1.BÖLÜM

22 5 1
                                    

Seviyorum Seni

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!" der gibi.   

Yüzümde belli belirsiz bir tebessüm, son bir şiir için " ha gayret " diyerek uykuya inat savaş açan göz kapaklarım, sobanın boğucu sıcaklığından biraz olsun kurtulabilmek için yastığımın dört bir yanına dağılmış saçlarım, durmaksızın iki yana sallanan çıplak ayaklarım ve ben, bu geceki son şiirimin satırlarını okuyorum. 

Her gecem bu rutinden ziyade, bilmem kaçıncı rüyasını görürken bile dünyanın sekizinci harikası misali bir güzellikte uyuyan bebeği izlemekle geçiyor. O'nu tanımlarken bir bebek güzelliğine benzetmem çok doğal, çünkü her kim görse böyle tanımlardı. Hele ki boyum kadar bacağa sahip olan fıstık gibi kızlar... Kim bilir günde kaç kızın yanından geçiyor. Acaba oda bakıyor mudur? Ben kız halimle aval aval bakıyorsam, o da bir erkek olarak ... Hayır hayır bakmıyordur ya, bakmaz yani. Birde ağızlarını kocaman açmaları yok mu görmemiş gibi, bir görsem boğazının gittiği yere kadar ayağımı sokardım. Kızlara olan yabani tavrım küçüklükten beri vardır. Bu algım, onun yüzünden bende yapışıp kaldı. Birde hepsine aynı kalkanı gösterince, benden korkar olmuşlardı. Bu yüzden hiç kız arkadaşım olmamıştı çocukluğumda. Büyüdüğümde de olmamıştı, şuanda da yok zaten. Küçükken ihtiyaç duymuyordum fakat bu aralar o kadar ihtiyacım olduğunu hissediyorum ki. Her şeyimi onunla paylaşamıyorum. Erkek olması pek dert ettiğim bir sorun olmadı bu zamana kadar. Çünkü ondan hiç bir şeyimi saklamadım, saklayamıyorum da zaten. Küçüklükten beri tanımışlığımdan kaynaklı olduğu için rahatlıkla anlatabiliyorum. Hatta ilk regl olduğum zamanı bile.  Bazen aklıma gelince kahkahalara boğulduğum oluyor. Salya sümük ağlamıştım öleceğim diye. O günün ertesi boğazlarım çok ağrımıştı. Bunu her kızın başına gelebilecek bir durum olduğunu bile ondan öğrenmiştim. Tabi daha sonra ölüm korkum geçmişti. Kızlar annelerine söylerdi, bense bir annem olduğu halde ona söylemiştim. Ne garip değil mi? İnsanın annesinden bile yakın olduğu biri olur mu hiç? Bu konuya her girdiğimde gözlerim dolar, dudaklarım büzülürdü bir çocuk gibi. Hiçbir yokluk, anne yokluğuyla boy ölçüşemez derler. Annesi hayatta olmayanları gördüm, gülüşünün bile farklı olduğunu, bir tarafının hep eksik kaldığını. Annesi hayatta olanları gördüm, mutlu bir tabloda yaşarlarmış gibi.Her neyse, kapatayım bu konuyu. Çocukken biraz gerizekalı ve saf olmamdan kaynaklı sorduğum soru şuan bile aklıma gelince yanaklarım kıpkırmızı oluyor. Bunu aklımdan bile geçirmek istemiyorum. " Benden kan geliyorsa senden neden gelmiyor " demiştim. Yerin dibine girme gibi bir icat olsaydı, ilk deneyen kişi kesinlikle ben olurdum. Ben hatırlıyorsam o da hatırlıyordur. Benim gibi geliyor mudur aklına, çocukluğumuz. İnşallah gelmiyordum. 

Hayır yani gelsin de bu olay gelmesin. Ne güzel anılarımız dururken bunu hatırlaması...Yemin ederim, yerin dibine girme icadının çıkmasını beklemez ,deney olarak kabloya alete gerek kalmadan kendimi feda eder yaparım. Haber manşetinin ilk sayfalarına bir bakmışsınız ki ben çıkmışım kim bilir, bunu bir düşüneyim bence, düşüneyim.

Şiiri okumayı bitirip yerimden sessizce doğruldum. Tam kalkıyordum ki bana doğru dönünce  kendimi yatağa attım. Gözlerimi yalandan kapatınca, kirpiklerimi oynattığım için anlıyordu. Bu yüzden ona arkamı döndüm. Biraz bekleyip parmak uçlarında yürüyerek kiremit rengindeki rafın üstüne koydum ve yatağa aynı sessizlikte giderek tekrar yattım. Geceleri uyumamam için şikayetçi olduğu için beyefendi, kendi evim değilmiş gibi diken üstünde oluyorum. Bir gram bile uykum gelse belki uyurdum, ama uyuyamıyorum işte ne yapayım. Neden böyleyim, bilmiyorum. Boylu boyunca uzandığım yatakta bir o yana, bir bu yana dönüp duruyorum. Birde önüme gelen saçlarım yok mu, sinirden yolmama ramak kaldı. Yastığımı ayak ucuma koyup öyle uyumayı denedim, olmuyor. Çapraz yattım olmuyor, başımı aşağı sarkıttım olmuyor, ayaklarımı soğuk duvara yasladım, kollarımı başımın arkasında birleştirip gözlerimi kapattım. Yine ve yine olmuyor. Bıkkınca derin bir nefesi dışarı bıraktım. Ellerimle terleyen kıvırcık saçlarımı bileğimdeki tokayla sıkıca topuz yaptım. O kadar çok sıktım ki, canımın acımasıyla sabahı edebilirim belki. Dizlerimle yatakta ilerleyerek küçük pencereyi kaplayan ince perdeyi araladım. Gördüğüm tek şey karanlık. Baktıkça insanı ürkütebilecek bir türden karanlık. Sabahları cennetten farksız bir eşsizlikte iken, geceleri korku filminin çekildiği yerlerden farksız oluyordu. Burası neresi mi? Bir orman. Biz ormanda yaşıyoruz. Burası bizim yuvamız ve buradan başka gideceğimiz tek bir yer bile yok. Tek bir kimsemizin olmadığı gibi. Karanlık beni içine çektikçe bambaşka şeyler kafamı kurcalıyor, kurcalıyor, beni hapsediyor.                     - Dünya.                                                        Bulunduğum sessizliği bozan ses, beni o karanlıktan çekip alıverdi sanki. Perdeyi hızlıca çekip, irkilerek ona baktım. Uyanmış. üzünde yeni uyanmış bir ifade yok. Yatağında oturur vaziyette, saçları dağılmış, kollarını göğsüne bağlamış bana bakıyor. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 17, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DİVANEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin