[1] - direkten dönelim mi?

3.6K 299 491
                                    

Reki, elindeki şişeyi yere bırakıp yaklaşık bir saattir belki yüzüncü kez baktığı eve yeniden baktı. Hala kapıdan beklediği siluet çıkmamıştı ve evden gelen sesler kesilmiyordu. Endişelense de gidip kapıyı çalacak cesareti yoktu. Zaten bunu yapsa Langa'dan bir ton laf yerdi.

Evden gelen sesler kısa bir süre kesildiğinde beklediği kişi kapıdan çıkmış, elleri ceplerinde yavaş adımlarla boş kaldırımda ona doğru geliyordu. Bir müddet daha yürüdü, o yanına gelene kadar geçen süre Reki'ye sonsuzluk gibi geldi. Sanki zaman gittikçe yavaşlamıştı.

Sokak lambasının ışığı Langa'nın yüzünü aydınlattığında dudağının patlamış olduğunu gördü. Kan yavaşça dudağından çenesine doğru süzülüyordu. İçinde bir şeylerin koptuğunu hissetti Reki. Langa buna onun yüzünden maruz kalıyordu.

"Bugün nerede uyuyoruz?" Langa yüzündeki donuk ifadeyi bozmadan söze girdi. Reki'yle buluşabilmek için evden çıkmıştı ancak gece geri dönerse kapı kesinlikle açılmazdı. Her zamanki gibi.

"Bilmiyorum." İçinde oluşan boşlukla bir iki adımda Langa'ya iyice yaklaştı Reki. Aralarında saymaya kalksak belki iki nefes boşluğu anca vardı. Ayaklarının ucuna doğru kalkıp kendisinden yaklaşık beş santimetre uzun olan bedene doğru bıraktı kendini. Kollarını sıkıca boynuna doladığına Langa'nın ellerinin otomatikman beline indiğini hissedebiliyordu.

"Özür dilerim." Diyecek daha fazla bir şeyi yoktu. Özür de şu an Langa'nın yaşadığı hiçbir şeyi telafi etmezdi onun gözünde.

Yine de Langa bunu sorun etmiyordu. Bir elini belinden çekip başına gelişigüzel indirdi. Acıtmadığına emindi. Sadece sözünü geri alması için yapılmış bir uyarı atışıydı. "Saçma sapan konuşmasana."

Reki gülerek başını yukarı aşağı salladı. Sarıldığı bedenden ayrıldığında yavaş adımlarla boş sokakta yürümeye başladılar. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Ki bu gidecek bir yerleri olmamasından kaynaklıydı o ayrı konu.

İlk önce sahile inip birer dondurma aldılar. Reki bunun önemli olduğunu söylüyordu hep. Dondurmasız randevu olmazdı ona göre. Gerçi hangi şeyleri düzgündü de randevuları düzgün olsundu ki?

Sahilden çıktıklarında Reki'nin evinin garajından kaykaylarını aldılar. Langa'nın ailesi kaykay konusunu da bilmiyordu. Bilseler kesinlikle ona da karşı çıkarlardı. Langa'nın annesi, babası öldükten sonra başka biriyle evlenmişti. Ancak bu yeni adam ne yaparsa yapsın Langa'yı sevmemişti. Kötü davranıyor olmasına karşın bir de kısıtlamalar getirmişti. Langa büyüyüp geliştikçe ona karşı hoş olmayan tabirde davranışlarda bulunmuş, kendisini korumaya çalıştığında günlerce odasına kilitlemişti. Reki'ye karşı homofobik bir tutum sergiyelen annesi de işin cabasıydı. Yani anlayacağınız Reki, Langa'nın hayatına girdikten sonra işler iyice zorlaşmıştı.

Langa tüm bunlara rağmen o istese bile Reki'yi bırakmamıştı. Zaten daha fazla dayanamayacağını düşünüyordu. Son olarak sevdiğiyle birlikte güzel anılar biriktirmek istemişti. Hani ölürken hayatınız film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçer ya, Langa da bu film şeridinin en güzel kısımlarını Reki ile doldurmak istemişti. Gülümseyerek gözlerini kapayabilmek için.

Boş yollarda iki genç adam kaykayların üzerinde rüzgara karşı yol alıyordu. Fazla aksiyona gerek yoktu bu gece. Çünkü Langa fazlasıyla yorgundu. Genelde gündüz geldikleri bir parka girdiklerinde ikisi de kaykaydan inip ağaçların altındaki boş çardağa girdi.

