidip yine!''

Küçük bir es vermişti.

''Sana sordum değil mi? Eğer ondan gerçekten boşanmak istiyorsan bu şekilde davranamazsın Yuta. Hem onun senden kopmamasına neden oluyorsun hem de kendini çıkmaz bir sokağa sokuyorsun. Mark'ın peşini bırakmayacağını biliyor olman lazım. Sen tavrını belli etmeyeceksen nasıl bitecek evliliğiniz?''

Ne diyebilirdim ki, doğru söylüyordu. Mark'a olan düşkünlüğüm kontrolü kaybetmeme neden oluyordu. Daha güçlü durmam gerekiyordu. Teoride her şeyi biliyordum ama pratikte bir türlü uygulamayı beceremiyordum. Her şey beni boğuyordu. Jungwoo'ya sarıldım, sarılmasam düşecekmişim gibi hissetmiştim. O da derin bir iç çekip bana sarılmıştı, saçlarımı okşamıştı. Anneler çocuklarına kızdıkları gibi affetmeyi de bilerlerdi. Jungwoo bana kıyamazdı ve bunun için ona ne kadar minnettar olsam az kalırdı. O olmasa ne yapardım bilmiyordum.. 

Wasted Nights | YuMarkWhere stories live. Discover now