Özel Bölüm • Hayaller ve Gerçekler

13.3K 1.1K 373
                                    

"Çocukların uçurtmalarına benziyorsun
Biliyor musun...
Rüzgarı hiç dinmeyen bir mavilikte
Güneşli sular gibi gülümsüyor yüzün."
Şükrü Erbaş

Nisan, 1994

Ecevit bol pencereli yüksek binayı baştan aşağıya bir kez daha inceledi. Burayı bulana kadar canı ayaklarına gelmişti. Eğer doğru yer değilse, Günçiçek'i tanıdığını iddia eden o hippi yalan söylüyorsa üşenmeden okula döner, onu bulur ve bir güzel benzetirdi. Arkaya yaslanmış, ardına kadar açık duran dış kapıdan içeri girdi.

Fransızlar Fransızca'dan başka dil konuşmazlarmış yalanı ayan beyan açığa çıkmıştı. Bilmiyorlardı ki... Hayatında böyle biçimsiz, böyle katı aksan duymamıştı. Onlara çevirmenlik yapacak, adını söylemekten öteye geçen birini bulmak on beş dakikalarını almıştı. Çocuk sıkılıp kaçmasın diye de kanatlı sigaralarından birini el mahkûm feda etmişti. Dua etsindi de değsindi yoksa dünyanın parasını havaya saçmış olacaktı. Babası duysa ki kız peşinde koşup ülke değiştirdi, cebindeki son parasıyla ancak bir paket sigara alabilir gecelerce uyku uyuyamazdı.

Üçüncü katta durup saçlarını parmaklarıyla geriye tararken nefeslendi. Kadının karşısına düzgün çıkmak istiyordu, beş yaşında evine koştur koştur varan küçük bir çocuk gibi değil. Önce beyaz kolsuz tişörtünün ve onun üzerini giydiği, önünü iliklemediği kot gömleğinin duruşunu test etti. Sırt çantasının deri ceketini toplamadığından emin olup bilekliklerini düzeltti, sağ bileğine sarılı şifon eşarbın bir santim bile oynamayışına gülümsedi. Az kalsın çıkarmayı unuttuğu siyah, yuvarlak gözlüğünü de gömleğinin cebine sıkıştırdıktan sonra diğer iki katı daha aheste, nefes nefese kalmamaya özen göstererek çıktı.

Adresin yazılı olduğu kâğıttaki kapı numarası şimdi göğüs hizasından ona dik dik bakıyordu. Beklemeden kapıyı çaldı. Beklerse düşünürdü, düşünürse plan yapar ve sahteleşirdi. Ne olacaksa olacaktı.

"Agnès," Kadının telaşlı ama bir o kadar sinirli sesi Ecevit'in kulaklarına doldu. "Avez-vous encore oublié vos clés?" Ecevit'in kalbi ona cesaret verir gibi göğsünü içten yumrukladı ve aynı anda kapı açıldı.

Kadının çatık kaşları onu görünce düzleşti. Şaşkınlıkla aralanan ağzından sesli bir nefes çıktı. Badem gözleri baktığı şeyi anlamlandırmaya çalışır gibi genişlemişti. Ecevit henüz kadının yüzünü doğru hatırlayıp hatırlamadığını bile anlayamadan kapı kalbinin şiddetiyle yarışır şekilde suratına çarpıldı. Kot tulumunu ve büyük ön cebine sıkıştırdığı fırçalardan başka bir şey görememişti.

Birkaç saniye ses gelmeyince "Günçiçek?" diye seslendi.

İsmini duyan kapının ardındaki kadın elini ağzına kapattı. İnanamıyordu. İki ay önce tanıştığı, yeniden görmeyeceğine emin olduğu ve bir kez rüyasında buluştuğu adam söylediğini yapmış, kapısına gelmişti. Buradaydı. Düğüm düğüm olan kalbi boğazını zorluyordu. Birkaç derin nefes alıp yüzünü yelledi.

"Eğer rahatsız olduysan hemen giderim," Günçiçek çaresizce aralarındaki tahta duvara baktı. Aklı bir yerine gelse konuşacaktı.  "Biraz daha bekle diyorsan da kapıyı tıklat." Kadın heyecanla kıvırdığı parmaklarının orta eklemleriyle kapıya vurdu ancak elinin ayarının kaçtığını adamın o gece hafızasına kalıcı olarak kazınan gülüşünü duyunca anladı.

İlk iki hafta ne kadar umutla beklediğini bir kendisi bir de eskiz defteri biliyordu. Adresini vermediğine içten içe pişman olmuş, dersi olmadığı günler bile okulda saatlerce vakit öldürmüştü. Mart bittiğindeyse umutları yeni filizlenen çiçeklerin aksine kuruyup gitmişti. Gelmeyecekti. Kandırıldığını bile bile şaşırmış, üzülmüş, kendini günlerce paylamıştı. Bu hayal kırıklığının tek iyi yanı artık gözüne güzel görünen resimleriydi diye düşünüp bahanelere sarılmıştı.

Benim Adım EbruliWhere stories live. Discover now