Tutulmayan Sözler

145 21 63
                                    

Orta süreli bir park gezisinden sonra eve dönmüştük. Başta dışarı çıkmamak için endişemden dolayı itiraz etsem de aslında bu gezinti ikimize de iyi gelmiştik. 

"Ellerini yıkadıktan sonra direkt yatıyorsun sevgilim!"

Ayakkabılarımı çıkartırken çoktan ayakkabılarını çıkartıp mutfağa gitmiş olan sevgilime seslendim.

"Açım ama ben, birlikte bir şeyler hazırlamayacak mıyız?" 

Giderken toplamadığımız için hala yerde duran ve aslında iki, üç gündür yerde olan hırkalarımızı astıktan sonra ben de mutfağa geçtim.

"Tamam hazırlarım ben ikimize de bir şeyler, sen dinlen. Zaten baya yürüdük bugün yorulmuşsundur."

Beni kendine çekip öptükten sonra "Zaten kaç gündür tek başına yapıyorsun Yangyang bırak da yardım edeyim. Hem bak iyileştim artık güzel sevgilim benim." dediğinde az daha güzel sözlerine karşı gardımı indiriyordum ki hemen toparladım.

"Beni öpücükleriniz ve güzel sözlerinizle kandıracağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz Kun bey."

"Az daha kandırıyordum ama Yangyang bey. Yüzündeki o sırıtışı görmedim sanma güzelim." Dedikten sonra bu sefer de yanağımı öptü.

"Tamam, kabul ediyorum güzel denemeydi! Şimdi git dinlen biraz, söz veriyorum yardıma ihtiyacım olursa kesinlikle sana sesleneceğim." 

"Schnappi sözü?"

Dediğine gülüp "Schnappi sözü!" diye karşılık verdikten sonra bu sefer onun yanağını ben öpüp içeri gönderdim. Gittikten sonra ise hemen ellerimi yıkayıp işe koyuldum. İlk önce ocağa kaynaması için su koyduktan sonra evde bulunan sebzelerden bir kaç tane çıkartıp kesmeye başladım. Suyun kaynadığına emin olduğumda kestiğim sebzeleri bir tencereye atıp kaynar suyu da sebzeleri haşlamak için üstüne ekledim. Tam tencereyi ocağın üzerine koyacakken çalan kapının sesiyle birlikte içeriden Kun'un "Ben bakarım sen devam et!" demesine aldırmadan kapıya yöneldim. 

"Baktım bile!" diye bağırıp Kun'u içeri yollamayı unutmamıştım tabii ki de!

Kapıyı açtığımda karşımda yaşlı diyemeyeceğim kadar genç, yani orta yaşlı bir kadın ve bir adam duruyordu. 

"Merhaba, saygısızlık etmek istemem ama kimsiniz?"

"Merhaba da ne demek kimsiniz? Kun'un evi değil mi burası, biz anne - babasıyız. Asıl sen kimsin? O iyi mi? Durumu kötü değil demişlerdi, yoksa yalan mı söylediler?" Annesi evhamlı bir şekilde sorduğunda hızlıca cevap verdim. "Yok, hayır! O gayet iyi, kısa bir gezintiden döndük de içeride dinleniyor."

"Peki sen, sen kimsin?"

Sanırım Kun benden bahsetmemişti. Bir süre sevgili olduğumuzu söyleyip söylememekte kararsız kalsam da en sonunda söylemeye karar verdim.

"Ben Kun'un sevgilisiyim, adım Yangyang. Sanırım Kun size bahsetmedi, aslında kendisi söylese daha iy-"

"Ne demek 'ben Kun'un sevgilisiyim'! Dalga mı geçiyorsan sen benimle hadsiz!"  Babasının bir anda bağırmasıyla sözüm yarım kalmış, korkuyla yerimde sıçramıştım.

"Kim gelmiş sevgilim?" Kun'un bana sevgilim diye hitap edip yanımıza gelmesiyle adamın ve kadının yüz ifadesi iyice değişmiş, kıpkırmızı olmuşlardı. Kun da onları karşısında görünce bir anda donmuştu. 

"Kun ne diyor bu hadsiz oğlum? Sen ne diyorsun? Sevgilim de ne Kun? Bir şey söyle!" İki de bir benden hadsiz diye bahsetmeleri canımı sıkmıştı ama şu an bunu dile getirmek için hiç doğru zaman değildi.

"Doğru diyor baba, Yangyang benim sevgilim. Ne oldu ki?"

Babası, annesine dönüp elindeki, daha yeni elinde olduğunu fark ettiğim, poşetleri annesine verdikten sonra "Bir de pişkin pişkin ne oldu ki diyor! Tanrım sen benim aklıma mukayyet ol! Böyle iş olmaz Kun! Ya ayrılacaksınız ya da benim senin gibi bir oğlum yok artık!" diye bağırmıştı. 

Babasının ağzından acımasızca, hesapsızca dökülen ve ok gibi herkesin kalbine saplanan o sözlerle kimse ağzını açıp tek kelime edemiyordu. Kun'un çenesinin sinirle kasıldığını, ellerini yumruk yapıp sıkmaya başladığını fark ettiğimde elim, eline gitmişti. Sakince kolunu tutmuş baş parmağımla biraz da olsa sakinleşmesi için elini okşuyordum. Fakat bu hareketimi babası gördüğünde işler iyice kötüye gitmeye başlamış ve Kun'un kolunda olan elimden tutup bizi ayırmış ve beni ittirmişti. Babasının gücü ve korkmamla birlikte iyice tökezlesemde Kun'un beni belimden yakalamasıyla toparlamıştım hemen. 

Bu sefer Kun elimi tutup içindeki tüm öfkeyle "Dokunma sevgilime! Bana demiştiniz, ne olursa olsun yanında olacağız demiştiniz ikinizde! Sözler vermiştiniz, şimdi neler diyorsunuz! Siz de yalancıymışsınız! Defolun gidin hadi, yok sizin artık Kun diye oğlunuz çünkü biz ayrılmayacağız!" diye bağırdı. Babası ise oğlunun bu sözlerini kendine yedirememiş olacaktı ki bir anda Kun'un iyileşmeye başlamış yaralarının olduğu karnına ve yüzüne yumruk attığında Kun iki büklüm olup yavaşça yere eğildi. Korkuyla çığlık atıp ben de hemen onun yanına çöküp bir elimi karnına sardığı kollarının üstüne koymuş, diğer elimle de sırtını sarmıştım. Annesi de benim gibi telaşla yanımıza eğilecekken babası engel olmuş ve eşinin kolundan tutup oradan götürmüştü. 

"Kun, bana bak Kun! İyi misin? Bir şey söyle iyi misin?"

"İyiyim Schnappi, korkma iyiyim." Kafasını yavaşça bana çevirdiğinde gözünden akan tek yaşı elimle silmiş ve hemen boynuna sarılmıştım. Ayrıldıktan sonra bir süre daha acısının geçmesini bekledikten sonra yavaş adımlarla içeri geçmiştik.





Kaostan vazgeçemeyen bir yazar çizelim hemen hoop. Umarım kalıplaşmış ergen hikayeleri gibi olmamıştır bölüm. Hepinizi çok seviyor ve kocaman sarılıyoruum!



Schnappi - KunYangWhere stories live. Discover now