2. Elf

104 20 40
                                    


*

Bilincim göz kapaklarımın ardında gidip geliyor bedenim durmaksızın sallanıyor ve parmak uçlarımdan kollarıma yayılan karıncalanma hissi bedenimi uyuşturuyordu.

Sesler duyuyordum ama konuşulanları anlayamıyordum, bunlar yalnızca zihnimin canlanmak için çırpındığı anlarda algıladığım seslerdi, bedenimdeki sallanma devam ediyordu, bilincim sık sık karanlığa çekiliyor, o anlarda tenim yanıyormuş gibi hissettiriyordu. Birkaç kez dudaklarımdan zayıf, acı dolu sesler çıktı ama kontrol bende değildi. Bezden bir bebek gibiydim.

Kirpiklerim hafif hafif aralanıp yeniden kapanırken dudaklarım kuruyup birbirine yapışmış, ağzımı acı, yutkunmamı güçleştiren bir his sarmıştı. Kusacak gibi hissediyordum ama daha parmak uçlarımı dahi kıpırdatamıyor, öylece kaslarım gevşemiş halde boşlukta sallanıyordum.

Çok geçmeden nefes almanın bile zor olduğunu, ciğerlerimin sıkıştığını, şakaklarımdaki damarların adeta alev aldığını hissettim. Bir süre sonra ise hiçbir şey hissedemez oldum; duyduğum kesik sesler yok oldu, sarsılan bedenim boşluğa düştü, sıcaklık, yanma hissi, ciğerlerimdeki sıkışma... Hepsi kayboldu.

Tamamen kayboldum.

*

'Sehun...'

Yapabildiğim ilk şey dudaklarımı aralayıp aldığım nefesi hissetmek ve acı yüzünden yüzümü hafifçe kasmak olmuştu. Duyduğum aceleci ses tonları, bağırışmalar ve adım sesleri arasında başımdaki ağrı damarlarıma keskin cam parçaları gibi batıyordu. Gözlerimi aralamaya çalışırken ağzımdaki yapışkan histen kurtulmak için yutkunmaya uğraştım.

Bulunduğum yerdeki ışık tek bir yerden gelmek yerine bölünmüş parçalar halinde etrafa dağılmıştı, bu yüzden gözlerimi acıtmak yerine yalnızca görmeme yardımcı oldular. Boynum  yumuşak bir yüzeyin üzerinde duruyor olmalıydı, bir koltuk ya da yatağın üzerinde uzanıyor olmalıydım çünkü oldukça rahat hissediyordum ama bu güven veren rahatlık gördüklerimi algılayabilir hale geldiğim anda yok oldu. Hatta öyle hızlı yok olmuştu ki tokat yemiş gibi hissetmiştim ama gerçekte olan şey tokattan daha kötüydü. Tanrım, havayı delen okun yanımdan geçerken ki sesi hala kulaklarımda duruyordu ve buna minnettardım aksi halde çoktan ölü biri olacaktım. Hatıralarımın verdiği korku ile ayağa kalkmaya çalışmam, daha çok yattığım yerde kıvranır gibi durup sonra başımı kaldırabilmem ile birden fazla insanın sesi odaya yayılmıştı. Yani...

Bu hepsi en az diğeri kadar güzel olan yüzlerin ve giydikleri adeta ortaçağ döneminden fırlamış kıyafetlerinin açıklaması neydi bilmiyordum. Ayrıca bıçaklarına ya da yaylarına bakmaya çekiniyordum çünkü hepsi gerçekti, güvenin bana buna birinci elden şahit olmuştum ama bu neydi? Başımdaki ağrı ile düşünmek çok zordu, neredeydim? Bir film setine girmiş olabilirdim ama insanların beni gerçek bir ok ile vuracaklarını düşünmüyordum. Tekrar ediyorum, yani... Yani insan oldukları konusunda hemfikirdik değil mi?

"Neredeyim?" diye sordum tanıması güç çatlak bir sesle, kendi sesimi hiç bu kadar zayıf duymamıştım. Sağ avcumu yattığım yere yaslayıp güç alarak kalkmaya uğraşırken dönen başım yüzünden gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Diğer elim yüzüme doğru çıkıp yanma hissinin kaynağına, gözümün altına doğru çıktı. Elmacık kemiğimin hemen üzerinde yaprakları andıran dokusu ile bir şey yapışıktı.

"Neredeyim?" diye tekrar ettim daha güçlü konuşmaya çalışırken. "Kimsiniz?"

Korkmuş görünüyorlardı, pek çoğunun zümrüt gibi parlayan yeşil gözleri irice açılmış, ışıklar yüzünden parlaklaşmış ve ürkek haldeydi. Platin renkli saçları beline kadar uzanan, herkesin aksine siyah giyinmiş uzun boylu ancak narin görünümlü bir adam güçlü bir sesle bir şeyler söyledikten sonra tüm mırıldanmalar kesildi. Dediği şeyi anlamamış gibi duran tek kişi bendim, silahları olan bir  kalabalığın önünde avlanılmak üzere olan bir geyik gibi hissetmiştim. Geyik, diye düşündüm yeniden. Hala ormanda mıydım acaba?

Blackfire | SeKaiWhere stories live. Discover now