life of the party.

6.9K 324 194
                                    

Kitap şarkısı, Life Of The Party - The Weeknd.

İyi okumalar.

Kirli tartışmalar, zengin insanlar. Günahların şehri her zamanki gibi içki kokan gecenin sinesinde parıldıyordu.

Yeni kesilmiş saçları, ortamda kahkahalar atarak ellerindeki şampanyayı yudumlayan insanlara uymak istercesine takım elbiseli üstü, keskin çene hattı ile sert görünüme sahip olan Jeon Jungkook beklenilen misafir sayılmazdı.

Gün yüzüne dâhi arada sırada çıkan, işlerini kapalı kapılar ardından yürütmeyi seven pis işlerin adamıydı. Kemikli, dövmelerin ve damarların kapladığı eller sayamayacağı kadar boğaza sarılmıştı.

Çoğu zevkten inlerken, diğer kalanlar acı eşiğinde çığlık çığlığa kalıyorlardı.

Yavaş adımlar ile elindeki davetiyeyi parmakları arasında gezintiye çıkarıyor, gözlerindeki ateşe karşılık dudakları düz çizgi ötesine geçmiyordu.

"Öbür tarafa hoş geldin yakışıklı." Duyduğu kadın sesi ile arkasını dönmüş, sert kağıt gümüş yüzüklerine takılmıştı. Ona seslenen kadını süzdü; kırmızı ruj ile öz güvenini ortaya çıkartıyor, derin yırtmaçlı elbisesi buradaki çoğu erkeği hatta alımlı kadınları bile kendine çekmekten gocunmuyordu.

Jeon, büyük yavaşlık ile gözlerini yeşil gözlere sabitlemişti. Günah şehri, ışıklarını bir an olsun soldurmamıştı. Arkasında bıraktığı büyük yapı, buranın gözde kumarhanelerinden sadece biriydi. Tabelasından süzülen kırmızı ışıklar, ona az evvel seslenen kadının yüzüne yansıyordu.

Tek kaşını kaldırdı, "Tanıyor muyum?" Müzik sesi, derinden gelen sesini bastırmaya yetmemişti. Kadın, kısa açık kahverengi saçlarını kulağının arkasına atarken adımladı. Topuklu ayakkabıları, Jeon'un siyah boyasının parladığı ayakkabısının burnuna değiyordu.

Kırmızı dudaklar, küpeler ile donatılmış kulağa yaklaştı. Lüks giyinen Jeon'un, gümüş küpeleri zıt geliyordu bu görünüşüne. Kadının dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

"Bay Jeon, sizi tanımamak için bir hâyli kör olmak gerekir." Jungkook, burnundan çıkardığı sesten anlaşılacağı üzere histerik bir gülüş atmıştı.

Kadının saçını, onun yaptığı gibi kulağının arkasına atmıştı. Elleri yavaşça kumaşın sardığı ince bele gitti. Yanlarından insanlar geçiyor, Jeon'un elindeki davetiyeler ile içeriye adımlıyorlardı.

"Güzel Lucie, asla vaz geçmeyeceksin öyle değil mi?" Kadının bozguna uğramış ifadesini görmek amacıyla kulağındaki sıcak fısıltıdan uzaklaştı. Kadın yeşil gözlerini devirmiş, Jeon'un yanağına bastırdığı diliyle boğazını temizlemişti.

"Kahretsin." Lucie, sinirle yapılı bedenden kendini uzaklaştırmıştı. Jeon'un dudakları kıvrılmış, az evvel tuttuğu belinden sarkan ses kaydecisini gözler önüne sunmuştu.

"Bıkmış olacağını düşünmek başlı başına bir hataydı." Jeon, sakinlik ile elinde sallandırdığı cızırtılı aleti yere atmıştı. Ayakkabısının topuğu ile sesini kesmiş, karşısında köpüren kadına göz atmıştı.

"Emirleri veren kişiye ilet," Davetiyeyi orta ve işaret parmağında tutarak burnunun üstüne tuttu Jeon. "Onun için gelmişken başkalarını çıkarmasın karşıma."

Lucie, sessiz kalmayı tercih etmişti. Karşısındaki adamın şakası olmadığını en iyi kendisi bilirdi.

Onu yöneten kişi sebebiyle Jeon ile fazlasıyla karşılaşmış, adamın gözünü dâhi seğirtmeden sessiz ve sakin işleri bile nasıl ölümcül yaptığına tanık olmuştu.

 Gyanburu, taekook.Where stories live. Discover now