2' Kanayan Lavanta

259 41 19
                                    

Yorumlarınızı eksik etmeyin olur mu:( çok merak ediyorum:(

Şimdilik belli bir bölüm düzeni yok ama 1 haftadan fazla geciktirmemeye çalışacağım.

Keyifli okumalar!!!

“Ekselanslarını gördünüz mü?”

“Bilmiyorum, bu sabah odasında yoktu. Hizmetliler ellerindeki kıyafetlerle olduğu gibi geri döndüler.”

“En son dün akşama doğru Kral Xiao ile görüşmüştü. Sanırım bir yere gitti. Belki gardiyanlar biliyordur. Onlara sor.”
 
Biraz önce kahvaltı tepsisini prensin odasına bırakmış olan hizmetli, diğer arkadaşlarının yanından ayrılıp bahçeye çıkarak gardiyanları bulmuş ve teker teker Prens Xiao’nun nerede olduğunu sormuştu ancak kimseden kesin cevap alamamıştı. Sabah rutinlerini aksatmaya devam eden prensi bulamazsa ne yapacağını kara kara düşünmeye başlarken köşeden döner dönmez Prens Xiao’nun kişisel hizmetlisi, koruması da denebilirdi, Song Jiyang’ı görünce sevinmiş ve onun yanına vardığında eteklerini tutarak selam vermişti.

“Efendi Song! Sonunda sizleri bulabildim!” Rahatlayarak ellerini önünde birleştirdi.

 Song Jiyang da karşılaştığı hizmetliye selam vermiş ve kadife sesine sızan merakla sormuştu, “Shijie? Bir sorun mu var?”

 Orta yaşlarına girmek üzere olan hizmetli duyduğu samimi hitapla ister istemez başını eğip tebessüm etti.

 Song Jiyang bizzat Prens Xiao’ya hizmet etmek için seçildiğinden, diğer hizmetliler ona birbirlerinden daha saygılı davranıyorlardı. Hem kendileri gibi değildi o, getir götür işleri yapmazdı. Ancak Song Jiyang onların koymaya çalıştıkları mesafeyi umursamıyor ve olabildiğince samimi davranıyordu. Zamanla alışmışlardı da. Başta inatla o mesafeyi korumaya çalışanlar olsa da artık şakalaşıyorlardı bile. Hatta Xiao Sarayı’nın Sır Küpü diyorlardı ona, çünkü kimin bir derdi olsa direkt Song Jiyang’a danışırdı. Herkes yaptığı 5 dakikalık bir konuşmanın hayat kurtarabileceğini söyler, en çok ona güvenirdi. Zevkleri de harikaydı çoğu kişiye göre. Biri saçını kestirse, yeni bir elbise alsa ya da bir resim yapsa hemen ona getirir, fikrini alırlardı. Son derece kibardı. Elinden de her iş gelirdi. Hizmetlisi olsa bile abi-kardeş ilişkisi içerisinde olduğu Prens Xiao, sırf onun kusursuzluğu yüzünden ona canı sıkıldıkça azar çeker, kısmetini kapattığı hakkında yakınır dururdu. Hoş, o da fırsat buldukça Song Jiyang’ı övmekten çekinmezdi doğrusu.

 Onun hakkında bilmem kaçıncı kez aynı düşünceler içerisine giren hizmetli hala kendisine merakla bakan gencin farkında varınca toparlanıp elleriyle oynamaya başladı. “Oh, şey… Ben- Ben Ekselanslarını arıyordum. Bu sabah onu hiçbirimiz göremedik. Nerede olduğunu biliyor musunuz? Günlük planlamanın saatlerini kaçırmak üzere.”

 Song Jiyang bıkkınlıkla iç çekse de yüzündeki yumuşak ifade yerini aynen korumuştu. “Ekselansları dün akşamdan beri özel idman sahasında. Ne dediysem çıkaramadım onu oradan. Yorulmaya başladı ama vazgeçmiyor. Bırakın kalsın. Majestelerinin haberi var zaten. Bugünlük planı aksasın. Geciktirilmeyecek bir şey varsa ben ilgilenirim.”

 Hizmetlinin aklı hâlâ kahvaltısını yapmayan prenste kalsa da birkaç mırıltıyla Song Jiyang’ı onaylamış ve tekrar eteklerini kavrayıp selam verdikten sonra işinin başına dönmüştü.

 O gün hizmetliler tekrar tekrar Prens Xiao’ya ulaşmaya çalışsa da Song Jiyang ile konuşup işlerine dönmekten başka bir şey yapamamışlardı. Güneş batmaya başladığında sarayın mutfak binasından akşam yemeğinin kokuları yükselirken Song Jiyang, Kral Xiao tarafından çağırılmıştı.

Zǐsè Dīngxiāng HuāWhere stories live. Discover now