Herkese merhaba. Bugün bir şiirle karşınıza gelmedim. Günün anlamına dayanarak, kendimden ve kadınlardan bahsedeceğim biraz.
Bir babaya, erkek çocuk yerine kız çocuk doğurmakla başlıyor her şey. Hem çocuk için hem de kadın için. Cinsiyet belirlemek kadının elindeymiş gibi, kadın suçlu ilan ediliyor. Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor, uğursuzluk diyerek ve bir kadının karnından çıktığını unutuyor erkek.
Öldürülmediyse büyüyor kız çocuğu. İsteklerine burun kıvrılarak, kısıtlanarak. Nasıl davranması gerektiğinin eğitimi veriliyor. Yapamazsın sözlerinin tohumu ekiliyor beynine.
Erkeklerin tahrik olmaması için bedenini örtmesi gerektiği söyleniyor; kadının kahkaha atması istenmiyor, istediği işi yapmasın deniliyor, süslenemiyor, konuşamıyor, şarkı söyleyemiyor. Bir cinsiyeti rahat ettirmek için diğeri kafese kapatılıyor. Erkekler kadınları koruyor, kimden?
Regl olması bile ayıp ve pis görülüyor. Uyuşturucu ticareti yapar gibi gizli saklı veriliyor pedler. Kadın regl olmasa, var olamayacağını düşünemiyor. Utanılan şey kadının kanıysa şayet, neden evlilikte ilk ilişkiden sonra beyaz çarşaf evin önüne asılıyor?
Evlenirken bakireliği temsil eden kırmızı şerit, neden gelinin beline gurur duyularak bağlanıyor? Kadınla ilgili gurur duyulabilen tek konu bakireliği midir yani? Kadını mikroplardan koruması için vücudunda bulunan bir zara, neden bakirelik testi olarak bakılıyor hiç anlayamadım. Erkeklerin bakirliğini nasıl test ediyoruz?
Kadınlar bu yüzden öldürülüyor. Düğün günü öldürülüyor, çocuk doğurduktan sonra öldürülüyor, yemekte öldürülüyor, sokakta öldürülüyor, dolmuşta öldürülüyor, evine giderken öldürülüyor, evinde öldürülüyor, hatta yaşı bile fark etmez. Doksan yaşına gelsen dahi bir erkek sana bakıp tahrik olabiliyor ve seni öldürebiliyor. Kadının adı sadece mezar taşında var.
Öldürüldükten sonra insanların dilinde "Kim bilir ne yaptı?" diye var. "Öldürülmek istemiş, rızası varmış, sarhoşmuş, öyle adamla sevgili olmasaymış," diye var.
Kadınların hayalleri çalındı, hayatları söndü. Suçu yine kadına kaldı.
Bir erkek tarafından tehdit ve taciz edildiğimde on yedi yaşındaydım. Anlatabileceğim biri ve beni destekleyeceğine emin olduğum kimse yoktu yanımda. Hiçbir şey yapmadığım halde suçlu hissettirilmiştim. Yaşadıklarımın çok daha kötüsü başıma gelmeliydi, böyle söylemişti. Çok ağladım, intiharı düşündüm ve yaşadığım her güne lanet okudum. Bir erkeğe ya da bir insana karşı olan güvenimin parçalandığı o günü hiç unutmadım. Nefret etmem gereken tek kişi varken ben kendimi seçtim. Konuşmasaydım, bunlar başıma gelmezdi. Bizlere öğretilen buydu çünkü.
Ondan sonra da bir daha konuşmadım.
Ama SİZ SUSMAYIN. Kimse benim sesim olmadı, ben sizin sesiniz olurum. Sesim kısılana kadar hakkınızı ararım, yeter ki pes etmeyin. Yalnız hissetmeyin ve savaşın. Buradayım, buradayız.
Hayatı boyunca kadınlığından utanması gerektiği söylenen, pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi erkeğin suçlayan parmağının hedefi olan kadınlar, susturulan, dışlanan kadınlar ve daha bir çokları. Umarım gelecekte bu zihniyetten kurtulur ve hayatımızı artık bir tedirginlik içinde yaşamak zorunda kalmayız.
Hakkımızı aramak zorunda olmadığımız, eylemlerde yine kadınlar tarafından göz altına alınmadığımız, korkmadığımız, eşit olduğumuz ve "insan" olarak göründüğümüz bir dünya diliyorum hepimize.
8 Mart, Dünya Kadınlar Günü'müz kutlu olsun.

YOU ARE READING
Şiir Dünyası-2
PoetryDışarıya yağmur Yüreğime hasret Fikrime sen... Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden Bir bilsen... Cemal SÜREYA