Langa kendini çardağın içindeki tahta sedirlerden birine attığında Reki de yavaş adımlarla gelip onun yanına oturdu. Bir ayağıyla elindeki kaykayın tekerleğini döndürürken göz ucuyla Langa'ya bakıyordu.

"Sinirli misin?"

Langa ani gelen soruyla bakışlarını tavandaki büyük delikten Reki'ye çevirdi. "Neden sinirli olayım?"

"Bilmiyorum, hani yine evden atıldın falan?" Reki her ne kadar şakayla karışık sorsa da, Langa suçluluk duyduğunu hissediyordu.

"Şimdi de evdeyim, değişen bir şey yok."

Bir kolunu Reki'nin omzuna atıp onu kendine doğru çekti. Kolunu sıkıca omzuna sardığından Reki hareket edemiyordu, gerçi hareket etmesine gerek de yoktu.

Langa boştaki elini Reki'nin saçlarına daldırdı. İnce uzun parmakları Reki'nin saçları arasında dans ederken biraz eğilip kızılın en güzel tonlarındaki saçlara küçük bir öpücük bıraktı.

"Hasta olacaksın, bir daha böyle gelme."

Reki ne dediğini anlamıyordu. Şu an tek derdi saçlarında gezinen, oradan tüm bedenine yayılan uyuşukluk hissiydi. Kesinlikle dünya üzerinde her şeyden daha iyi hissettiriyordu.

"Uykun mu geldi?" Langa, parmaklarını hareket ettirmeyi bırakıp Reki'nin yüzüne baktı. Parmaklar durduğunda Reki de hızlıca başını kaldırıp Langa'ya bakmıştı.

"Hayır, lütfen devam eder misin? Huzurumu bölmeye hakkın yok."

Langa aldığı cevapla gülümseyerek başını çardağın ahşap duvarına yaslamış, yeniden parmaklarını hareket ettirmeye devam etmişti. Tek bir tel bile atlamadan hepsine sevgisini göstermek istiyordu kızılların.

Reki de başını Langa'nın göğsüne yasladığında tavandaki delikten yıldızları görebiliyordu ikisi de. Zihinlerine girecek olsanız aynı şeyi istiyorlardı. Zaman dursun ve hep böyle kalalım. Çok şey istemiyorlardı ki hayattan. Sadece biraz daha kolaylık. Mutluluğa ihtiyaçları yoktu. Birbirlerine sahipken zaten mutluydular.

Reki yüzünü Langa'ya doğru çevirip patlayan dudağına baktı. Hala biraz kan akıyordu. Langa hemofili hastası bir insan olduğundan Reki çok dikkat ederdi başına bir şey gelmemesine. Ancak böyle elinde olmayan durumlar da olabiliyordu.

Oturduğu yerde biraz dikleşip Langa'nın yüzüne uzandı. Çenesine doğru akan kanı yavaşça yalayıp arındırmaya başladığında Langa, onun yüzünü görebilmek için başını ona doğru çevirmişti.

Reki'nin dili işini tamamladığında dudakları Langa'nın çenesinden dudaklarına doğru küçük bir yola çıkmıştı. Langa'nın kaldırımda ona gelmesi gibi, şimdi de Reki'nin dudaklarının ona gelmesi sonsuzluğa girmiş gibiydi. Bir türlü ulaşmıyordu Reki'nin pembenin en güzel tonundaki dudakları, Langa'nın ince ve solgun dudaklarına.

Kızıl saçlardaki parmakları yeniden hareketi kesmiş, tutamlar halindeki saçlara dolanmıştı. Sonunda Reki'nin dudakları aradığı dudaklara ulaştığında ikisinin de içi cehennem gibi yanmaya başlamıştı. İnsanların bahsettiği günah bu olsa gerekti. Başka hiçbir şey böyle yakmazken içlerini, birbirlerine dokunmak bunu yapıyorsa eğer o yüzden günah olarak nitelendirmişti insanlar onların ilişkilerini.
⠀⠀⠀ ⠀⠀ ⠀ ⠀⠀
⠀⠀⠀ ⠀⠀ ⠀ ⠀⠀

sinful children of god | rengaWhere stories live. Discover now