batman ve superman

944 138 94
                                    

9

"Saçmalama artık ama! Batman her şekilde çok daha iyi yazılmış bir karakter!"

"Sonuç olarak lazer gözleri yok?"

"Kahraman olmak için lazer gözlere ihtiyaç duymaması, en güzel özelliği zaten."

"Kulağa bir eziğin kendini avutuşu gibi geldi."

"En azından Batman, kırmızı bir don giyip dolaşmıyor."

"Bunu yarasa kostümlü birinin söylemesi de komikmiş."

"Uzaydan gelme yeşil bir taşa alerjisi olan birinin bunu demesi daha komikmiş."

"Kendine yarasa deyip de uçamayan birinin bunu demesi-"

"Tamam be yeter amına koyayım! Batman her yönden üstün işte. Halkın genel normlarına uymak için götünü yırtmayan, adaleti yerine getirmek için kendisine verilmiş güçleri kullanmak yerine o gücü kendi elde etmiş bir adam ve Superman gibi sığ bir karakter onunla karşılaştırılamaz bile, bunu da o sikik kafana sok. Oh be!"

Takemichi Hanagaki, bu konuşmanın nasıl başladığını pek anlayamadı.

Manjiro Sano, bir anda yanına oturmuş ve yüzündeki garip gülüş ile batman mi superman mi, diye sormuştu.

Sanki alacağı cevabı çok iyi biliyormuş gibi eğlenir şekilde bu soruyu soruşu, kulağa kesinlikle şüpheli gelse de çocukluğunu manga ve çizgi romanlar arasında geçirmiş kendisi, bunun üzerine fazla düşünmedi.

Konuşma bir anda hararetlenmiş ve yirmi dakikanın sonunda, oturduğu yerde ayağa kalkıp bir anda bağırmaya ve çocuğa, söylediği şeyleri kabul edip anlamadığı için koca bir aptal olduğunu söylemişti.

Uzun sarı saçlara sahip olan diğeri ise dediklerinin farkına ancak varabilen oğlana şöyle bir bakmış ve görüp görebileceğiniz en büyük kahkahalarından birini atmıştı.

Dakikalar boyu karnını tutarak gülmesi de bu sırada dehşete düşmüş bir ifade ile olduğu yere çivilenen çocuğu daha da korkutmuştu.

Bu gülüş sanki, fena dayak yiyeceksin, der gibiydi. Belki de oğlan bunu, sadece kafasında uydurmuştu.

"Vay be... böyle bir inek olduğunu ve bu çizgi roman şeylerini takıntı yaptığını bilsem, daha erkenden uğraşırdım seninle." Gözlerinden neredeyse akacak olan yaşları siler gibi suratını ovaladıktan sonra çocuğa eliyle, oturmasını işaret etti.

Takemichi Hanagaki sessiz sedasız bir şekilde olduğu yere çökerken diğeri de ellerini betona dayayarak konuştu.

"Komikti falan ama... bu bana sikik dediğin gerçeğini değişmiyor Takemitchy. Dayak istiyor olabilir misin?"

"A-ah, tabii ki hayır... cidden üzgünüm ben. Bir anda şey oldu işte. Öyle."

"Dövecek değildim zaten, suratıma öcü görmüş gibi bakman komik oluyor sadece."

"Benim açımdan biraz acımasızca."

"Çok yazık. Keşke umurumda olsaydı."

"Aynen." Ağzının içinde mırıldanarak çocuğu onaylarken aniden aklına gelen şeyi soruverdi. Ses tonu oldukça meraklı çıkmıştı.

"Bu arada, çizgi roman okuduğumu nereden biliyordun ki?"

"Aynı okula gittiğimizin farkındasın değil mi? Arkadaşlarından öğrenmiş oldum bir şekilde."

"Bir şekilde?"

"Bir şekilde."

Konuşmalarının genelde aniden başlayıp aniden de bitmesi saçma ve anlamsız görünse de en iyi anlaşabildikleri şekil buydu ve değişecek gibi de değillerdi.

Yan yana oturabildikleri tüm o sürede, hiç olmadığı kadar rahatlamış hissettiğini kabul etmek istemedi Takemichi Hanagaki.

Bazı şeyleri hiç sorgulamadan öylesine yanında olan, bazen tek kelime etmeyen, bazen de çenesi durmayan bu oğlan kafasını dağıtmasını sağlıyor, aklından çıkarmak istediği her şeyi unutturuyordu.

Yine de ona üzülmeden edemedi. Kendini biraz da... onu kullanıyormuş gibi hissediyordu.

Pekala ki bu, bencilce bir davranıştı. Etrafındaki her şeyi yakıp yıkan biri olarak onun gibi sarsılmaz birine dahi zarar verebileceği fikri, karnını ağrıtıyordu. Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmıştı adeta.

Yine de bu günlerin hiç sona ermemesini diledi. Sanırsa, iğrenç bir kişiliğe sahipti.

Manjiro Sano ise tam tersini düşündü o anda. Burada iğrenç olan biri varsa o da benim, diye geçirdi içinden.

Sahip olduğu hiçbir şeye sahip çıkamamış, kavga ve gürültüden başka bir şey bilmeyen biri olduğuna kanaat getirmişti son zamanlarda.

Takemichi Hanagaki'nin vücudunun çeşitli yerlerindeki ezik ve morlukları gördüğünde fikirleri, bu yönde değişim geçirmişti.

Umursamıyormuş gibi görünmek kolaydı. Hayatının yüzde doksanında yaptığı yegane şeydi sonuçta bu.

Yine de içindeki gerçek duygulardan kopabilmek kimse için mümkün değildi. Nereye kaçarsa kaçsın, peşini bırakmayan şeyler vardı.

Gökyüzünde kirlilik görmek istemiyordu. Gökyüzüne dokunulmuş olsun, gökyüzü bulutlansın, ağlasın istemiyordu.

Elini cebine attığında, parmakları arasına dolanan mendile şöyle bir baktı. Dudakları aralandı, gözleri yanındaki oğlana döndü.

"Takemitchy." Sesi kısıktı.

Mendili avucu arasında sıktırdıktan sonra burnuna yaklaştırıp kokladı. O esnada diğer çocuk ise anlamaz bir ifade ile kendisini süzüyordu.

"Mendil tekrar kirlenirse yıkar mısın?" Az öncekinden daha da sessiz bir şekilde mırıldanmıştı.

Takemichi Hanagaki, kaşları çatılırken yüzünü buruşturdu ve alnını kaşıdı.

"Öncelikle yani... neden ben, diye sorsam...?" Uzun, sarı saçlara sahip oğlan omuz silkti.

"Canım öyle istiyor. Yıkar mısın, yıkamaz mısın?"

"Yıkarım tabii ki." Oğlan derin bir nefes verdi. Kendisine neden böyle bir ricada bulunulduğunu anlamış bile değildi.

"İyi." Manjiro Sano, istediği cevabı almış gibi yerinden kalktı ve omuzlarındaki ceketi düzeltti.

Biraz sonrasında ise bembeyaz mendili, önü çamur olmuş ayakkabılarını temizlemek için kullandı.

Takemichi Hanagaki, dudakları şaşkınlık ile aralanırken hayret ve oldukça da sinir dolu bir ifade ile baktı oğlana.

Diğeri ise dudaklarına küçük bir sırıtış yerleştirdi ve elindeki mendili çocuğun suratına doğru fırlattı.

"Yarın yıkayıp getirmeyi unutma. Yoksa binadan aşağı sallanırsın."

rooftop // takemikeyWhere stories live. Discover now