12. Bölüm: "Nefret Kafesi"

9K 550 387
                                    

Beyler ve Beybiler!!

Güzel Düş'lerim✨

Sizi çok özledim... Böyle büssürüü. Yazmayı da öyle. Yoğunluğumdan dolayı bölümü henüz tamamlayıp atabiliyorum. Düzenimi tekrar sağladığım an tekrar aktif olacağım. O zamana kadar iyi okumalar^^

12. Bölüm: "Nefret Kafesi"

Omurgası nefretten var olmuş hiçbir iskelet kırılabilir değildir.

Ki hiçbir nefret, kırılabilecek omurganın içine sızmaz.

Hedefini öyle iyi seçer ki, yok olmak pahasına yok eder. Yaşamak pahasına öldürür, uzattığın eli koluna karar kopartır, içinde çürür ama düştüğü yer yarılmadan, içinde yanmadan son bulmaz.

Nefret bir sigara olsaydı, küllük hep boş kalırdı.

Sönmeyen nefretin pençesinde sıcak rüzgârlar altındaydım. Aklımı yitirmeye ramak kalmıştım ama gururuma yenilmeye yüzüm kalmamıştı.

O nefretin keskin gözleri, körelen gözlerime dokunduğunda Vakur'un sıcak nefesleri çeneme çarparak içimde tutan buzlarda yankılar uyandırdı. Parmaklarının baskısı çenemde izini kazırken kaşları o kadar derinden çatıldı ki kaşının biraz üzerinden başlayan dikiş izi buruştu. Dudakları bir pençe gibi açılıp dudaklarımı arasına sıkıştıracak gibi oldu ama kendini zorlukla bastırıyor gibi yüzünü buruşturup çenemi serbest bıraktı.

Dilini ağzının içine yuvarlayıp dişleri arasına aldıktan sonra, "Git," dedi kısık bir sesle. Çenemi tutan parmakları bir bir çekildi işgal ettiği tenimden. "Git de zıbar, yol bilen."

Dilinden dökülen kelimeler o kadar yorgundu ki sesi gecenin içinde karanlık haleler oluşturup yok oldu.

"Çelme aklımı."

Öptüğü dudaklarım zemheriden çalınma bir sızıyı dudaklarıma yuvalamışken, "Ben gidiyorum," diye inledim fısıltıyla. Gururum şimdi kum fırtınasında dağılan tanelerden ibaretti. "Ben gidiyorum Vakur, bırakmayan sensin."

"Sınırlarım dahiline çıkamazsın."

"Senin bir sınırın yok."

"Ama senin var," dediğinde dudaklarını yalayan dili bir yılan gibi kıvrılıp üst dişlerine dokundu. O an gözleri dudaklarımın sınırlarında dolandı. "Senin sınırların benden ibaret. Benim dışıma çıkamazsın." Kolları arasında kalan bedenimin küçüldüğünü hissederken biraz daha eğildi ve alnına dökülen saçları alnıma sürtündü. "Bastığın topraklara dikkat et minik fare. Her zerresi ezberimde, her zerresi ezbere bildiğim mayınlar içinde. Benden uzağa attığın her adımın Azrail'le."

Nefesi sıcak bir ırmak gibi tenime döküldüğünde kalbimin duvarları kendini zorladı. "Ne demek istiyorsun sen?"

Neyi imâ ettiğinin alenen farkındaydım fakat öyle öfkeyle doldum ki bunu onun ağzından duymayı istedim. Gözlerine hiddetle baktığımda Vakur odaksız bakan gözlerini kıstı.

Duvara abandırmış olduğu sol elinin parmakları içe bükülüp yumruk hâlini aldığında bedenini benden uzaklaştırdı fakat alkolün ele geçirdiği bünyesinden dolayı sendeledi. Bu sendeleyiş miydi beni ona karşı cesaretlendiren yoksa aldığım öpüşmenin afallamışlığı mıydı bilmiyordum ama ellerim birden yakasını kavradı, bir an bile düşünmeden Vakur'u kendime doğru çektiğimde sırtım şiddetle duvara yaslandı ve göğsü bir çivinin yuvası ıslak toprak gibi göğsüme saplandı.

Düş KüllüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin