1:Kanlı Toprak, Mavi Ay Ve Özgürlük İsteyen Bir Esir

1.1K 80 50
                                    


Kırmızı bir gökyüzü gördüm ve mavi bir ay, ay parladıkça topraktaki kan gökyüzüne çekiliyordu ve bu ölümcül ikili gökyüzündeki herkese korku salıyordu.

Kendimi daha güçlü hissettiğim başka bir an hatırlamıyordum, ama aynı zamanda deli gibi korkmuştum, bu yüzden fısıldadım "beni özgürleştir"

Ve uyandım.

Yatağımda değildim çünkü rüyamın aksine mavi olan gökyüzünü görüyordum ve ay yerine güneş vardı, parıl parıl parlayan ve sıcaklığıyla bana yaşadığımı hissettiren güneş.

Etrafımda gökdelen gibi uzun ağaçlar vardı ve sırtıma batan dalları hissediyordum, kalkmak istemiyordum, tamamlanmış hissediyordum ama kalkmak ve gerçekle yüzleşmek zorundaydım, mükemmel ve özgür gökyüzünün altındaki kanlı gerçeklerle.

Yavaşça ayağa kalkarken ne olduğunu az çok biliyordum "lütfen az kişi olsun, lütfen" içten içe inanmadığım tanrıya yalvarırken korkarak gözlerimi aşağıya çevirdim, yarım yamalak dileklerim tutmamıştı, yerde bir sürü ceset vardı.

Evimize doğru giden orman yolu kan gölüne dönmüştü, bu durumda normal bir insan üzülürdü ama gerçekten artık bir şey hissetmiyordum bu yüzden yaptığım tek şey cesetleri takip ederek evimi bulmak oldu.

Malikanenin demir parmaklıkları önünde nöbet tutan tanıdık sima, geceliği kanla kırmızıya dönmüş ve saçları karman çorman olmuş patronun kızını görünce gözleri kocaman oldu "küçük hanım!" koşarak yanıma geldi, her ne kadar olacakları bilse de her seferinde benim için endişelenmesi tatlıydı, Sebastian iyi bir insandı "iyi misiniz?" ceketini çıkarıp omuzlarıma bıraktı ve yaralanıp yaralanmadığımı kontrol etmeye başladı "tanrım, bu iş çığırından çıktı artık, lanet olası Michael sana bir öğretmen bulmak için neyi bekliyor, ölmeni mi?!" o sinirle konuşurken ben gülümsedim "sıkıntı yok" hayır vardı, katil olan benken yine benim için endişelenmeleri bile bir sıkıntıydı.

"hadi size banyoyu hazırlayalım, bende o sırada babanıza haber vereyim" başını sallayarak onu onayladım.

Sebastian başka hizmetlileri çağırırken beni odama çıkarıyordu, 3-4 tane kadın küveti doldurup giysilerimi çıkarıp ufak tefek yaralarıma bakarken başım dönüyordu, bu döngüden bıkmıştım, ben iyi davranılmayı hak etmiyordum ve hizmetlilerin hepsinin benden nefret ettiğini de biliyordum, haksız da sayılmazlardı.

Banyomu yapıp ayaklarım sargılandıktan sonra (çıplak ayakla ormanda yürüdüğüm için parçalanmışlardı) yine aynı sıkıcı konuşmayı yaşamak üzere babamın çalışma odasına gittim, kapıyı üç kere tıklattıktan sonra içeriden bir ses duyuldu "gelebilirsin"

Kapıyı yavaşça araladım "günaydın babacığım" resmen benim erkek versiyonum olan babama bakarken bu sefer tartışmayı kazanmak için aklında planlar yapmaya başlamıştım "günaydın Lana, sana söylemem gereken-" "dur, sen konuşmadan ben bir şey söylemek istiyorum" dudaklarını birbirine bastırıp devam et anlamında başını salladı "ölürlerse vicdan azabı çekmeyelim diye hapis mahkumlarını hizmetli olarak aldığını biliyorum, ama onlarda insan ve bunu yapmaya hakkımız yok" "bu konuyu zaten-" yine sözünü kesip hemen atladım "ayrıca er geç gücümü kullanmayı öğrenmem gerekiyor, bir yolu olmadığını söylüyorsun ama bunun için akademiler varmış?"

Oradan buradan duyduğum bilgileri babama sunarken derin bir nefes aldı "önce otur bakalım" beni başından savmasını beklediğim için şaşırmıştım, deri koltuğa otururken ellerini önünde birleştirdi ve söyleyeceği şeyleri tartmaya başladı "Sebastian ve sen beni bu konu da darlayıp duruyorsunuz, ve evet haklısın suçluları öldürmek de sonuç olarak cinayet ama seni göndermememin bir sebebi vardı"

|you| gojo satoruWhere stories live. Discover now