• 1 •

102 17 59
                                    

“Maalesef,” duyacağım şeye kendimi hazırlamaya çalıştım. İyi bir şey gelmeyeceği belliydi ve ben tam şu anda dünyanın durmasını istiyordum. "Bay Styles, ikinci derecede akciğer kanseri," başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissediyorum. Ellerimin arasından kayıp gidecek miydi? "Tedaviyi en kısa sürede başlatacağız, nefes almasına yardım etmek ve acı çekmesini azaltmak dışında yapabileceğimiz bir şey yok. Kurtulması imkansız. Süreci yavaşlatıp elimizden geleni yapacağız," doktor elini omzuma koyup sıktı ve yanımdan geçip odadan çıktı. Kapıda Harry konuşmamızın bitmesini bekliyordu, özellikle içeriye girmemesini istedim.

Daha 27 yaşındaydı. Onu yalnızca on bir senedir tanıyordum, yalnızca on bir. Kaçırdığım koskocaman bir on altı sene ve yaşamak istediğimiz koskocaman bir ömür. Birlikte yaşlanıp son nefesimizi birlikte vermek isterdik. Sandalyeye çöktüm. Böyle bir şeyi sindirmek zordu, oldukça zor. Bunu sindirmek istemiyorum, sadece gerçek olmamasını diliyorum. Hayatımın ışığını kaybedemem. Harry'yi kaybetmek istemiyorum.

Gözyaşlarımı sildim ve odadan çıktım. Karşımda oturan Harry'yi gördüm. Yine gömleğinin önü açıktı ve uzun saçları omuzlarına dökülüyordu. Yine bana en sıcak gülümsemesini bahşetmişti.

Kendimi tutamadım, boğazımdan gelen hıçkırık dudaklarımdan döküldü. Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Harry her şeyin farkındaydı, neler olacağını, başına neler geleceğini biliyordu. Ağlamak yerine bana sarıldı, o her zaman benden daha güçlüydü. Sıcak nefesini boynumda hissetmemle sakinleşmeye çabaladım. Eli sırtımı okşuyordu, evimde gibi hissediyordum. Kulağıma "Her şey iyi olacak, Loueh," diye fısıldadı. Sesinde umut vardı.

Elini tuttum ve hastaneden beraber çıktık. Arabaya binince eve gidene kadar ikimizde sessiz kaldık, Harry radyodan en sevdiği şarkı çıkınca gülmüştü. Gülüşünün melodisi beni başka diyarlara götürüyordu. Arabadan inince kapıları kilitledim ve Harry ceplerini karıştırırken yanına yaklaştım "Film gecesi yapmaya ne dersiniz, Bay Tomlinson?" keyifle sırıtarak bana sokuldu ve cebinden anahtarı çıkartıp evin kapısını açtı. içeriye girince ceketimi çıkarttım ve onun ayakkabılarını çıkartışını izledim, saçlarında dökülmeler gittikçe artıyordu ve saçları azalıyordu. "Yine the notebook mu izleyeceğiz Harreh?" göz devirmemle bana güldü ve mutfağa geçti, bende peşinden geçtim. "Neden olmasın?" tezgaha yaslanmasıyla önüne geçip kollarımı sıkıca son kezmiş gibi beline sardım. Kollarını boynuma dolayınca gözlerimi yumdum ve bekledim. "Tüm yıldızlar sönene kadar seninle aynı filmi izleyebilirim bebeğim," geri çekilip yüzümü ellerinin arasına aldı ve gözlerinin icine bakmamı sağladı, gözleri kızarmıştı.

"Louis," sesi incelmişti, dudakları kendini tuttuğu için kızarmaya başlamıştı. "Bak benden sonra," devamını getiremeden başını eğdi "Benden sonra hayatına bakmanı istiyorum-" hiç beklemeden sözünü kestim "Harry, benim hayatım sensin. Senden sonrası diye bir şey olmayacak, anladın mı beni? Sadece sen ve ben varız. Sadece sen ve ben bebeğim. Sadece ikimiziz," alnını alnıma dayadığında gözlerimi yumdum, sadece onu hissediyordum. "Seni seviyorum Louis, seni her zaman seveceğim," kuruyan dudaklarını ıslattıktan sonra gözlerini sıkıca kapatarak yaşların akmasına izin verdi. "Sen hayatımı geçirmek istediğim tek kişisin, ait olduğum tek insansın. Bana evimde gibi hissettiren tek kişisin. Diğer yarımsın," elini yanağıma koyup akan yaşları nazikçe temizledi, her hareketinde cildime pamuk dokunuyormuş gibi hissediyordum. "Sende benim için öylesin sevgilim, dünyadaki yedi milyar insana değersin," ağlamaklı sesiyle gülüşü beni üzdügü kadar mutlu etmişti.

Gözyaşlarını öperek temizlediğimde dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı ve çekildi. Dolaptan abur cuburları çıkartıp kaselere boşaltmaya başladı. "Bence çocuk falan yapmalıyız, benden sana hatıra olur ve dünyanın üstüne tatlı bir yaratık bırakmış oluruz," neşeli çıkmaya çalışan sesi kalbimi parçalıyordu. "Hatta belki-" "Harry, akciğer kanserisin," elindeki cips paketini bırakıp tekrardan tezgaha yaslandı. "İkinci derece," başını eğdi, ağzına cipsten atıp hiçbir şey söylememişim gibi bana döndü. "Filmi sen mi açarsın ben mi?" elindeki kaselerle birlikte salona geçti ve koltuğa kuruldu. Peşinden gitmek zorunda kaldım.   Filmi açmamı bekliyordu, oturduğum gibi kumandayı alıp en sevdiği filmi açtım.

Arkama yaslanınca başını göğsüme koydu ve kalp atışlarımı dinlemeye başladı, en sevdiği pozisyon buydu. Sıcaklığım onu çoktan mayıştırmaya başlamıştı. Filmi izlerken uyuşuk şekilde cipsi alıp ağzına atıyordu arada da bana yediriyordu. Filmin yarısına gelmeden uyuyakalmıştı. Mışıl mışıl uyuyordu. Kendini güvende hissettiği her halinden belliydi. Elindeki kaseyi alıp orta sehpaya bıraktım ve Harry'yi kucakladım. Çok fazla kilo vermeye başlamıştı, çabucak erimişti.

Yatak odasına gelince yatağa yatırdım ve üstünü güzelce örtüp yanına kıvrıldım. Yüzünün detaylarını iyice aklıma kazımaya çalıştım, kokusunu asla unutmak istemiyordum.  Her ne olursa olsun, kalbi kalbime sonsuza dek bağlı olacak.

-
ehm merhabalaaar bu kurgu hepimizi üzecek ama olsun :") şimdiden en sevdiğim hikayelerimden birisi oldu

Last Breath || L.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin