2.

6 1 0
                                    

Telefonumun zarıl zarıl titremesiyle uyandım uykum yerine göre hafif ve ağır diye değişebiliyor. Kütüphaneden arıyorlardı. Telefonu açtım. Kütüphane görevlisi bana
"Merhaba havva hanım sefiller kitabını teslim aldık. Size haber vermemizi istemiştiniz."

Hatırlamıştım geçen hafta kütüphaneye gitmiştim kitabı almak için ama yoktu.

"Tabi, bugün öğleden sonra almaya gelirim." Dedim.

"İyi günler" dedi bende aynı şekilde karşılık verip telefonu kapatmıştım.

Koltuğa oturdum ve arkasında ki büyük pencereden dışarıda ki griye boyanmış manzarayı izlemeye başladım. Hadi ama gerçekten yağmur mu yağacaktı. Hemde bu cehennem sıcağında.

Neyse ki serinlemiş olurduk. Gökyüzündeki bu manzara bana küçüklüğümden küçük bir hatıra anımsattı. Ben küçükken pamukşeker gökyüzündeki bulutlardan yapılır sanırdım.

' Çünkü ben küçükken gün batımında pembeye boyanırdı bütün gökyüzü. Tozpembe olurdu etraf ve gittikçe kırmızılaşırdı. Sonra çeşitli hayvanlara, nesnelere benzetirdim bulutları.
Sanırdım ki ölen canlılar gökyüzünde bulut olurdu ve gezerdi tüm dünyayı.
Ama şimdi bulutlar ve bunların hepsi benim için yine tozpembe fakat 'Tozpembe bir hayal'. Büyüdükçe hayallerin yerini hayatlar alıyor. Acımasız, hüzünlü ve küçüklüğümüzden kalma birkaç güzel anı.
Bu yüzden değil midir hepimizin vazgeçilmez çocuk kalma isteği.
Ve çocuk iken büyüyünce herşeyin aynı kalacağını sanıp büyüme isteğimiz? Demiştim ya bir kanadım kırık ama özgürüm. Kanadım kırık.
Kanadım yine kırık ama yine özgürüm. Özgürüm ama uçamıyorum.
Uçamıyorum eski hatıralara gökyüzünün her bir yanında çocukluğumu ararken kırıldı kanadım.
Kırıldı çünkü sert bir kayaya çarptım. Kaya o kadar sert ve acımasızdı ki.
Kayanın adı hayattı.
Hayat dediğin yeryüzünde olmaz mı? Ne işi vardı gökyüzünde? İşte o zaman anladım ben hayattan kaçışımın olmadığını.
Hayatın bana vereceği acı kaderden... Diyeceksiniz ki hangi günü arıyordun gökyüzünde. Ben gökyüzünde geçmişi arıyordum.
Geçmişe açılan gökyüzünde bir kapı vardır diye, Annemli ve babamlı günler vardır diye .
Hayal gücüm işte o kadar geniş, ölüm gerçeğini anladığım zaman çarpmıştım o sert kayaya... İnsan Azrailin gerçek olduğunu, azrail sevdiklerini alınca anlıyormuş.'

Yine ve yeniden içerlemiştim. Galiba çok ağır depresyon hastasıyım. Çikolataya olan aşkım da bu yüzden mi acaba. Nihayetinde karmaşık düşüncelerime son vererek kahvaltı yapmaya karar verdim.

Bir şeyler atıştırdım ve kişisel bakımımı yaptıktan sonra kahve yaptım oturup televizyonda gezinmeye başladım. Kendime göre bir şeyler bulamayınca kapatıp. Hazırlandım siyah bir kot üstüne de beyaz askılı giyindim. Saçlarımı her zamanki gibi salıp beyaz spor ayakkabılarımı giyindim yanıma orada ders çalışmak için defter kalem aldım .

Sonunda evden çıkmıştım kütüphaneye gittim ve danışmaya sordum
'Merhaba, benim bir kitabım vardı sefiller bugün teslim edildiğini söylemiştiniz." Diye sorarcasına adamın ağzını yokladım.
Adam bana "Evet fakat bugün başka biri onu almış raftan"

"Peki" demekle yetinmiştim sevincim herzaman ki gibi kısa sürmüştü. Ama kendimi mutlu etmek hakkımdı arka sokakta ki Kafeden soğuk muzlu süt almak için yola koyuldum.

Kafenin kapısını açıp içeri girdim ve muzlu süt almak için büfeye gittim. Ben oradaki çalışana
"Merhaba, bir soğuk muzlu süt alabilirmiyim.
Ama şeker atmayın lütfen" dedim.

Kadın ise
"Tabi hemen hazırlayım" dedi. O sırada telefonumu çıkarıp haberlere bakıyordum neler var neler yok diye. Yanıma birisi geldi "Demek şekersiz seviyorsun" dedi. Soluma dönüp baktığım zaman sahilde yanımıza gelen çocuk olduğunu hatırladım. Sonra ben ona " Aa demek sen" dedim.

O da "Evet benim" dedi.

Bende ona karşılık olarak
"Şehirin bu kadar küçük olduğunu düşünmüyorum" dedim. O da bana "Kader..." dedi.
İçimden 'kader mi' diye geçirdim. Sonra da ona "Çikolatayı umarım çöpe atmadın" dedim. O da gülüp "Yok hayır atmadım" dedi. Merak edip "N'aptın" diye sordum. Bana "Yedim" cevabını verdi.

O sırada muzlu sütüm gelmişti. Kadın bana "Buyurun, afiyet olsun " dedi. Bende "Teşekkürler" dedim. Sonra da çocuğa dönüp "Bu arada şekersiz değil içtiğim muzun doğal şekeri var" dedim. O da bana "İyiymiş " dedi.

Sonra ekleyerek "Bu arada ben Ömer Asaf" deyip elini uzattı. Bende ona "Bende havva özdemir" dedim. Sonrasında ise bana "memnun oldum" dedi. İyi birine benziyordu.

Ve gözlerinin siyahı çok dikkat çekiciydi. Ben uzatmayıp "Neyse o zaman benim bir kaç işim var görüşürüz" dedim. Ona bir şey demesine izin vermeden. Arkamı döndüm ve çıkışa yürümeye başladım. Ki o sırada kolumdan tutup beni durdurdu "Nasıl?" Dedi.

Bende başta anlamadım "Ne nasıl? " dedim. O da bana "Yani nasıl görüşeceğiz? Telefon numaranı verir misin" dedi. Başta tereddüt içerisinde kaldım verip vermemek arasında ama sonradan aniden "Tamam " dedim.

Ben bile şaşırmıştım bu cevabı verince. Benim cevabıma sevinmiş olacak ki gülümsemişti bende aynı şekilde gülümsedim ve numaramı verdim. Ona "Hoşçakal" dedim.

O da bana "Hoşçakal" dedi. Ve arkamı dönüp çıkıp gittim. Kütüphaneye tekrar gidecektim. Fakat kitabı alamayınca hevesim kalmamıştı. Bu nedenle eve dönme kararı aldım...


Selam arkadaşlar umarım beğendiniz:)

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 22, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AŞKIN MATEMİWhere stories live. Discover now