ep.20

2K 178 140
                                    

Felix'in dilinden

Ondan nefret ettiğim günleri hatırladıkça karşımda oturmuş gözlerini ellerimize sabitlerken cümlelerini toparlamaya çalışan Ha Neul'e bakmak zorlaşıyordu benim için. Yaşlarıyla buğulanmış gözleri ve duygularını gizlemeye çalışan yüz hatları hayranlık uyandıran güzelliğine tarifsiz bir masumiyet katarken sonunda kalın surlarını aşıyor olmanın heyecanını yaşıyordum. Böyle hissetmem normal miydi bilemesem de ona bakarken kalbimde anlamsız bir ağrı hissediyordum. Öylece savunmasızca yanımda oturuyordu ve bana güvendiğini hissetmek iyi hissettiriyordu. Onun güvenmediği birini evine almayacağını veya yanında bu şekilde savunmasızca oturmayacağını biliyordum.

Ha Neul elini elimden çekip bakışlarını bosluğa dikti ve derin bir nefes alıp duygusuz ses tonuyla söze girdi.

- "Annem...anlayacağın üzere kaçığın biriydi...ben doğmadan 2 veya 3 yıl önce annemi akıl hastanesine yatırmışlar yaklaşık 1,5 yıl kalmış orada. Ben 3 yaşına gelene kadar her şey normaldi. Annem sağlıklıydı. İlaclarını kullanıyordu. Ama kardeşime hamile kalınca ilaçları bıraktı, sağliklı doğmasını istiyordu. Maalesef bu ikisinin de hayatını yitirmesine sebep oldu. Annem kardeşimi öldürdükten sonra babam bu olayın üstünü örtmüş çünkü annemin tekrar hastaneye kapatılmayı kaldıramayacağını biliyormuş...bana kalırsa bunu asıl kaldıramayacak olan annem değil babamdı. Annemi sağlıklı haliyle pek hatırlamasam da güçlü bir insan olduğunu biliyorum..."

Birkaç saniye bekleyip titrek bir nefes verdi ve devam etti anlatmaya.

-"7 yaşımdan öncesini pek hatırlamıyorum ama genel olarak annem...bana psikolojik şiddet uygulardı. Diğer çocuklarla oynamama kızıyordu. Sürekli emirler verirdi. Annemin karşısında asla ağlamazdım...çünkü bana bunun oldukça rezil bir davranış olduğunu öğretmişti. Beni mükemmelliyetçiliğe alıştırmıştı. Sürekli onun sevgisini ve onayını kazanmak için çabalayıp durduğumu hatırlıyorum. 7 yaşımdan sonra... annem daha da kötü oldu. Aşırı derecede şiddet uyguluyordu. Babam annemi hastaneye kapatmasınlar diye yaralarım iyileşene kadar okula göndermezdi. Kardeşimin ölümünün üstünü kapattığı gibi benim gördüğüm şiddetin de üstünü kapattı...en sonunda da...ben sekiz yaşlarımda felandım herhalde...annem intihar etti...kendini asmıştı. Gözlerimin önünde...Hala dün gibi hatırlarım o anı. Hatta neredeyse sürekli o andayım diyebilirim..."

Dikkatle onu dinlerken sözlerini bitirdi ve bakışlarını bana çevirdi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Dilim tutulmuştu. Bu zayıf bedenin içinde oldukça güçlü bir karakter vardı...benim aksime. Ben sorunlarımdan kaçıp dururken Ha Neul çevresindeki bütün önyargılı insanlara rağmen ilerlemeye devam ediyordu. Muhtemelen neden bu durumda olduğumu anlatabileceğim kişiler arasında bana en çok yardımı dokunacak kişiydi.

Sıranın bana gelmiş olduğunu ima eden bakışları yüzümde dolaşırken daha fazla düşünmemeye karar verip hızlıca konuştum. Elimde olmadan gözlerimi sımsıkı yummuş ve kaşlarımı çatmıştım.

-"Babam bizi terk etti. Muhtemelen sarhoşken bir suç işledi ve polise yakalanmamak için saklanıyor. Polisler haftada bir gelip evi ve arama kayıtlarını kontrol ediyorlar. Sonuç olarak babamın tüm borçları ve evi geçindirme işleri annemle bana kaldı. Bu yüzden...okula gelemiyorum...ve babamın alacaklıları da sık sık gelip tehdit ediyorlar...bu kadar."

Çatık kaşlarımı gevşetip bakışlarımı ellerime kenetledim. Gerçekten iğrenç hissediyordum. Muhtemelen Ha Neul de iğrenç hissediyordu. Zaten ikimiz de kimseye söylemediğimiz bu sırları birbirimize açtığımızda pek de iyi hissetmeyeceğimizi biliyorduk. Bunu iyi hissetmek için değil birbirimizin güvenini kazanmak için yapıyorduk sonuçta...

Bakışlarımı sonunda ellerimden ayırıp Ha Neul'e çevirdiğimde yaşlı gözleriyle o da bana bakıyordu. Aynı benim gibi o da diyecek bir şey bilemiyordu muhtemelen. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu her halinden belli oluyordu. Hiç bir şey demedi ve bakışlarını hızla benden kaçırdıktan sonra hemen yanındaki kumandayı alıp karşımızda duran televizyonu açtı.
Ben ilgiyle hareketlerini izlerken 12 nolu kanalı tuşladı ve bir çizgifilm kanalı açıldı.

Bir yandan sessiz sessiz ağlarken bir yandan çizgifilmi izliyor olması o kadar sevimli gelmisti ki ani gülme isteğimi güçlükle bastırmak zorunda kalmıştım.
Bunu farkedince öfkeli öfkeli bana baktı ve kızarmış burnunu çekerek konuştu.

-"Çizgi filmi izler misin lütfen?!"

Gerçekten hala o dört yaşındaki kız gibiydi. Hala annesinden şiddet gördüğü o anlarda yaşıyordu. Hala annesinin emirlerine boyun eğiyordu. İçindeki o masumiyeti ve merhameti görmek için sadece yılların ördüğü duvarları yıkmanız ve ona biraz güven vermeniz gerekiyordu. Ha Neul ilk görüşte ben de dahil birçok kişinin nefret ettiği biri olsa da kesinlikle bunu hak eden biri değildi.

O dikkatini tekrar çizgifilme vermiş sessizce göz yaşlarını dökerken elini tekrar elime aldım ve kolumu temkinli bir şekilde omzuna atarak kendime çektim. Madem ona bakmamı istemiyordu omzumda ağlayabilirdi o zaman...

Çok geçmeden omzumda duran başı öne doğru düşmüştü. O ana kadar uyuyakaldığını fark etmemiştim. Kafasını dikkatlice tutup koltuğun ucundaki yastığa bırakırken uyandırmamaya dikkat ederek bacaklarını kaldırıp koltuğun bir diğer ucuna dogru uzattım. Ne kadar evin içinde bir yerleri karıştırmak istemesem de üstünü örtmem gerekiyordu.
Koridordan ilerleyince ona ait olduğunu tahmin ettiğim ilk odaya girdim ki haklı da çıkmıştım. Yavaş adımlarla odasına girdim ve fazla ses çıkarmamaya dikkat ederek ışığı açtım. Etraf kitaplarla ve peluş oyuncaklarla doluydu. Masanın üstüne test kitapları yığılmıştı. Oda genel olarak krem ve pastel turuncu renklerinden oluşuyordu. İçeri girince portakalımsı bir koku alıyordunuz. Zaten Ha Neul'e de ne zaman yaklaşsam ondan turunç meyvelerin kokusunu alıyordum. Turuncuya dair her şeyi seviyor olmalıydı.
Odada daha fazla göz gezdirmeden yatağın üstünde duran turuncu renkli baddaniyeyi aldım ve odanın ışığını kapatıp hızlıca Ha Neul'u bıraktığım odaya döndüm.
Hala uyuyordu.
Adımlarim onu uyandırmasın diye dikkatlice yürüyerek yanına gittim ve üstünü iyice örttüm. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Huzurlu ya da huzursuz gibi görünmüyordu. İçimdeki saclarına dokunma dürtüsünü zorlukla bir kenara attım ve hızla evden çıkmak üzere kapıya ilerledim. Evin kapısını yine dikkatlice kaparken içimde garip bir boşluk vardı. Bu hissi huzur ya da rahatlama olarak tanımlayamıyordum...daha çok bir dinginlik hali gibiydi ve kötü hissettirmiyordu.
Düşünceli bir şekilde apartmandan çıkıp en yakın otobüs durağına doğru ilerlemeye başladım.
Ha Neul hakkında bütün öğrendiklerimden sonra geçmişte ona karşı hissettiklerim için sürekli kendime sinirlenip duruyordum...
Elimde değildi...
O gün hasta bir şekilde kapıma gelip bana tarih notlarını uzattığında içimdeki önyargıyı yenip bir insan olarak onu o hasta haliyle bırakmak yerine içeri davet etmeseydim muhtemelen hala aynı duygular içerisinde olacaktım...
Bunu düşündükçe kendime sinirlenmeden edemiyordum...
Onu bu kadar seveceğimi nereden bilebilirdim ki...

_________________________________________

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Sonraki bölümde Ha Neul felix'in farkında bile değilken Felix'in onunla ilk tanıştığı zamanlara gideceğiz...
Sizi çok seviyorrreee...

:)))

b a c k d o o r  {felix}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin