2.

252 12 0
                                    

Stresten ayağımı hızla sallarken, annem elini durması için bacağıma koydu. Gözlerimi devirip, cebimde duran ellerimi sıktım ve ardından parmaklarımı kıtlattım. Bacağımı hala yavaştan sallıyordum ve ayağıma giydiğim siyah parlak botlar bana hiç yardımcı olmayarak gıcırdıyordu.

"Seren hanım, buyurun lütfen!" Sekreterin bana seslenmesiyle, karnıma daha bir ağırlık çökmüştü. Alt dudağımın kenarını ısırıp ayağa kalktım. Gülümseyerek bana bakan sekretere yapmacık bir gülüş sergiledim ve elimi cebimden çıkarıp, beyaz olan kapıyı yavaşça açtım.

Kalbim yerinden çıkacakken, ağrıyan karnım her defasında beni daha çok endişeye sürüklüyordu. Yarılanan kapının ardına baktığımda, karşılaştığım tanıdık yüz ile kaşlarım çatılmıştı. En azından gördüğüm bu tanıdık yüz ile biraz da olsa rahatlamıştım. Hafiften tebessüm ederken, kapıyı örttüm ve geniş olan odanın ilerisinde ona doğru ilerlemeye başladım.

Gülümseyerek bana elini uzattığında, gülümsemek için kendimi zorladım ve elini tuttum. Beyaz önlüğü, içine giydiği siyah dar gömleğiyle hiç uyuşmazken, yakasında yazan ismine kaşlarım havalanmıştı.

Kaan Girgin

"Merhaba, yosuna oturan Seren Hanım." Otuz iki diş gülümsedi ve elini çekti.

"Merhaba, psikolog olabileceğini asla tahmin etmediğim Kaan Bey." Derin bir nefes aldım ve oturmadan önce üzerimdeki montu çıkardım. Kırmızı kadife koltuğa oturduğumda, yan tarafımda oluşan boşluğa çantamı ve montumu koymuştum.

"Neden öyle söyledin?" Dudak büzdüm.

"Bilmem, daha çok artist gibi duruyordun." Gülümsedi ve eline aldığı kalemi parmaklarının arasına yerleştirerek, önünde suran ciltli defteri açtı. Odaya hiç göz atmadan sadece önüme bakıyordum. Ve gözlerim, dün gece doğru düzgün uyuyamadığımdan hala acıyordu.

"Evet Seren, bana biraz kendini anlatır mısın?"

"Hayır!" Kaşlarını çattı. Kafası karışmıştı. Hala önüme bakmaya devam ediyordum ama hemen yan tarafımda olduğu için yaptığı yüz hareketlerini görebiliyordum.

"Bakın, ben buraya isteyerek gelmedim. Ayrıca zaten ayda bir kez geleceğim. Bu yüzden, fazla olayları kurcalamanın gerekli olduğunu düşünmüyorum." Evet, ayda sadece bir kez gelecektim çünkü psikoloğa gitmeyi bir şartla kabul etmiştim. O şartta buydu işte.

"Annen bana istemediğini dile getirmişti. Ama sen dünden kararlısın, konuşmamaya." Kafamı onaylar şekilde salladım. Karın ağrım geçmiş olmasına rağmen, hala baskı hissediyordum.

"Peki, o zaman şöyle yapalım. Bana istediğin bir konudan bahsedebilirsin ve bende senin hakkında tahmin yürütürüm? Senin için uygun mu?" Gözlerimi yumup, kafamı geriye attım.

"Bir deniz dalgasıyım, uçuruma seyre dalan. Bir köpüğüm, denizine aşık olan. Belki de biraz güneş ışığıyım, senin yüzüne yansıyan. Birazda uçan kuşum, ölümüne rüzgara karşı koyan." Konuşmasına izin vermeden devam ettim.

"Yaralıyım sanki, kalbimi çöpe atan o kişiye. Bir oyuncak bebeğim, bir kızın elinde. Maskesini takmış bir katilim belki de, senin önünde gözlerimi ayırmak istercesine." Gözlerimi açıp, mavi gözlerine odaklandım. Anlam veremeyen bakışlarına karşı gülümsemiştim. Masasının üzerinde duran bir kutuyu alıp, elimde çevirdim. Kutu da kırmızı kadifeydi. Demek ki seviyordu, rengini ve dokusunu.

Ardından, ona doğru dönük olan çerçeveye uzandım. Siyah olan çerçeveyi elime alarak fotoğrafa baktım. Kendisi ve kucağında bir küçük kız vardı. Kız boncuk gözleriyle ve sarı saçlarıyla aynı ona benziyordu.

"Kızın güzelmiş. Kaç yaşında?"

"Teşekkürler, beş yaşında."

GÖZÜ KAPALIWhere stories live. Discover now