2|Ara Sokak|

66 2 0
                                    

Korku ve öfkeden dolan gözlerimle hızla etrafa göz attım. Bulanık görmeme rağmen hiçkimse olmadığı anlaşılabiliyordu. Öfkeyle etrafımda dönerken tek elimi saçlarıma geçirdim.

"Nerdesin lan! Nerdesin!? Seni bi bulayım! İlk gördüğüm yerde boğazına yapışıcam! O güne kadar ölme! Ölme ki o zevki kendim yaşayayım!" Göz yaşlarım yanaklarımdan aşağıya hızla süzülürken  görüntü daha da bulanıklaştı. Topraklı zemin hızla ayaklarımın altından kayarken, renkler solgunlaştı ve sonunda sadece siyah kaldı.

Gözlerimi açtığımda, siyahtan eser yoktu. Bembeyaz loş bir ışık perdesi vardı gözümün önünde. Gözüm henüz alışamadığı için etrafı seçemiyordum. Yavaş yavaş ışığa alıştığımda hastane odasında olduğumu anladım. Gözlerimi ovuşturacağım sırada elimdeki serumu farkedip yüzümü buruşturdum. Serumlardan nefret ederim.

Ah! Tabi! Benim öyle başımda bekleyecek mavi gözlü sarışın bir erkek arkadaşım yok. Bu yüzden beyazla kaplı oda da sadece ben ve elimdeki serum var.Ha birde işini bırakıp gelmeye tenezzül bile etmeyen bir babam ve varlığımı umursamayan üvey bir annem var. Kısaca serum ve ben başbaşayız.

Ne kadardır baygın olduğumla ilgili bi fikrim olmasa da çok yorgun ve bitkin hissediyordum. Biraz daha uyumanın bir sakıncası olmadığını düşünüp göz kapaklarımın düşmesine izin verdim.

•●•●•●•

"Uyanıyor" hemşire olduğunu düşündüğüm kadının sesiyle gözlerimi açmaya çalıştım. Parlak ışık her ne kadar izin vermese de sonunda gözlerimi açtığımda babamın da burada olduğunu gördüm.

"Kızım! Iyi misin?" Hayır, saatlerdir uyuyor olmama rağmen hala bitkin ve berbat hissediyorum.

"Iyiyim."  Babam derin bir nefes verirken içeriye bembeyaz kıyafetli kel, uzun bir adam girdi.

"Merhaba Kayracım. Nasıl hissediyorsun." 

"Burdaki doktor siz olduğunuza göre nasıl hissetmem gerektigini sizin bilmeniz gerekmez mi..." doktor önlüğünün cep kısmında asılı olan ismi okuyarak devam ettim. "Aras Bey?" tepkime hiç şaşırmadan tebessümle devam etti.

"Sizi sinirlendirmek gibi bir amacım yoktu Kayra Hanım."

"Zaten böyle bi amacın olsaydı orda değil burda olurdun." Derken üstünde yattığım sedyeyi gösterdim.

"Öhöm.. Şimdi Kayra Hanım sorularıma dikkatli ve düşünerek cevap vermenizi istiyorum."  Dinliyorum manasında kafamı salladım.

"Son zamanlarda kusma, baygınlık, göz kararması gibi olaylar yaşıyor muydunuz?" Son bir ayı göz önüne aldım. Ara sıra kusuyordum ama onun nedeni içkidendi. Göz kararması fazla olmasa da ara sıra oluyordu ama neredeyse ilk kez bayılmıştım.

"Bazen kusuyordum ama içkiden dolayı oluyordu genellikle. Bir kaç kez gözüm karardı ama baygınlık geçirmemiştim." Isminin Aras olduğunu öğrendiğim doktor elindeki kağıtlara bir şeyler yazıp gözlüğünü düzeltti.

"Ne sıklıkla içki kullanıyordunuz?"

"Her gün diyebilirim" Doktor "Hmm.." gibi sesler çıkardıktan sonra

"Bir kaç tahlil yapmamız gerekiyor. Onları hallettikten sonra size kesin bir şey söyleyebilirim." Hızla elimdeki serumu elimden çıkarıp ayağa kalktım. Burda o saçma tahlillerle zaman kaybedemezdim.

"Tahlilleriniz falan umrumda değil! Ben burda zaman harcamak istemiyorum!"

"Durun Kayra Hanım! Ne yapıyorsunuz!"  Babam beni tutmaya çalışırken doktor da engelleyici laflar söylüyordu.

"Baba burda daha fazla kalmak istemiyorum!" Hastanelerden zaten nefret ederken bir de tahlillerle uğraşamazdım. Önemli bir şeyim yoktu ki. Ne diye bu kadar abartıyordu bu doktor! Çok içtiğim için ara sıra gözüm kararıyor ve kusuyordum. Bu günse ani duygu değişimi yüzünden bayılmış olmalıyım.

Babamın elinden kurtulup hızla kıyafetlerimi alıp hastane odasından çıktım. Beyaz koridorda ki hastalara dikkat ederek adımlarımı hızlandırdım. Asansörün yanına ulaştığımda henüz 6. kattaydı ve tabelalardan anladığım kadarıyla biz 2. kattaydık. Eğer asansörü beklersem babam ve doktor bana yetişip gitmeme engel olurlardı. Daha fazla zaman kaybetmemek için merdivenlere yönelip hızlı adımlarla aşağı indim. 1. kata gelmiştim bile. Sonunda giriş katına indiğimde hastane kapısının yönünü bulmaya çalıştım. Şansımı sol taraftan denediğimde kapıya yakın olduğumu gördüm. Arkamdan bağıran personellere aldırmayarak adımlarımı hızlandırdım. Ah, kahretsin üstümü değiştirmeyi unuttum! Ve şuan üstümde sadece incecik bir hastane önlüğü var. Içimin tamamen görünmesiyle birlikte dışardaki insanlar büyük bir ihtimalle tımarhaneden kaçtığımı falan düşünecek. Lanet olsun! Hastaneden uzaklaştığıma emin olduktan sonra ara sokaklardan birine daldım. Hızla pantolonumu bacaklarımdan geçirip botlarımı giydim. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra salaş bluzumun boyun kısmından ayaklarımı gecirip yularıya çekiştirdim. Hastane önlüğünden kollarımı kurtarıp blüzübe geçirdim. Sonunda hastane önlüğünü tamamen çıkardığımda tam olarak hazırdım. Kimsenin görmemiş olmasını umut ederek ara sokaktan ilerlemeye devam ettim. Buradaki evlere göz gezdirirken camdan birinin beni izlediğini gördüm. Hasiktir! Hızla yüzümü gizleyerek koşmaya başladım. Birkaç saniye sonra pencereye tekrar baktığımda orda olmadığını gördüm. Yavaşlayarak ellerimi dizlerime koyup nefes alış verişimi düzene sokmaya çalıştım. Birkaç dakika bekledikten sonra tekrar ilerlemeye devam ettim. Ağır adımlarla ilerlerken ensemdeki nefesle ürperdim. Arkamda birinin olduğunu düşünsemde dönüp bakmak isteyen merakımı bastırmaya çalışarak ilerledim. Ara sokaktan bir an önce çıkıp kalabalık bir ortama girmek istiyordum. Adımlarımı hızlandırarak belirli bir ritimle yürümeye devam ettim. Ensemde hissettiğim sıcaklık hala devam ediyordu. Rüzgar? Rüzgar olabilirdi. Evet, kesinlikle hissettiğim şey rüzgardı. Başka ne olacaktı ki? Arkama bakmama gerek bile yoktu. Takip ediliyor olsam bile dibime kadar girecek değildi ya. Yoksa dibimde miydi? Ben mi fark etmiyorum? Belkide her dakika ensemdedir. Üflediği nefesi gibi... Her dakika peşimdedir belki de? Bu olabilir miydi? Peki ya mezarlıkta? Eğer ensemdeki nefes ona aitse şuan bunları düşünmem çok gereksiz ve zaman kaybı olurdu. Adımlarımı hızlandırmıştım ki ani bir refleksle koşmaya başladım. Adım sesi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Kendi ayak seslerimden başka bir ses yoktu. Sonunda cadde göründüğünde son gücümle koştum. Birkaç dakika sonra çoktan kalabalığa karışmıştım. Karşıdan gelen taksiyi durdurup arka koltuğa attım kendimi. Nefes alış verişimi düzene sokmaya çalışsamda göğsüm hızla inip kalkmaya devam ediyordu.

"Ne tarafa gidiyoruz hanımefendi?" Nefes nefese konuştum.

"Akis, Akis Kafe"  şoför aynadan bana son bir bakış atıp sürmeye başladı. Dönmemiz gereken yolu kaçırıp düz ilerlediğinde aceleyle seslendim.

"Hey! Burdan dönmemiz gerekiyordu!" Orta yaşlı adam umursamadan sürmeye devam etti.

"Hey! Size diyorum!" Adama sövmeye başlayacağım sırada telefonum titremesiyle duraksadım. Hızla mesajı açtım.

Kimin arabasına bindiğine dikkat etmelisin.

Korkudan rengim saramış, iyice koltuğa sinmiştim. Normal bir taksiye binmiştim. Buna bineceğimi nerden anlamıştı ki? Bu kadarını nasıl bilebilirdi ki? Düşünce ve sorularımdan arınıp bağırmaya başladım.

"Indir beni! Arabayı durdur! Ya durdur diyorum arabayı! Dursana!" Sonunda ani bir frenle arabayı durdurup aşağı indi. Arabanın kapısını açıp aşağı indim. Koşmaya başlayacağım sırada hızla bileğimi havrayıp bagaja doğru ilerledi. Bagaj kapağını yukarıya kaldırıp bir kaç parça ip ve bant çıkardı.

"Bırak beni! Napıyosun sen ya!" Bileğimi kurtarmaya çalışıyordum ama benim yanımda çok güçlüydü. Boştaki elimle kolunu kavrayıp bütün gücümle ısırdığımda adam acıyla inledi.

"Ahh! Ulan ben senle mi uğraşıcam!" Sertçe bağırdıktan sonra kolumu bıraktı. Işe yarayacağını hiç düşünmemiştim. Bu yüzden şoku atlatmak için duraksarken adamın torpidodan pamuk ve bir ilaç şişesi aldığını farketmemiştim. Tam koşmaya hazırlanmıştım ki aniden burnumu kapatan pamukla gözlerim karardı ve vücudum uyuşmaya başladı. Yer yine ayaklarımın altından kayarken kapanan göz kapaklarıma engel olamadım.

UfaklıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin