1

171 11 0
                                    

"Remus!"

Beyaz ışık gözünü yaktı.

"Ben öldüm mü?"

Her yer bembeyazdı. Çocuğun hatırladığı son şey ona son sürat gelen  bir kamyon olduğuydu.

Bunların hepsi nasıl başlamıştı ki? Doğru ya sadece kaçmaya çalışıyordu.  Herkesin o iğneleyici sözlerinden, aşağılık bakışlarından. Arkasından Sirius ve arkadaşları gelirken o sadece yürümeye devam etmişti. Karşıdan karşıya geçerse onları atlatır diye düşünmüştü. Ölmek istememişti, gerçekten o kamyonu görmemişti.

Hayalleri vardı, okuldan iyi bir derece ile mezun olup avukat olacaktı. Hobilerine yönelecekti, daha gitar çalmayı öğrenecekti. Hayatının yaklaşık 80 yıl sürmesini beklerken 17'sinde beyaz ışığı görmüştü.

"Hayır, lütfen..." Yüzünde ıslaklık hissetti. Ne zaman ağlamaya başladığını bilmiyordu. Elinin tersi ile gözlerini sildi.

"Neden ağlıyorsun?"

Remus sesin geldiği yere baktı. Hem yakışıklı hemde güzel bir adam vardı. Yunan mitolojisinde ölümün çok yakışıklı birisi olduğu söylenirdi, bu ölüm müydü ki?

Adam elini yerde yatan gence uzattı. Remus tedirginlikle adamın elini tutup ayağa kalktı. Hala her yer bembeyazdı, ahiret nasıl bir yerdi acaba?

"Neden hala ağladığını söylemedin"

Remus gözlerini sildi tekrardan. Ölen insanlar pişmanlıkları için ağlamaz mıydılar. Bu bay ölüm ilk defa mı ağlayan insan görüyordu?

"Çünkü ben, yaşamak istiyordum"

Adam yüzünü astı. Kolundaki kol saatine baktı. Remus o anda fark etti ki adam sadece yakışıklı değil, tarz sahibi bir insandı. Lüks bir takım elbise, ayakkabılar. Her yanından buram buram lüks kokuyordu.

"Ama sen öldün, ayın 1'de, tam saat 20.12'de"

Remus bunu zaten fark etmişti. Bedeni şu an asfaltın üzerinde uzanıyor olmalıydı. İnsanlar başına üşüşmüş, 911'ri tuşluyor olmalıydı. Trafik durmuş, kan ise asfalt üstünde yolunu buluyordu. Genç adam merak etti, peki Sirius ve çetesi ne yapıyordu? O öldüğü için mutlu muydular? Yoksa pişmanlık mı duyuyordular?

Adam, Remus'u düşüncelerinden sıyırdı. Elini ona uzattı, tutmasını bekliyordu. Remus asla o eli tutmadı.
Hızla geri çekildi, gitmeye hazır değildi.

"Gitmemiz lazım, Remus Lupin"

"Hayır lütfen, yapmam gereken şeyler var. Dünyadan ayrılamam lütfen"

Yine yüzü ıslanmıştı. İçindeki korku kendini yiyip bitiriyordu. Pişmanlıkları onu esir etmişti.

Adam hızla elini uzattığı yerden çekti. Saatine tekrar baktı. Acelesi olmalıydı zira dünyanın her yanında bir sürü can veren insan vardı.

"Neden dünyadan ayrılamazsın?"

Remus şaşırdı, böyle bir soru beklemiyordu. "B..ben bilmiyorum"

Neden ayrılmak istemiyordu ki? Aslında çok sıradan bir hayat geçirmişti. Okula gitmiş, bir kaç dost edinmiş, ailesinin hep istediği örnek evlat olmuştu. Belki ahiret daha eğlenceli olabilirdi. Baskı ve stres olmadan istediğini yapmak. Ama hayır, önünde daha yıllar vardı. O yılların nasıl geçeceğini, hayatın onu nereye savuracağını merak ediyordu.

"O zaman bir sebep bul. Senle bir anlaşma yapalım"

Kumral çocuk anlaşmayı dinleyeceğini belirterek sessiz kaldı. Siyahlara bürünmüş adam devam etti.

"Seni bundan 1 ay öncesine yollayacağım. 1 ay boyunca istediğin gibi yaşa ama zamanı gelince aynı saatte aynı günde senin yerine bir can alacağım. O alacağım canı benim kollarıma getirmek senin görevin. Yani kısaca senin yerine burada başkasının ölmesini sağla"

Remus bunu yapabilir miydi? Kendisi yerine başkasını ölüme götürebilir miydi? Yapacaktı, ölmek istemiyordu. Ölmemek için her şeyini ortaya koyacaktı.

Siyahlı adam elini sıkmak için uzattı. Anlaşmalarının mühürlenmesi için bu gerekliydi. Kumral çocuk tekrar hayata dönüş biletine baktı. Sakince o ele uzanıp sıktı.

Bay ölüm olabileceğine büyük bir kahkaha attı. Remus'un kulakları acıyordu. Normal bir kahakaha neden bu kadar canını yakıyordu?

Kulaklarını kapattı, baş ağrısı ile gözlerini yumdu. Kahkahanın arasına başka anlaşılmayan sesler karıştı; araba kornosu, çığlıklar, konuşmalar, okul zili ve daha birçok şey Remus'un canını yaktı.

Ama artık ölmeyeceğini biliyordu. Tek görevi yerine ölebilecek birisini bulmaktı.

Maybe İn Another Life // Wolfstar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin