1. KALBZEN (Yalancı)

1K 111 86
                                    

Keyifli okumalar!

****

Gözlerimin üzerine taşıyamayacağım bir yük yüklenmiş hissiyatında gözlerim kapanıyor, yükün verdiği ağırlıkla göz kapaklarım isyan ediyordu. Bedenim ise soğuktan zangır zangır titremeye başlamıştı. Yağmur durmuş, güneş batmış, hava kararmaya yüz tutmuştu. Karanlık yavaş yavaş içime doğmaya başlamış, ruhumu harmanlamıştı. Ruhum acıyla karanlık ile dans etmeye başladığında karanlığın elini tutmadım; uzattığı yakıcı ipe sarıldım, iple beraber yanmaya başladım. Beyaz elbisem karardı, fakat bedenime bir şey olmadı. Bedenim dimdik dururken, ruhum külden ibaret kaldı.

Ruhum bendim, bedenim bendim, acı çekip yanan bendim. Ama ben kimdim? Güneşe sesleniyordum; dönmesini, içimi aydınlatıp, kendi ısısıyla ısıtmasını istiyordum. Ama o beni umursamıyor, duymazlıktan geliyordu. Isısını üzerimden çekip donmamı istiyordu. Belki de bencil olan ben, yine bencilce düşünüyordum. Şeytanın kulağıma fısıldayışını melek sanıyordum. İçim cayır cayır yanarken üşümeye devam ediyordum. Güneş yoktu ama ruhumda beni yakıp kavuran ateş vardı.

Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Bir süre kararmaya başlayan göğü izledim. Düşündüm... On iki yaşımdayken John'a, "Hayat her zaman çok acımasız mıdır John?" diye sormuştum. John önümde çömelip aynı boya gelmemizi sağlamış, koyu gözleriyle gözlerime uzun uzun bakmıştı. Gözlerinde kimsenin sunmadığı güven vardı, gözlerinde bir kişinin bile hissettiremeyeceği saf şefkat vardı.

"Hayat sana nasıl davranıyor Arya?" sorduğu soru gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Bir süre öylece durup düşündüm, gözlerimi ondan kaçırdım. Demek istediğim o kadar çok şey varken sustum. İçimde bıraktım.

Yere bakmaya devam ederek sadece, "Kötü." demiştim.

Yağan yağmurun ıslattığı betonda ayağımı sürttüm, belki de oyalanmak istedim. Yüzüne bakmaya utandım. Ayağımı yerde biraz daha sürtüp başımı yerden kaldırdım, zorlukla nefes alıp John'a baktığımda gümbür gümbür atan kalbim duracak gibi oldu. Sebebini bilmediğim bir şekilde John'un karşısında her zaman heyecanlanırdım. John hiç konuşmadan beni izlemeye devam etmişti. Gözlerime bakarken tedirgindi. Umutluydu, ama umutsuzdu da. On iki yaşımda bunun sebebini merak etmiş ancak o an nedenini öğrenememiştim. Şimdiyse nedenini biliyordum. John herkesten daha çok beni önemsiyordu. Başıma gelebilecek en küçük şeyden bile korkuyordu. Hayatımda beni önemseyen ilk insan olmuştu.

John konuşmaya hazır bir şekilde dizlerinin üzerine daha çok çöküp ellerimi sıktı. "O zaman sence hayat acımasız mıdır?" diye sorduğunda bekletmeden cevap vermiştim.

"Bilmiyorum."

"Ne yapalım biliyor musun Arya'm? Büyümeni bekleyelim. Hayatı daha iyi tanı, kararı o zaman ver." demişti.

Başımı onayladığımı belli eder şekilde sallayıp, buruk bir tebessüm göndermiştim John'a. Sorumun cevabını almak için bekleyecektim.

Şimdiyse yirmi dört yaşındayım. Öğrendiğim tek gerçek; hayatın değil, insanların acımasız olduğuydu. Hayat tüm güzelliğiyle bize her şeyi sunuyordu. Ama kötüler bunu hak etmiyor, saçtıkları kibirleriyle dünyayı kirletiyordu.

"Hayat acımasız değil John, insanlar acımasız."

Hayatın değil; benliğimizin, yaşantımızın dengeyi bozmasıydı mesele. Yaşantımız; bugün gülerken, aslında yarının nasıl boktan bir gün olabileceğini yüzüne vuruyordur her zaman. Gülen her zaman ağlar; bu da benliğimiz. John'un şöyle bir sözü vardı:

"Mutlu olan insan yoktur. Mutlu olmaya çalışan insan vardır."

Bu sözün doğruluğunu her gün sorguladım. Mutlu değildim ama mutlu olduğum günlerde olmuştu. Şimdi tekrar soruyorum kendime. Ben mutlu olmaya mı çalışıyorum?

LÜMME (Kitap Oldu!)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