6.

250 46 25
                                    

bu biraz tuhaftı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


bu biraz tuhaftı.

gerçekten, jimin'e kahvaltı hazırladım. pankekleri özenle pişirdim ve zaten kurulu olan masaya dolaptan birkaç şey daha çıkardım. ve tüm bu süreç içerisinde jimin sandalyeye kurulu bir şekilde telefonuna bakmıştı. sonuncu pankekin piştiğini düşündüğümde dolaptan bir şeyler çıkarmakla meşgul olduğumdan biraz fazla piştiğini fark ettim, burnumu kırıştırarak onu da alıp diğerlerini yığdığım tabağa yerleştirdikten sonra tabağı masada jimin'e yakın bir yere koydum.

jimin aç olacaktı ki direkt olarak üsttekine uzanmış, tavada fazla durduğundan altı kahverengileşmiş pankeki onu uyarmama rağmen yemişti. tamamıyla ben yokmuşum gibi davranıyordu ve anlamıyordum onu.

jimin üç tane kek yedi. bu kadar, ağzına masadan başka hiçbir şey sürmedi ona yemesi gerektiğini söyledim ama umrunda olmadı. benim de pek fazla yemediğim masayı toparladıktan sonra sandalyeye kurulmuş telefonuyla ilgilenen jimin'e "kütüphane?" diye seslenmiştim. telefonundan başını kaldırdıktan sonra bana bir süre ters ters baktı.

"yolunu mu bilmiyorsun?"

bu ters tavırları sinirime dokunmaya başlıyordu, ki çok sabırlı bir insanımdır, ama yine de jimin'i hiçbir şey için suçlayamazdım. bana güvenmiyordu. daha önceleri de ona arkadaşmış gibi yaklaşıp ihanet edenler olduğuna emindim. kimseye taviz vermiyordu.

"birlikte gider ders çalışırız diye düşünmüştüm," beni yüzsüz ve gurursuz yapsa da pes etmeyi düşünmüyordum. "arkadaşın olmaya çalışıyorum."

"arkadaşım olmana ihtiyacım yok," dedi jimin sanırım davranabileceği en kibar şekilde. ama ihtiyacı olduğunu biliyordum. jimin'in hiç arkadaşı yoktu ve onun için üzülüyordum. "benden uzak dur. ebeveynlerim hakkında da birinden bir şey duyarsam seni öldürürüm."

sessiz kaldım. kırıldığımdan değildi ama konuşmak istememiştim ondan sonra. bazen neden böyle olduğumu düşünüyordum balık burcu falandım işte, eğer işler böyle ilerliyorsa bu yüzdendi.

aniden gurur yapasım mı gelmişti ne olmuştu bilmiyorum ama başımı sallayarak onu onaylamış, yolunu hatırladığım çıkış kapısına ilerlerlemiştim. beni kapıdan geçirmeye dahi gelmemişti ve jimin'in böyle davranarak hiçbir şey yapamayacağını düşünüyordum.

kütüphaneye kendim gittim. sahibi gelince alsın diye görevli kadında olan kalemliğimi aldım, masalardan birine yerleşip ders çalıştım ama pek ders çalışmak denemezdi buna. jimin yanımdayken daha verimli oluyordu ve sıkıldığımda onun çalışırken gerilen yüz hatlarını ve kafası karıştığında ya da muhtemelen önündeki soruya falan sinirlendiğinde büzülen dudaklarını izleyebiliyordum. jimin sevimli biriydi.

pek fazla çalışamadığım bir buçuk ya da iki saatin ardından toparlanıp çıktım, bisikletime atladıktan sonra biraz oyalansam mı diye düşünerekten geldiğim yoldan gitmek yerine ileriden dönmeye karar verdim. burası sınıftan, ve belki de okuldan kimsenin takılmadığı bir alandı. kütüphane boş bir alandaydı, ne çok bina vardı ne de trafik. okula yakın başka bir kütüphane ve hali hazırda iyi bir okul kütüphanesi olduğundan buraya kimse uğramıyordu. jimin de rahatça takılıyordu böylelikle.

öylece etrafa bakınarak bisikletimi sürerken tanıdık birini gördüm, jimin olduğuna inanasım gelmiyordu ama jimindi işte. üzerinde beyaz bir tişört ve yeşil bir ceketle dizleri genişçe yırtık açık renk bir kot pantolon vardı. jimin'i ilk kez okul forması ve bugün tanık olduğum tatlı pijamaları dışında bir şeylerle görüyordum.

farklı görünüyordu.

nasıl demem gerektiğini bilmiyordum ama uzun süre boyunca onun jimin olup olmadığını anlamakla uğraştım, bisikletimi sokağın ortasında durdurmuştum hatta.

jimin okulda hep alnını kapatan saçlarını iki yana ayırmış, beni fark etmeden gülen yüzüyle birlikte bir gruba doğru ilerliyordu.

bankın yanında oturan kişi ayaklanana kadar dört kişi olduğunu sandığım beşli grup ayaklanıp jimin'e selam verdi. jimin de selamlarına karşılık verdikten sonra gülerek sohbetlerine katıldı.

kuytu bir köşede jimin beni görmüyorken kısa bir süre onlara bakındım. yanılmıştım. çok yanılmıştım hem de.

jimin'in arkadaşları vardı.

o gerçekten de yalnız değildi. okulda kimseyle takılmıyordu, ona yaklaşanlara güvenmediğinden değil direkt olarak ihtiyaç hissetmediğinden dolayı ters davranıyordu.

diğer elemanlara dikkatlice bakmadan bisikletimin yönünü değiştirip kendi evim için sürdüm.

artık jimin'in arkadaşı olmak istemiyordum.

-

dirt on the name of park jiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin