Tanıtım

13K 421 64
                                    

Bahoz Ağa masaya oturduğunda, Devran ve ben de yerlerimizi almıştık. Bu koca konakta ailesiyle beraber yaşıyordu fakat anneanne bütün çocukları ve gelinleri alarak bir aylığına Mardin'in merkezine inmişlerdi. Bahoz Ağa bizim gitmemizi istemediği için, onunla konakta kalıyorduk.

"Afiyet olsun." dedi, Bahoz Ağa, erkeksi sesiyle. Ve yemeğe başladık. Evin erkeklerinin en büyüğü o'ydu. Büyük olduğu tek yer de ev değildi. Koskoca Çemıkan aşiretini yönetiyordu. Bu da, Doğu bölgesinde, büyük bir alan demek oluyordu. Sözünün üstüne söz söylendiğini duymamıştım henüz.

Otuz yedi yaşında, çok büyük yüklerin altındaydı anlayacağınız.

"Ferzan, oyalanma." dediğinde, tabağımdaki yiyeceklerden atıştırmaya başladım. Bakışlarını üstümde hissetsem de, çevirip kafamı bakmamıştım. Bakışları beni hem korkutuyor, hem de etkilenmemi sağlıyordu. Yanımızda çalışan görevli varken, uzun uzun ona bakmam imkansızdı.

"Baba" dedi, Devran. "Okul için alınacak malzemeler vardı, beraber çıkarız demiştin?" Bahoz Ağa hatırlamış gibi başını salladı. "Tamam, ineriz şehre." dedi, kısaca.

Yemek sofrasında pek konuşmazdı. Hatta tüm aile bireyleri masadayken bu bir kuraldı. Ama çocuklarına , yani devran ve bana biraz tolerans göstermekten çekinmiyordu. Tabağını önünden itip, ayaklandığında ben de kalkmıştım alelacele. Arkamızdan Devran da ayaklanırken, Bahoz Ağa'nın arkasından odasına ilerledik. Banyoya ilerlediğinde, tıpış tıpış peşindeydik. 

Diş fırçalarımıza macun sürdükten sonra bize uzattı ve kendi fırçasını da aldıktan sonra yan yana dizilip, dişlerimizi fırçalamaya başladık. Bakışlarımız aynada kesiştiğinde tebessüm ettim ve o da bana gülümsedi. 

Dışarıya, kendi ailesine bile buz gibiyken bize böyle olmasını çok seviyordum. İki yıl önce verdiği sözü tutuyor, bizi çok seviyordu. Bunu hissetmek bile çok güzel bir duyguydu bizim için. Devran ve ben yetimhanede pek fazla sevgi görmemiştik. Ama Bahoz Ağa, bu eksiği kapatmak için elinden geleni yapıyordu. 

Ağzımızı güzelce temizledikten sonra, beni lavabonun üstüne oturtup, tarağa uzandı. Devran kollarını bağlamış bizi izlerken tebessüm ettim. Bahoz Ağa burnuma küçük bir fiske vurduktan sonra, uzun saçlarımı tarayıp tokayla arkadan bağladı. "Teşekkür ederim babacığım." dedim, yalaka bir tavırla. Yanağını uzattığında, küçük bir öpücük bıraktım. Ellerimi omuzlarına koyduktan sonra, ayaklarımın üstüne bastım ve yere indim. Küçük bir öpücük de dudağına kondurduktan sonra, koşar adımlarla içeriye koştum. Arkamdan Devran'ın gülme seslerini duymuştum.

Odama ilerleyip, aynanın karşısına geçtim. Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Ellerimi kendime doğru savurduktan sonra, gelen havayla rahatladığımı hissederek derin bir nefes aldım ve dolabımın kapaklarını açtım. Üstümde dar bir pantolon giydikten sonra, kalçamın altına inen beyaz bir tişört giydim.

Buralarda çok göze batardı böyle giyinen erkekler ama, Bahoz Ağa'nın oğlu olduğumuz için insanlar pek fazla bakamaz ve konuşamazdı bizim hakkımızda. Odanın kapısı açıldığında, Bahoz Ağa ve Devran girdi içeri. "Çıkıyoruz, hazırsın değil mi?" diye sordu Devran.

Başımla onaylayınca Bahoz Ağa elimden tuttu ve küçük bir öpücük bıraktıktan sonra, "Bu pantolonları bir gün yaktıracaksın bana ha." dedi, bakışları bacaklarımı sıkıca saran pantolondaydı. Kürtçe bir şeyler dedikten sonra, "Çok dar çok." dedi. 

Kaşlarımı çattım. Onun da takım elbiselerinin pantolonları dardı. Tamam, benimki kadar değildi ama yine de dardı. Kalçalarını sıkıca sarıyor ve gözler önüne seriyordu. Sadece kalçaları da değil ayrıca. 

Önünde durup, elimi kasıklarının üstüne koydum. Kabarıklığı hafifçe sıktıktan sonra, "Senin pantolonların da dar." dedim ve elimi sürterek geri çektim. 

Bu yaptığımla başını iki yana sallayarak ilerledi. Peşinden de Devran ve ben gitmiştik. Bir başkası ona böyle yapsa, isminin anlamı gibi kasırga olur, yakar, yıkardı. Ama bize karşı bir kez olsun bağırmamıştı. Onun kıyamadığı tek şey; bizdik.

-




KASIRGA -bxbxbWhere stories live. Discover now