• 3•

51 9 51
                                    

Duyduğum adım sesleriyle odaya Harry'nin girdiğini anladım, benim uyuduğumu düşünerek her ne kadar sessiz olmaya çalışsa da heyecanlı olunca bunu başaramıyordu. Yatağa varınca dizlerinin üstünde yanıma kadar emekledi ve açık bukleli saçlarıyla yüzüme doğru eğilerek dudaklarımı uzunca öptü. Uykulu bir şekilde öpücüğüne karşılık verdim, sabahları en sevdiğim uyandırılma şekli buydu. "Hadi uyan koca bebek, bebeğinle ilgileneceksin bugün, unuttun mu?" uykulu bakışlarımla heyecanlı heyecanlı bana bakan gözlerini buldum ve bakışları karşısında dayanamayıp gülümsedim. "Bunu nasıl unutabilirim ki?" Harry gülümserken yüzüme gelen uzun saçlarını çekerek elimi yüzüne koydum ve kendime eğerek dudaklarına yapıştım. Yavaşça karşılık verirken içime sıcaklık dolmuştu. Her bir öpücük içimi daha da çok ısıtıyordu.

Aniden geri çekilmesiyle gözlerimi açmam bir oldu. "Hadi ama kalk artık, iki saat seni mi bekleyeceğim? Daha çok işimiz var." keşke hiç çekilmeseydi. Sabah öpücüklerini, Harry'nin dudaklarını apayrı seviyordum ve hiç bilmediğim yakın bir zamanda onlara sahip olamayacaktım. Yüzümdeki hüznü saklayarak gülümsedim. "Geliyorum şimdi, sen git." tekrardan beni öpüp geri çekildi ve göz kırpıp odadan çıktı. Harry'nin hayat enerjisi aklıma doluşunca derin bir iç çektim ve dolabı karıştırmaya başladım.

Harry'nin sevdiği tişörtlerimden biriyle kot pantolunumu giyip üstüne kapşonlumu giyip aşağıya indim. "Üstüne ceket almadan mı çıkacaksın cidden?" eğildiği yerden kalkınca bana baktı. "Hiç giymek istemiyorum," "Yok öyle bir şey Bay Styles" deyip kahverengi ceketini üstüne giydirip başına da aynı renk tonlamalarında olan kaskenini kapattım. Saçları döküldüğü için oluşan görüntüden rahatsız oluyordu ve bu en azından rahatsızlığını bir nebze giderirdi. Evden çıkınca el ele tutuşarak milkshake almaya gittik.

Milkshakelerimizi alıp yakınlarda olan göletin kenarındaki parka gittik. Harry buraya bayılıyordu, gelecekten ne zaman bahsetsek çocuklarımızla burada piknik yapmanın hayalini kuruyorduk. Harry yere uzanırken cimenlerin üstüne oturup ayakkabılarımı çıkarttım. Yüzümdeki rahatlama ifadesini görünce gülmeye başladı. "Ben gittikten sonra çıplak ayakla bir yerlerde dolaşmanı istemiyorum," bu sıralar hep bunu yapıyordu. Bana gideceğinin haberini veriyordu. Yüzüne doğru eğilerek susması için dudaklarına kapandım. Geri çekildiğimde gözlerimi açmadan sıcak nefesimi dudaklarına doğru vererek konuştum, bundan huylanmış olacak ki dudaklarını birbirine bastırdı. "Böyle bir şey olmayacak bebeğim, bu cümleyi sana daha ne kadar kurmalıyım bilmiyorum ama böyle bir şey olmayacak." kocaman ellerini yüzüme koyup sefkatlice okşamaya başladı. Kalbimi tek bir cümlesiyle paramparça edebiliyordu ama aynı zamanda beni iyileştiren sadece o olabiliyordu. "Louis, buna alış sevgilim.. Seni her zaman gözetleyeceğim eğer sevmediğim bir şey yaparsan sana musallat olurum," deyip yüzüne o haylaz ifadesini taktı. Burnunu kırıştırırken burnunu uzunca öptüm. "Biliyor musun bebeğimiz olsaydı aynı senin gibi olurdu güzelim," "Biliyorum Loueh, iyi ki huy açısından sana benzememiş olurdu yoksa peşinde koşturup dururdum." gülmesi hiç bitmiyordu. Güldükçe nefesi kesiliyordu ama bundan asla vazgeçmiyordu.

En sonunda nefesi iyice kesilince yüzü mosmor kesilmeye başladı. Telaşla kollarımın arasına alarak doğrulttum ve bana yaslanmasını sağlayarak sırtını ovalamaya başladım. "Güzelim yapma bunu.." öksürükleri arasında konuşmaya çalıştı "Louis, gülmeyeceksem neden yaşıyorum?" cevap veremedim. O sakinlesene kadar sırtını ovaladım. En son başını geriye yatırmasını sağlayarak şakaklarını ovalamaya başladım. Bu biraz olsun onu sakinleştirip rahatlatıyordu. Yaklaşık on beş dakika sonra kendine gelmişti ve canını ne kadar yaksa da son kezmiş gibi çiçeklerin etrafa yayılan kokusunu icine çekmeye başlamıştı.

Su gibi olan milkshakeler bittikten sonra kalkıp çöp kutusuna atmıştım. Harry o sırada küçük bir çocukla oynamakla meşguldü. Birlikte penguenler gibi dans ederek şarkı söylüyorlardı ve annesi de onları videoya çekiyordu. Her ne kadar kendini zorlamamasını istesem de her şeyi dibine kadar yaşamak istiyordu. Küçük kız ve annesi parktan gidecekleri zaman kızın yanında diz çöküp kollarının arasına alarak sıkıca sarmalamıştı. Uzaktan duyduğum kadarıyla küçük kıza "Kendi gurur duyduğun şekilde yasa, minik kelebek. Asla kendinden ve hayallerinden vazgeçme." demişti. Gözlerine günışığının vurmasıyla gözyaşlarının onu ele geçirdiğini anlamam uzun sürmemişti. Yanıma dönmesiyle kollarımı iki yana açtım ve hiç beklemeden kollarımın arasına girdi.

"Louis, eğer çocuğun olursa ona asla kendinden ödün vermemesini öğret." yutkundu çünkü asla ikimizin çocuğu olmayacağını biliyordu. Bildiklerimiz cehennem ateşinden daha çok canımızı yakıyordu. "Merak etme sevgilim, ona seni anlatacağım.. babasının diğer yarısını bilecek." dediğim şeyle acı içinde gülümsedi. Karnıma sarılarak başını göğsüme yasladı. Kalp atışlarımı dinlemek onun için sonsuza kadar ilaç olacaktı. Bunun biliyordum. Usulca kısık sesiyle konuştu: "Kalbin neden bu kadar hızlı atıyor, Loueh. Bir sorun mu var?"

Dolu gözlerimi sıkıca yumarak başımı iki yana salladım ve kıvırcıklarıyla oynamaya başladım.  "Hiçbir sorun yok bebeğim.. Sadece senin güzelliğin beni bu hale getiriyor." gülümsediği hissettim. Saçlarıyla oynarken burnuma hindistan cevizi kokusu geliyordu. Harry ile birleşince dünyada duyduğum en güzel koku ortaya çıkıyordu.

Oturduğumuz yerin hemen yakınında olan papatyayı izlemeye başlamıştı Harry. Nefes alış veriş konusunda bana bir şey söylemiyordu ama ben her şeyin farkındaydım. Yavaşça yüzü solmaya başlamıştı. "Sence o orada öylece birinin eline geçmeden yaşayabilir mi?" odaklı bir sekilde baktığı papatyaya baktım. "Bence yaşayamaz, insanlar acımasız bebeğim. Onun canını hiçe sayarak yaşamasına engel olacaklar." zorla derin bir nefes almaya çalıştı. "Onun insanlara.." kesik kesik nefesler alıp veriyordu "İnsanlara bir zararı olmadı, yaşamayı hak-hak ediyor." nefesi kesildikce kendini zorluyordu. En sonunda dayanamayıp ayaklandım. "Hadi gidelim bebeğim," diyerek onu kaldırdım. Yüzü mosmor olmaya başlamıştı. Nefes alamamaktan gözlerini açamıyordu, belinden tutarak ona destek olmaya çalıştım. Başını bana çevirdiği anda daha fazla mücadele veremeyip kollarımın arasına bayıldı.

İnsanların telaşlı sesleri arasında ambulansı aramaları için çırpınıyordum.

Harry bir odaya alınıp nefes alması için takviye yapılırken doktor yanıma geldi. "Bay Tomlinson," sesini duymamla ona döndüm "Bay David?" meraklı bakışlarım karşısında uzatmayıp konuşmaya girişti. "Bay Styles'ın durumu kötüleşiyor, en iyisi hastaneye yatması olacak. Ona burada söz veriyorum ki çok iyi bakılacak. Şimdi ağrılarını dindirmek için hemşireler morfin verecekler. Bunu bir düşünün derim." deyip yanımdan uzaklaştı. Tek yapabildiğim şey Harry'yi düşünmekti.

Hemşire odaya girince peşinden odaya girdim ve Harry'ye morfin verilişini izledim. Çok geçmeden o yeşil gözlerini açıp etrafına baktı. Hastanede olduğunu anlayınca gözleri dolmaya başlamıştı. Hemen elini tuttum, yalnız hissetmesini istemiyordum. Elin sahibinin kim olduğunu anlamasıyla elini kavradı ve acı dolu sesiyle konuştu:

"Ben yaşamayı hak etmiyor muyum, Louis?"

-

merhabalaaar aylardır bölüm atmıyordum sürpriz yapayım dedim

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 27, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Last Breath || L.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin