2.

1 0 0
                                    

- Gönlüm Sende Kaldı -
Bölüm; 2
Yazar; Zuhahaza
Yorumlarda buluşalım. 🖤
Keyifli okunalar dilerim.
====================================
"Bugün okulun ilk günü, hadi uyan artık."
Melis'in başında sanırım yaklaşık otuz dakikadır dikiliyordum, onu uyandırmaya çalışıyordum. Normalde erkenden uyanan Melis, okul zamanı uyanmak bilmiyordu.
Bence bilerek yapıyordu, değil mi ama?
"Hadi Melis, seninle hiç uğraşamam! Daha gidip giyineceğim, kalk diyorum."
Omuzunu dürtükleyerek konuşsam da, Melis umutsuz vaka gibi görünüyordu şu an içinde.
"Sen bilirsin, ben gidiyorum."
Kime ne anlatıyordum ki?
Odama geçtiğimde akşamdan hazırladığım okul kıyafetlerimi üzerime geçirdim ve saçlarımı yaradıktan sonra bol bir şekilde ördüm. Bu sayede saçlarımın iki yanından birkaç tutam serbes kalmıştı, bu görüntüyü seviyordum.
Daha sonra vazgeçilmezim olan maskaralara göz attım ve en doğal olarak kahverengi maskaramı kirpiklerime yoğun bir şekilde sürdüm.
Bu kadardı işte, maskara beni tamamlayan tek şeydi.
Son olarak her zamanki Yasemin kokulu olan parfümümü aşırıya kaçmayacak şekilde sıkıp, yerde kenarda duran içinde bir defter ve bir kalem kutu olan çantamı omuzuma alarak odamdan çıktım.
Tekrar Melis'in odasına girdiğimde ise bıraktığım gibi uyuduğunu fark ettiğimde başımı iki yana salladım.
Gerçekten umutsuz vakaydı.
İçeriye girdim ve bir kağıda yazı yazmaya başladım.
- Seni uyandırmayı denedim, fakat sen uyanmadın. Uyandığın gibi hızlı bir şekilde okula gel. İlk günden devamsızlık yapan tek kişi değilsin, korkma. Uykucu!
Notu okuyabileceği yere bırakıp evden çıktım.
Melis uyuduğu için, bir taksiye atlayıp okula gidecektim mecburen ve bu sebeple yoldan geçen ilk taksiyi durdurmuştum.
"Özel Araf koleji." Dedim, nereye gitmek istediğimi sorar gibi bakan taksi şoförüne.
***
Okul bahçesinin önünde dikilmiş okula bakıyordum, uzun uzun bakmıştım bu okula.
Gülümsedim.
Bu sene sondu.
Gelmemek üzere gidecektik buradan.
Anılarım vardı, hepsi çok güzel anılardı. Üzülüyordum açıkçası. İnsan hiç sabahları zorla kalkıp geldiği okul için üzülür müydü? Ben üzülüyordum.
Öğretmenlerim, arkadaşlarım değil sadece asıl mesele. Her bir köşesinde anım vardı, duvarların dili olsa da konuşsa.
Melis'le ilk tanıştığımız yer bu okuldu, sınıfı hâlâ hatırlıyorum. Önce üçlü arkadaş grubu olarak tanıştık, sonra dörtlü olduk ama onikinci sınıfa geldiğimizde iki kaldık.
Onu ilk gördüğüm anda anlamıştım, benim canımın en içi olacağını. O benim için farklıydı. Arkadaştan da öteydi, o benim ailemdi.
Gülümsedim, çocuk gibi ağlamayacaktım tam da şu an elbette.
"Alt tarafı bir okul, benim gibi yeni misin yoksa?"
Duyduğum sesle irkilmiştim.
Hayır, korkmuştum.
Öyle bir dalmıştım ki, duyduğum yabancı erkek sesi beni korkutmuştu.
"Korkuttum seni, kusura bakma."
Yarım yamalak tebessüm etmeye çalıştım.
"Sorun değil, öyle dalmışım ben de zaten."
Başıyla onayladı, henüz tanımadığım kişi.
Tanıdık bir yüzü vardı aslında, sanki bir yerden çıkaracakmışım gibi ama hayır tanıdığım kimseye de benzemiyordu. Ses tonu, hiç kimsede duymadığım kadar güzeldi.
İlk izlenimler önemlidir.
Acaba bu adam kimdi?
"Öğrenci olmak için fazla büyüksünüz, öğretmen olmak için fazla gençsiniz." Dedim, aklımdan geçen ilk şeyi söyleyerek.
"Yeni atanan, genç ve yakışıklı bir öğretmenim." Dedi ve çapkınca gülerek yanımdan uzaklaştı.
Ne kadar küstahça bir cevaptı bu böyle?!
"Genç olduğunuz doğru ama, yakışıklı olduğunuz kişiye göre değişir." Dedim, eğer iyi duyuyorsa bu dediğimi duyardı ama ben çok bağırmamıştım.
Arkasını döndü ve baktı.
Bir iki saniye yüzüme baktı ve sonra arkasını dönüp okuldan içeriye girdi.
Kimdi bu adam böyle?
Her neyse, sıradan bir öğretmendi işte.
O da her öğretmen gibi bu okula öğrenci yetiştirmek için gelmişti.
Müdür ve yardımcılarının her zamanki konuşmalarını yaklaşık otuz dakika dinlemiştik, kapıda yazıyormuş hangi sınıfın bize ait olduğu falan öyle şeyler anlattılar ve bir de her seneki diğer zırvalıklar işte.
Tam kağıtların bulunduğu yere gidecektim ki koluma dokunulmasıyla olduğum yerde kaldım ve dokunan kişiye baktım.
"Ah, sen misin? Uyanabildin yani?" Dedim.
Kaşlarını çatmıştı.
"Ne demek sen misin? Kimi bekliyordun ki?"
Omuz silktim.
"Birini beklemiyordum, sabah yeni atanan öğretmen bozuntusuyla karşılaştık ve ben de yeniden o zannetmiştim."
Konuşurken bir yandan kağıtlara doğru ilerliyorduk.
"Kimmiş o öğretmen bozuntusu?"
Öğretmenden bahsedince aklıma abisi gelmişti, muhtemelen dün İstanbul'a dönmüş olması gerekiyordu.
"Sahi onu geç, senin abin gelmişti değil mi bugün de göreve başlayacaktı. Hangi okul?"
Kaşlarını çattı.
"Biliyor musun söylemedi! Geldiğinde öğrenirsin dedi, yani bu akşam gideceğiz ya yemeğe, işte orada söyleyecekmiş."
Omuz silktim.
"Aman, ne bu gizem!"
***
Dört ders geçmişti, bütün hocalar da bizleri tanımak isteyip daha sonra da dersi nasıl işlemek istediklerinden bahsetmişti ve serbes bırakmıştı. Bu sene neredeyse bütün hocalar değişmişti, en azından bizim derslerimize girenler farklıydı. Şimdi ise dersimiz tarihti.
Dokuz ve onuncu sınıfta dersimize giren tarih hocası vardı, adı Sinandı. Ben onu çok seviyordum, o da beni çok severdi. Tarih derslerini çok sevdiğim için Sinan hocaya da ayrı bir sempati duyuyordum. Beraber ilerlemiş ve ders konusu olmayan bir çok tarih konusunu da ondan öğrenmiştim. Tarihi, geçmişimizi öğrenmeyi seviyordum. Bizler Türk insanlarıydık. Sadece Atatürk'ün yaşattığı bu ülkeyi değil, Osmanlı'yı, Selçuklu'yu ve daha nicelerini öğrenmemiz gerekiyordu. Biz Türk evladıydık, vatanımızı milletimizi geçmişimizi bilmek vazifemizdi. Bu ülke hiç kolay kurulmadı, bu topraklar hiç kolay alınmadı, bize bahşedilen hayat hiç bu kadar kolay ayaklarımıza serilmedi.
"Abi..."
Camdan dışarıya bakarken, bir yandan da düşünüyordum fakat düşüncelerimi dağıtan Melis'in sessiz çıkan 'abi' deyişi olmuştu.
Ne yani, abisi buraya mı gelmişti? Onu görmeye?
"Merhaba arkadaşlar, ben yeni Tarih öğretmeniniz Meriç Karaca."
Ne?
Benim bu sabah konuştuğum ve şu anda dersimizde olan kişi, Melis'in abisi miydi?
Ama ben, ben nasıl tanıyamamıştım ki onu?
Ah!
Kahretsin.
Sabah ona davranış şeklimden dolayı tam da şu an utanmıştım.
Melis'e baktım.
Hem şaşkın, hem de mutluydu.
"Ne yani hocam, Melis'in abisi misiniz?"
Sınıftan birkaç ses duymuştum.
"Melis, sabah karşılaştığım kişi senin abinmiş." Dedim sessizce.
Gözlerini şaşkınca açtı, hâlâ şaşkındı abisinin karşımızda olmasına.
Gözleri dolmuştu, abisini çok özlediği bir gerçekti.
"Evet abisiyim."
Dedi ve öğretmen masasına geçti.
Neden en ön sırada oturuyorduk ki? Tam da şu an en arka sıraya geçmek istemiştim.
Meriç hocayla bakışlarımız birbirine değdiğinde hızlı bir haraketle gözlerimi başka yere çevirdim.
"Her neyse! Bu sene yeni atandım, bu okula geleceğimi Melis bilmiyordu ve ayrıca! Abisiyim diye, ayrı muamele göstereceğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz arkadaşlar. Okul içinde herkes öğrencimdir." Dedi ve devam etti.
"Tarih dersini seven var mı aranızda?"
Yarım yamalak eller kalkmıştı, onun içinde elbette benim de elim vardı çünkü seviyordum.
"Bugüne kadar dersimize uyuz hocalar girmediği için hepimiz seviyoruz tarihi hocam ama hiçbirimiz Asel kadar sevemeyiz. Onun tarih sevgisi bir başka, dersi dinlerken yaşıyor sanki." Dedi, sınıfın en inek öğrencisi olan Seda.
"Asel kim?" Diye sordu, Meriç hoca.
Herkes bana bakarken konuşma ihtiyacı duydum.
"Benim." Dedim.
Bakışları beni bulduğunda bir iki saniye gözlerimde oyalandı ve başıyla onayladı.
"Bu güzel." Dedi ve devam etti.
"Melis, senin tarihle aran nasıl?"
Melis güldü.
"Uzaktan akrabayız, ab..- hocam! Asel olmasa geçeceğim yok."
Abi diyecekti, bu beni güldürmüştü.
***
Odamdaydım, biraz sonra Mehmet amcalara akşam yemeğine gidecektik ve ben ne giysem diye dolabıma bakıyordum.
Beyaz karpuz kol üzerinde seyrek şekilde pembe küçük çiçekler olan kolları lastikli, karpuz kol hasır kemerli gömlek elbise bana gülümseyerek bakıyordu. Ben de dolaptan alıp üzerime tuttum, bunu giyebilirdim. Ayağıma da hasır ayakkabılarımı giyerim diye düşünerek ayakkabılarımın olduğu kısma yöneldim.
Elbisenin boyu ara boydu, dizlerimin beş altı parmak altında bitiyordu ve belden sonra hafif bollaşıyordu.
Üzerime geçirdiğimde aynanın karşısında tatlı gözüktüğümü fark ettim. Saçlarımı ise ortadan ikiye ayırarak önce taradım sonra düzleştirdim. Kulağıma küçük altın halka küpeler taktım ve koluma ise yine altın olan kalın saatimi takmıştım. Camı siyah çerçevesi kalın beyaz olan gözlükleri de saçımdan geçirerek taç gibi taktığımda hoş gözüktüğümü fark ettim.
Makyaj olarak yine bolca kahverengi maskara sürmüştüm ve şeftali tonunda bir allık sürerek makyajımı tamamlayıp, her zamanki parfümümü sıkmıştım.
Gülümsedim.
Tatlı gözüküyordun.
***
Kapının önüne geldiğimizde nedense biraz heyecanlandığımı fark etmiştim. Sebebini anlayamasamda bunu pek önemsemedim, bugün ateş yoktu, sanırım bakıma götürmüşlerdi.
"Ateş'in olmayışına üzüldüm." Dedim, başımı yan tarafımdaki Melis'e çevirdiğimde.
Omuz silkti.
"Döndüğümüzde gelmiş olur."
Daha sonra zile bastık, kapıyı evin yardımcısı açmıştı bu kez.
"Hoşgeldiniz." Dedi, içeriye geçtiğimizde Aylin Teyze'yi bize doğru gelirken fark ettim.
Çantalarımızı bıraktıktan sonra yanımızda bekleyen Aylin Teyze'ye sırasıyla sarıldık.
"Abim nerede anne? Çok özledim. Biliyorsun değil mi, bizim okula başladığını? Yoksa hep mi biliyordun da bizden sakladın?"
Arka arkaya sorduğu sorulara gülmeden edememiştim.
"Sakin ol, Melis." Dedim, bir yandan gülerken.
Bu sırada salona geçmiştik.
Salonda Meriç hoca ve Mehmet Amca karşılıklı koyu bir sohbet ediyorlardı, buna rağmen bizim odaya girdiğimizi fark etmişlerdi. Meriç hoca bakışlarını Mehmet Amca'dan çekip bize çevirmişti. Bir iki saniye kadar bakıştıktan hemen sonra ayağa kalkıp Melis'e doğru yürüdü ve sarıldı.
Gülümsedim.
Bazı abi kardeşler kaç yaşına gelirse gelsin anlaşamazlar, kavga edip dururlar fakat Melis abisine karşı öyle değildi ve sanırım Meriç hoca da Melis'e karşı.
Bir şeyler zaten karşılıklı olunca insanlar anlaşabiliyorlardı.
"Hoşgeldin, Asel."
Bakışlarımı bir anda Meriç hocaya çevirdim.
"Hoşbulduk, Meriç hocam."
Koltuklara otururken bir yandan da konuşuyorduk.
"Okul dışında hocam demene gerek yok, sen bu eve çok sık girip çıkıyorsun bildiğim kadarıyla. Bu sebeple bu kadar resmiyete gerek yok, rahat olabilirsin."
"Evet Asel abim haklı, Meriç diyebilirsin."
Kaşlarımı çattım.
"Senin abi dediğin insana ismiyle mi hitap edeceğim?"
Güldü.
"Olsun, o benim abim."
Omuz silktim.
"Olmaz."
Göz devirdi.
"Asel bazen çok inatçı olabiliyorsun, alt tarafı ismiyle hitap edeceksin sanki aşkım diyeceksin."
Yanımdaki yastığı alıp kafasına attım.
"Sen kendine bak, inatçılıkta sınır tanımıyorsun."
Meriç hoca hafiften gülerken, Mehmet amca ve Aylin teyze birbirlerine bakıp kıkırdamışlardı.
"Oğlum bunlar hep böyle biliyor musun? Çok hoşuma gidiyor karşılarına geçip kızları izlemek."
Meriç hoca başıyla onayladı.
"Evet, karşıdan bakınca eğlenceli gözüküyorlar."
Tebessüm ettim, neden şimdi utanmıştım ki? Çok saçmaydı.
***
Geldiğimden beri sebepsizce Meriç hocayı izliyordum, bunu belli etmeden yaptığımı düşünsem de bir kere yakalanmıştım açıkçası. Her haraketini, ellerini oynatışını, konuşurken yüzünün nasıl bir şekle büründüğünü, kaşlarını çattığında alnında oluşan çizgiyi, evet tüm bunları izlemiştim.
Çok saçma bir şekilde bundan keyif duymuştum üstelik.
Ortamda çalan telefon sesi, tüm gözleri telefonun sahibine çevirmişti yani Mehmet amcaya.
"Efendim?"
"..."
"Evet."
"..."
"Önemli bir şey mi?"
"..."
"Peki, geliyorum."
Aylin teyze elini Mehmet amcanın bileğine koydu ve ona hafifçe yaklaştı.
"Ne oldu canım?"
"Otelde bir sorun oluşmuş, gitmem gerekiyor."
Aylin teyze başıyla onayladı.
"Benim de gelmemi ister misin? Saat geç oldu, yalnız gidip gelme."
Mehmet amca başını belli belirsiz salladı.
"Olur, gidelim o hâlde. Çocuklar, siz kalkmayın oturun sohbet edin."
Melis'le birbirimize bakıp başımızla onayladık.
"Dikkatli gidin."
Mehmet amcaların çıkmasıyla yine bir telefon çalmıştı, bu Melis'in telefonunun sesiydi.
Ekrana baktığı gibi yüzüme baktı, Allah Allah?
"Ben hemen geleceğim." Dedi ve gitti.
Bir şey dememiştim.
Arkama yaslanıp koltuktaki telefonumu alıp sosyal medya hesabıma girmiştim.
"Yeterince inceleyemediysen, devam edebilirsin."
Duyduğum şeyle kaşlarım çatılmıştı.
"Anlamadım?" Dedim.
"Yaklaşık otuz dakikadır beni inceliyorsun, gözümden kaçmadı."
Bakışlarımı kaçırdım ve elimi boşluğa öylesine salladım.
"Sizi okulun ilk günü nasıl tanıyamadım onu düşünüyordum, düşünürken de farkında olmadan yüzünüze bakmışım herhalde."
Tek kaşını kaldırdı.
"İnanmadım."
Göz devirdim.
"Sizi inandırmak zorunda değilim."
Önündeki çayına uzandı ve eline aldığı bardaktan birkaç yudum aldıktan sonra arkasındaki yastığa doğru yaslandı.
"Okul dışında resmiyete gerek yok, tamam rahat edeceksen Meriç abi de." dedi, umursamaz bir şekilde.
Başımı belli belirsiz salladım.
"Melis kusacak gibi bakıyor suratıma öyle dediğim zaman."
Güldü, gerçekten dişlerini göstererek güldü.
"En yakın arkadaşı bile olsa bana başkasının abi demesini istemiyor."
Başımla onayladım.
"Sizi çok seviyor."
Kaşlarını çattığında düzelttim.
"Seni çok seviyor."
Tebessüm etti.
"Şimdi oldu."
Yarım yamalak gülümsedim, bu sırada Melis yanımıza gelmişti.
"Ee, ne konuşuyorsunuz gençler?"
Kıkırdadım.
"Senin kıskançlığından bahsediyorduk." Dedim, Meriç hoca da gülmüştü.
Pardon, Meriç abi!
"Allah Allah, sizin işiniz gücünüz yok benim yokluğumu fırsat bilip arkamdan mı konuşuyorsunuz? Günah be."
Dil çıkarttım.
"Koparırım o dilini, Asel."
Omuz silktim.
"Çok korktum bak şimdi."
Dizine vurdu hafifçe.
"Görüyor musun abi!"
Güldüm.
"Ne o, şimdi de beni abine mi şikayet edeceksin?"
Yanındaki yastığı fırlattı ama ben önceden bunu yapacağını anladığım için fırlattığı yastığı havada tuttum.
"Evde görüşeceğiz seninle, Asel."
Küçük bir kahkaha attım.
"Bunu söylemen için ya kocam olman gerekir, ki bu pek mümkün değil." Dedim kendisini işaret ederek ve devam ettim.
"Ya da an..-nem."
Annem derken duraksamıştım, bir anda anne kelimesini kullanınca içim burkulmuştu.
Hafiften tebessüm ettim.
"Her neyse işte." Dedim ve konuyu kapatmaya çalıştım.
Melis yerinden kalkıp hızlıca yanıma geldi ve sarıldı.
"Yapma böyle."
Anne şefkatiyle sarıp sarmaladı sanki o an, saçlarımı okşadı.
Bakışlarım Meriç hocaya kaydığında bize baktığını gördüm, anne ve babamın ölümünü biliyordu demek ki.
Tebessüm etti.
Tebessümüne aynı şekilde karşılık vermekle yetindim.
"Uzun zaman oldu." Dedim, Melis kollarını benden ayırdığında.
Derin bir nefes aldım.
"Anne ve baba sözü benim hayatımdan bir daha gelmemek üzere çıkalı uzun zaman oldu."
Oturduğum yerde dikleştim.
"Her neyse, kapatalım bu konuyu." Dedim ve bakışlarımı Meriç abiye çevirdim.
"Bana önerebileceğin Tarih kitapları var mı? Okuduğum kitaplar bitti."
Melis göz devirdi.
"Gerçekten okul dışında Tarih mi konuşacağız?"
Arkama doğru yaslandım.
"Söyle, ne konuşalım?" Diye sordum.
Yüzünde anlayamadığım bir sırıtma vardı.
"Abi, uzun zamandır görüşmüyoruz."
Meriç abi başıyla onayladı.
"Dökül bakalım, bu süreçte hayatında neler oldu? Biri var mı? Vardı da çıktı mı? Çıktıysa neden çıktı?"
Heh! Melis'in ilgi alanı!
"Melis, bu benim özel hayatım değil mi? Anlatmak istemediğim sürece sorgulayamazsın, kardeşim."
Melis omuz silkti ve arkasına yaslandı.
"Sen benim abimsin ve ben de merak ediyorum."
Bir süre sessiz kaldık.
Meriç hocanın yüzüne baktığımda ise anlatacak gibi gözüküyordu, kardeşine dayanamamıştı.
"Biri oldu, şu koskoca öğrencilik hayatımda sadece bir kişi oldu. Başta her şey güzeldi, sonra baktım o beni değil paramı istiyormuş. Ben de bunu fark edince bıraktım. Hemen bırakmadı tabii peşimi, onu yanlış anladığıma dair gereksiz şeyler zırvaladı ama inanmadım."
Bir bakıma söylediklerinde haklıydı, bırakması bence de iyi olmuştu.
Son zamanlarda insanlar paraya tapıyordu ve para yoksa huzur da yok zannediyorlardı.
"Sevmek bile paraya bağlı oldu yani günümüzde, çok saçma." Dedim sessizce, ama duyulmuştu.
"Sevmiş miydin peki, abi?"
Bir kaç saniye sessiz kaldı, önce Melis'in yüzüne baktı ve daha sonra benim yüzüme. Bana baktığında bakışlarımı kaçırmıştım, refleks olarak.
"Sevmek karşılıklı olduğunda aşka dönüşür, herkes birbirini sever ama aşkı sadece karşılıklı sevenler büyütür. Sevmek demeyelim, hoşlanıyordum. İyi ki bir tık daha zaman geçmeden bunu fark etmiştim, buna kendi çapımda çok sevinmiştim açıkçası. Ama hayır, büyük bir şey değildi fakat insanın güvenini de zorlayan bir şeydi."
Haklıydı.
"Aşk insanın başına bir defa gelir, şanslıysan kaderin olur." Dedim.
Başıyla onayladı.
"Aşık olacağın insanı seçemezsin, her insanın da aşkı farklıdır açıkçası." Başımla onayladım.
"Öyle Melis, anlatıldığı gibi karnında kelebekler uçuşması kadar basit bir şey olmamalı aşk."
Meriç hoca tek kaşını kaldırdı.
"Peki sence, aşk ne?"
Bir iki saniye gözlerine baktım.
"Aşk ateştir, seni yakıp kavuran bir alev topudur. Bile bile yanmak istersin, yana yana ölmek istersin belki de, çünkü o yangın sana cennet bahçesi sunar aslında."
====================================
Selam.
Bölüm hakkındaki yorumlarınızı merak ediyorum.
Yorumlarda buluşalım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 24, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Gönlüm Sana KonduWhere stories live. Discover now